Değerli Okurlarımı, bundan önceki bir sanat yazımda, yetişkinlerin, çalışanların, tatili hak edenlerin sayılı da olsa, yıllık izinlerini ikametgahlarından uzak bir yerde dinlenerek işlerine döndüklerinde, daha bir sağlıklı ve dingin olacaklarından söz etmiştim. Şunu da ilave etmiştim… Mütevazı bir tatilin bir sakınca yaratmayacağını, ama dört dörtlük bir tatilin, dönüşte depresyon yaratabileceğinin altını çizmiştim. Şimdi konumuz, ilk ve orta öğretim de bulunan öğrencilerin, nasıl tatil yaptıkları ya da yapacaklarıdır.
Bildiğiniz gibi, ilk ve orta öğretim uzun yaz tatiline giriyor. Öğrencilerle birlikte öğretmenler de tatil yapıyor. Şöyle söylemek de mümkün. Yaklaşık dokuz ay boyunca ders dinlemekten, ders anlatmaktan yorulan öğrenci ve öğretmenler uzun yaz tatilinde gönüllerince dinleniyorlar… Acaba gerçekten durum öyle midir?
Öğrencilerin kaçta kaçı tatil yapıyor? Yani kaç tanesinin ailesi tatil için bir bütçe oluşturmuş olacak? Bu soruyu öğretmenlerimiz için de tekrarlamak lazım. Tabi, tatil denilince çok çeşitli alternatifler söz konusudur. Tatil sadece okula gitmemek midir? Bu soru öğretmenler ve öğrenciler için de aynı anlamı taşımaktadır. Evinden başka bir yere gidemeyecek kadar bir bütçe daralması yaşayan, kaç kişi tatil yapacaktır? Bazıları fırsattan istifade köyüne kasabasına gitmek iyi bir tatil sayılabilir… Bazılarının köyü, kasabası da yok. Ayrıca köyüne kasabasına gidenlerin çoğu tarlada çalışacak, yevmiyecilik yapacak, buna inanın. Şehirde kalanların büyük bölümü de ne yapacaklar biliyor musunuz? Aile bütçesine katkıda bulunmak için, seyyar satıcılık, boyacılık yaparak sıcak mevsimi geride bırakacaklar. O zaman uzun yaz tatilinin bu çocuklar için anlamı nedir?
Ülkemizde bütün öğretmen ve öğrenciler için çizdiğim tablo o kadar olumsuz değil elbette. Bazıları için yurt içinde tatil beldelerinde dinlenme olanakları vardır. Hatta ekonomisi iyi olanların yurt dışında da böyle şansları bulunmaktadır. Büyük bir bölüm okulun tatiline girmesini istemez. Küçük bölümü de tatilin bitmesini istemez. Çarpık bir düzen almış başını gidiyor.
Öğretmenlerin büyük bölümü için de aynı üzüntüyü yaşamaktayım. Hangi öğretmen ya da kaç öğretmen yurt içinde gönlünce tatil yapabiliyor? Tatilde biraz dinlenmek yerine, farklı bir işte çalışarak, ya da ek meşguliyetlerle geçi çim derdine kısmi bir çözüm bulma çabaları sanırım daha ağırlıkta olacaktır.
Her öğretim yılının başında ve sonunda türlü sıkıntılar yaşanır ülkemizde. Başlangıcı yani Eylül sıkıntılarını zamanı gelince anlatacağım. Okullar tatile girdiğinde sınıfını geçen öğrencilerin yanında, başarısız olanların öyle ya da böyle ailelerine verdikleri sıkıntılar yığınladır. Evden kaçan öğrenciler, bunalıma girenler, ailesiyle araları açılanlar sayılamayacak kadar fazladır.
Bu arada, özel ders veren öğretmenlerin konumu da apayrıdır. Şirket halinde çalışırlar, onlar hem tatil yaparlar ve hem de özel ders verirler. Villaları ve Chevrolet taksileri vardır. Performanslarının büyük bölümünü, özel derslere ayırırlar. Eğitim ve öğretimin en büyük çarpıklığı da budur.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Utanmanın Raconunda…
Değerli Okurlarım, hepinizin çok iyi bildiği gibi, utanma duygusu kutsal bir duygudur. “Arlı olmak, namuslu olmak” demektir. Peki, ya utanma duygusu olmayanlar ne ile taltif edilir? Bunlar arsız ve namussuz insanlardır. Biraz daha ileri giderek, bunların ar damarı çatlamıştır. Görüldüğü yerde, ya imha etmek ya da geriye dönerek süratle uzaklaşmak gerekmektedir.
Ölümün en gerçek bir hadise olduğunu biliyoruz. Günü geldiğinde ölürüz. Hatta vatan için ölmek adına öldürürüz. Ölen de, öldüren de vatan için yapıyor bu eylemleri. Burası biraz karıştı, açıklamakta yarar var. Ölen de öldüren de vatan için dedik ya. Oysa vatan için nasıl ölünüp öldürüleceğinin çizgileri bellidir. Bu durum olsa-olsa kutsal vatanın istikbali içindir diye düşünüyoruz.
Bunun dışında, yaşayarak, yani ölmeden ve öldürmeden bireylerin ülkesi için neler yapacağı, yapabileceği hem yurttaşlık bilgisi kitaplarında, hem de hukuki ve sosyal mevzuatta yazılıdır. Ya okuma yazması olmayanlar? Onlar da kendi mantıklarıyla ya da vatandaşlık sorumluluğu ile bunu çözebilirler. Bu da bir alternatiftir.
Hukuk yetkilisinin hava alanında geçişi sırasında her vatandaş gibi aramaya tabi tutulup, kontrol edileceğini talimat olmasa bile artık herkes biliyor. Bu da doğal bir yaklaşımdır. Emniyet görevlileri görev yaparken ne taltif edilir, ne de madalya alırlar. Bu kişi sadece görevini yapmıştır o kadar.
Eğer görevini yapmıyorsa, esas duruşa geçip ve selam vererek o kişiye “Geçin” diyorsa; öncelikle suç işlemiştir. Kuyrukta bekleyenlerin de diğerleri gibi aynı haktan yararlanmak ve kuralı çiğnetmek durumu ortaya çıkar. Hukukun üstünlüğünün üstün insan yaptıkları, eğer görevinin yapan hakkında bu defa hakkı çiğneyerek, yasayı oyuncak haline getiriyorsa, işte o zaman toplumla beraber hukuk da çürümüş olur.
Görevliyi uyguladığı yasadan dolayı kişisel yasa anlayışı ile küçültüp rencide etmek ve devletin verdiği payeyi kullanmak telafisi güç derin yaralar açmaktadır. Bu gidişle, kişilerin kendi için yaptıklarını vatan için yapmaya getirmelerini, bu utanmazlıkları daha çok işleyeceğiz sanırım. Vatan, millet dilimizde, kalaşnikof omzumuzda. Böyle vatan savunulur mu hiç? İnsanları, bir asırda zor yetişecek sanatçılarımızı yakacak kadar olağanüstü bir aleni kundakçı ruhuna sahip olanların, sonrasında nasıl insanlık havarisi kesilip herkesten çok demokrat olabilmesine akıl erdiremiyorum.
Erdirmem de mümkün değil. Siyaset aynasına bakıyorum. Zaman ve kişiler değişmiş ama olup bitenler dünlerden farklı değil. Değişmeyen, taşlar, sopalar, ölenler, sakat kalanlar, suikastlar. İktidar, muhalefet aynı! Seçim meydanlarında evlere giden paketler yok da, vaatler gırla. Demokratik bir ülkede yaşıyoruz kolay mı? Vay anam vay, vay anam vay!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Hapşırmak Kalbin Dostu
Başka yerlerini saymayıp da, sadece Adem ile Havva’nın Dünya’ya gelen ilk insanlar olduğunu kabul edecek olursak, hapşırmakta insan kadar kıdemli bir yaklaşım. İnsanlar gerçekten oldukça garip. Bildiğiniz gibi, bugün beyaz dediğine yarın siyah diyebiliyor ve bunun içinde yüzü bile kızarmıyor.
Biz şimdiye kadar ve bundan sonra da böyle olacağı gibi, aksıranlara “Çok yaşa” diyoruz ve diyeceğiz. Bildiğiniz gibi, vücudun doğal refleksi olan hapşırık sırasında oluşan basınç nedeniyle kan damarlarına yoğun kan pompalanmasının kalbe çok iyi geldiği bir gerçek.
Hapşu dediğimiz zaman, ağzımızdan çıkan havanın 160 km hızla seyrettiğini düşünecek olursak, bu müthiş hızın vücutta oluşan yüksek basınçtan kaynaklandığını ve karın bölgesinde ve beyin ağırlıklı olmak üzere vücutta büyük bir basınç ortaya çıkmasına, bu basınç nedeniyle kalp damarlarına yoğun biçimde kan gitmesine neden olmaktadır. Bazı riskler taşısa da, kalp damarlarına kan gitmesini sağlayan hapşırığın insanlara faydalı olduğunu söylemeliyiz.
Bu büyük basınç ve ağızdan çıkan çok hızlı havanın etkisiyle, herkeste olmasa bile bazı kişilerde bayılmalar, hapşırığın tutulması sonucu (bunu sosyetik hanımlar yaparlar. Hemen burunlarını tutup yüzlerini kızartırlar) ciddi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Hapşırırken burnunuzu tutmayın.
Günün Sözü
Sessiz Yerler Tehlikelidir
Öcal’dan İnciler
Dostların da İyisi Vardır!