Değerli Okurlarım, Türk Futboluna can veren taraftarlar, takımlarının simgesi formalarıyla ve de kol kola, saatlerce ayakta durarak kitap okuyan o gençlerin de hakkını inkâr etmeden isyan çığlıklarına öncülük ettiler. Bu ulvi hassasiyetlerini bir kez daha belirtmek isterim. Biraz gerilere gidecek olursak, bu çıkışın merkezi, futbolun beşiği olan İngiltere’deki işçi sınıfına aitti. Bu oyun artık kimlik değiştirmiş endüstriyelleşmişti, bu oyun çoğu kez kitleleri uyutan bir uyuşturucuydu.
Bu oyun, apolitiklerin, ülke meseleleri üzerine kafa patlatmayanların meşguliyeti altındaydı. Bu oyun daha ziyade toplumsal gazı almak için siyasilerin en güvendiği emniyet sibobuydu. Yıllarca bu böylece devam etti gitti… Ancak, “Gezi parkı Direnişi” bu saydığım oyunların hepsini bozdu. Futbolun ne kadar önemli bir toplumsal ve sosyolojik işlevi olduğunu, seyircinin kelimenin sözlük anlamındaki gibi seyretmediğini, sadece edilgin takılmadığını, aksine eylemin en önemli parçasına dönüştüğünü, sadece edilgin takılmadığını, aksine eylemin en önemli parçasına dönüştüğünü, yön veren, rotalayan, isyan ateşini korlaştıran, haklı mücadelelere ivmeyi kazandıran çok özel bir ruh kimliğini gösterdi. Yukarıdakilere gözdağı verip çok şeyler hatırlattı.
Dünyada, ülkemizde, futbol hep önde! Dahası var, ülkemizdeki hangi yerleşim birimlerine giderseniz gidin, sessiz sakin, biber gazından etkilenmiş gençlerle beraber, üstlerinde formalarıyla sayamayacağımız kadar taraftarları görürsünüz.
Evet, bütün spor kulüplerimizin taraftarlarının kol kola mücadelenin saflarında yerlerini almaları, dayanışma duygusunu sürekli ayakta tutmaları, vicdanın ve sağduyunun sesleri olduklarını hatırlatmalarıdır. Bu türden pembe tabloları gördükçe, Atatürk’ün gençliğini izledikçe duygulanmakla birlikte “Bu vatan sahipsiz değildir” düşüncesi derinlik kazanıyor.
Tüm sporseverlerle birlikte, Atatürk gençliğinin bu direnişi, bizleri artık geriye dönülmeyecek yerlere taşıyacağına yürekten inanmaktayım. Bundan böyle hiçbir iktidar aldıkları oy oranlarının yüzdelerine güvenerek onurumuzu kıramayacak, hiçbir iktidar, bir karar verdik böyle olacak diyemeyecek. Şunu ye, şunu yeme, şunu iç, bunu içme. Kürtaj cinayettir, dudağına kırmızı ruj sürme… Atalarımız için ayyaşlar diyemeyecek…
Futbola gelince; zihnimizdeki eski hallerini terk edecek (az da olsa) yine rakip olacağız ama dostluk kapısı da açık olacak. Futbolcular kazanmak için formalarını ıslatırken, transferler de devam edecek. Spor yazarları önemli müsabakalardan önce etrafa nifak tohumları ekmeyecek, teknik adamlar her zaman olduğu gibi, hem üretken olacaklar, öğrencilerine futbolu öğretirken babacan davranacaklar.
Rakip taraftarların sarmaş dolaş olmalarını bekleyemeyiz. Karşılıklı özürleşme de olmayacak bunu biliyoruz. Futbolun doğasında böyle şeyler maalesef yok. Ama o dayanışma, birbirlerine verdikleri desteği hatırlasınlar yeter. Biz başaramadık (68 kuşak) beceremedik, onlar başarsınlar.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA