O Ses Bizim Sesimizdir (1)

0
86

Değerli okurlarım, ülkemizde isim yapmış amigolardan söz etmiştim bir süre önce. Çok telefon aldım, okurlarım teşekkür ediyorlardı. Nezaketlerinden dolayı ben de onlara teşekkür ederim. Beni arayanların hepsi de sporsever arayış nedeni belli, tuttukları takımlardan bihaberim. Doğrusu bu!

Canları ve kanları pahasına insanlara miras bırakılan ve onun ataları nedense “Biz can verdik, kan döktük ama sizler bu oyunu yüceltin, sakın ola ki kan dökmeyesiniz” şeklinde bir not düşmemişler herkesin göreceği bir yere. Günümüzde futbol, başarıya ulaşmış bir devrimdir… Devrimler başarıya ulaşınca da önce öz evlatlarını yer! Cumhuriyette devrim değil midir? Ne deniliyor, kanla irfanla kurduk biz bu cumhuriyeti!

Bu nedenle de, futbol daima öz evlatlarını yer, kan hiçbir zaman durmaz, akar! Futbolun öz evlatları kimlerdir? Sporseverlerdir, taraftarlardır ve de onu icra eden futbolculardır. Yakın tarihimizden bir örnek vermek istiyorum. Euro’96 Avrupa Şampiyonasında üç maç yaptık puan alamadık, yani üçünde de yenildik. Yanılmıyorsam ağlarımız beş kez havalandı.

Elenip evimize dönerken, Avrupa basını ağız birliği etmişçesine sözleri, duyguları belli bir noktada yoğunlaşıyordu. “…Takım vasat ama seyircileri çok renkli. Türkiye bu özelliğiyle turnuvaya renk kattı…”

Konuyu sadece yeşil zemin üzerinde oynanan oyunla anlamlandırmakta yetinmeyen, başka hikâyelerinde peşinden koşanlar, geçmişi takımlar düzeyinde çok da başarılar barındırmayan bu toprağın futbolunda aradıklarını hep tribünde bulmuştu.

Özellikle, takımlarımızın taraftarlarını kendi hallerine bıraktığınızda çoğunlukla gözlenenler şunlar oluyor: Anında slogan yaratan, tezahürat kültürü yüksek ve zengin, yaklaşımları zekice, refleksleri hayat dolu, gördüğünün ardındakileri çözmeyi bilen taraftarlarımızın maalesef şöyle bir kronikleşmiş kusurları var.

Çoğunlukla şiddetle at başı giden bir psikolojinin sahibi gibiler. Taraftarlarımızın bu yaklaşımları geleceğe de umutsuz kamamıza neden oluyor. Ancak, renkleri ve zevkleri ayrı ayrı olan bu gençler öylesine bir devrim gerçekleştirdiler ki, anlatmakta, yazmakta, inanmakta zor.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım olumsuz görüntü, siyah tablo, umut vermeyen yaşam bir anda gitti, yerini pembe ufuklara, büyük umutlara bıraktı. Hep onların yanlarında olmakta, Atatürk gençliğini desteklemekten haz duyacağımız inanılmaz bir ortam oluştu.

Herkesin üzerinde takımlarının formaları olduğu halde, siyasi tarihimizin hiçbir döneminde rastlamadığımız muhteşem bir başkaldırı, ben buradayım dercesine atılan isyan çığlığı. En zeki, en akıllı, en derinlikli, korkusuz ve en yürekli “Gezi Parkı” direnişi…

Futbolu bizlere miras bırakanlar, yani futbolun ataları muhtemelen böylesine bir gelişmenin olabileceğini düşünmüşlerdir de, ondan dolayı bir tarafa not bırakmamışlar. Normal zamanlarda, birbirinin canını almak isteyenler, Gezi Parkı direnişinde öncü rolü üslendi ve siyasi tarihimizde yerlerini çoktan aldılar.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here