Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Biz iyi değiliz hatta feryatlarımız yeri göğü inletiyor” demiyoruz… “İyi olmaya çalışıyoruz teşekkür ederiz” diyoruz. Çünkü her şeye rağmen iyi olmak zorundayız, içimiz kan ağlarken, içimizdeki çığlık yeri göğü inletirken, iyi olmak zorundayız. Moralimizi yüksek tutmak ve ileriye güvenle bakmak! Tabi kolay değil tamda acımız bizi aşmışken, aklı selim düşünmek kolay değil. Ancak diğer Mehmetçiklerimiz için bunu yapmalıyız.
Daha 25 yaşındaydı Uzman Çavuş Selim Vurdal, Afrin’de teröristlere karşı yürütülen Zeytin Dalı Harekâtında şehit oldu. Ruhu şad mekânı cennet olsun, onun için, arkadaşları için bunu yapmalıyız. Şimdi Mehmetçik Afrin’de onun yerine de savaşıyor, hain iki değil bin yüzlü, iğrenç emperyalist teröristlerle. İşte tamda bu yüzden güçlü olmak zorundayız aslında…
Mehmetçik dünyaya karşı savaşıyor onun için güçlü olmalıyız. Feryat figan yerine dualarımız, sevgimiz sarsın evreni. Acımız yüreğimizde kalsın ama ona da sahip çıkalım o da yaşanmak istiyor çünkü onu da kırmayalım. Ve biz bugün iyi olmaya çalışıyoruz. Nur içinde uyusun şehitlerimiz… Allah sabır versin hepimize ve ailelerine, sevenlerine, vatan sağ olsun, Muzaffer olsun her cephede Mehmetçiklerimiz ve onların eli ile “yurtta sulh cihanda olsun” diyoruz.
& & & & &
Özgül Güven
Ve sevgili oyucularım. Okumak, yazmak, düşünmek bizi var eden şeyler ancak gelin görün ki en az yaptığımız şeyler bunlar. Bir defa çok az okuyoruz, hiç sorgulamıyoruz, çok az düşünüyoruz. Bu yüzden okuyan ve okuduğunu paylaşan insanları görünce bendeniz çok mutlu oluyorum. Geçenlerde nette dolaşırken ”Düşünce Güncesi” diye bir adrese girdim. Karşıma tamda okumakta olduğum kitap çıktı Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” kitabı tabi heyecanlandım. Hemen üzerine tıkladım uzun bir özet kim hazırlıyor bunları diyerek “hakkında” yazısının üzerini tıkladım karşıma Özgül Güven çıktı.
Merhaba Sevgili Okur,
Ben Özgül…
Dostoyevski; “akıllı bir adamın anlatmaktan keyif aldığı biricik konu nedir” sorusuna “elbette kendisidir” diyor ve “Yeraltından Notları” yazmaya öyle başlıyor.
Ben de size kafamın içini anlatmaya geldim.
Aklımın raflarına dizili kitaplardan oluşan bir düşünce evreninde yaşıyorum. Güncemin satırlarını dolduran bu düşünceleri ve onların çünkülerini ifşa etmeye geldim.
Diyor Özgül. Çok güzel ya dedim. Hem okuyor hem de paylaşıyor ve hem de çünkü liri içeri alıp sorguluyor! İlgimi çekti tabi “ hemen aklının raflarına dalayım bari “dedim ve bir çırpıda bütün kitapları kendi raflarıma taşıdım. Çoğu vardı olmayanı aldım.
Sevgili oyucularım öneriyorum okuma güncesi okuryazar kurbağa adresine girin kitapları inceleyin çünküleri tartışma olanağı da var. Eleştirilerinizi de yapabilirsiniz. Örneğin bendeniz özetleri uzun buldum benim için değil ama diğer okuyucular için uzun sayılabilir ve sıkılmalarını istemem doğrusu dedim. Özgül Ankara’da Yıldırım Beyazit üniversitesinde dış Ticaret ve işletme öğrencisi. Ve çok iyi bir okuryazar… Okuduklarından o kadar etkileniyor ki onları algıladığı gibi okuyucu ile paylaşmak istediği için bu bloğu kurmuş. İnceleyin belki sizde böyle bir şey yapmak istersiniz? Sevgili Özgül’e teşekkürler ve başarılar dileyerek, sağlıkla, sevgiyle kalalım ayrımsız gayrımsız sevgili okuyucularım. Yase
& & & & &
Her İşte Bir Hayır Vardır
Bir zamanlar Afrika’daki bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmazdı. Nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının ise değişik bir huyu vardı.
İster kendi başına gelsin ister başkasının, ister iyi olsun ister kötü, her olay karşısında hep ayni şeyi söylerdi: “Bunda da bir hayır var!” Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken tüfeği geriye doğru patladı. Kralın başparmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi: “Bunda da bir hayır var!” Kral acı ve öfkeyle bağırdı: “Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?”
Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için arkadaşını zindana attırdı. Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak durması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini, ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların ortasına diktikleri direklere bağladılar. Tam odunları tutuşturmaya geliyorlardı ki, kralın başparmağının olmadığını fark ettiler. Bu kabile, batıl inançları nedeniyle uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insani yedikleri takdirde başlarına kötü olaylar geleceğine inanıyorlardı. Bu korkuyla, kralı çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler. Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına reva gördüğü muameleden dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından geçenleri bir bir anlattı. “Haklıymışsın!” dedi. “Parmağımın kopmasında gerçekten de bir hayır varmış. İste bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum.
Yaptığım çok haksız ve kötü bir şeydi.” “Hayır” diye karşılık verdi arkadaşı. “Bunda da bir hayır var.” “Ne diyorsun Allah aşkına?” diye hayretle bağırdı kral. “Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir.” “Düşünsene, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda olurdum, değil mi?” Ve sonrasını düşünsene?
Günün Şiiri
Kaç, Kurtul Benden
beni mutfak sandalyesine bağlıyorsun
sesi tanrılardan çalıp sana getirmem için
dışardan martıların seslerini yakalıyorum
sadece sen, ben, bugün var.
sadece sen, ben, bugün vardı.
ben
yapacak daha iyi bir şeyim olmadığı için yaşlanıyorum
bugün, herkesin orospusu
ve sen, şiir sevmiyorsun
çıplak baldırımın üzerinde kırmızı kayış
mesela ben senin yalnızlığını sevecekmişim
şimdi kış
mezarların üzerinden soğuk rüzgârlar esiyor
gözlerin yaşlı bir tren gibi yavaşlarken
yakalıyorum seslerini: gıcırtılar, gıcırtılar
sabah erken, sen tanıdığım en güzel gülen sarhoşsun
ve şiir sevmiyorsun
altımızdaki sandalye giderek yabancı bir lisandan konuşuyor
şekspir bakılmak istiyor
kapıyı onun için aralık bırakıyoruz
yokluğunu büyütmeye hazırlanırken yıldızlar
ve işte bak düşüyoruz ne iyi ne iyi
yık gözlerini
kır kulaklarını
öteler dışarda kalsın
çünkü şiir sevmiyosun
bir babanın arkasında bir bıçak gibi kendine sakladığı kız
bıraksalar
götürürdüm seni ölünce piyanoların gittiği yere
ağzında sakız
ama bizi bulduklarında
terini bıçak kullanarak ayırmalılar terimden
bak
başka kimin var
ölene kadar akordeon çalacak
kılıcımı havaya kaldırıyorum
şimdi yırtıcı bir hayvan
gibi zıplayacak gitarın sesi gizlendiği yerden
yine de sen şiir sevmeyeceksin hiçbir zaman
aslında kimse sevişemiyor eminim
zaten sevişmeyecektik ki
yemin ederim sadece incitecektik
birbirimizi en ikinci yerlerimizden
ben senin yalnızlığını sevdim, sevdikçe azalttım
yağmuru dinliyorsun, yağmuru dinliyossun
ama şiir sevmiyorsun
aslında öbürleri de sevmiyor eminim
kaçtın, kurtulanlara katıldın sevilmekten
martılar
tren yavaşlar
altımızda sandalye camda yağmur
hepsi tek tek şarkıya katılıyor
sadece sen, ben, bugün vardı
sadece sen, ben, bugün vardık
sen
haklılığıma kavuşmak için başladığım bir sarhoştun
ben, seni görür görmez ayrıldım
bugün, hepimizin orospusu
şekspirin bakılmak istediğini herkes biliyordu
yarın hava bulutlu olacak dedin
sustum, yarın yoktu
ve sen şiir sevmiyordun
Enis AKIN
Günün Sözü
Beraber ağlamaktaki tatlılık kadar hiçbir şey kalpleri birbirine bağlayamaz.
Rousseau