Nevruz Bayramı

0
75

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? 20 Mart’ta Bahar ekinoksu başladı. Ve ekinoks Farsça’da (ılık) anlamına geliyor diye yazmıştık. Ve dünyanın her tarafında gece ve gündüz eşitlenmişti. 21 Mart’ta  bahar  ekinoksu (ılıklığı) resmen Nevruz bahar bayramı olarak kutlanıyor kuzey yarım kürede.

Her yıl Mart ayının 21’i Nevruz bahar bayramı olarak kutlanır. Nevruz, yani Farsça “Yeni Gün” hem doğaya hem insana hem dağa taşa, denize, havaya, karıncaya, dinozora, börtü böceğe ve her şeye ama her şeye yeni yepyeni bir gün. Aynı zamanda bir takvim değişikliği… Nevruz, çeşitli kültür çevrelerinde, farklı etnik gruplarda farklı bir anlama sahip olmuştur. Kültürler arasındaki iletişim sonucunda çeşitli kültürlere girmiş ve benimsenmiştir. Eldeki tarihi kaynaklardan hareketle en eski Türk adetlerinden, bayramlarından biri olduğu kesinleşmiştir. Yeni yılın başlangıcı, yenilik, coşku, canlanma gibi nitelikler hiç değişmeden günümüze kadar yaşadığı bütün coğrafyalarda görülmektedir.

Bir tabiat, var oluş, diriliş bayramın kutlandığı bu günde ve mevsimde, hayat fışkırır topraktan, nehirler bendini çiğner, gürül, gürül ve çiğdemler baş gösterir topraktan, bademler çiçek, doğa doğurganlığa başlar. Ve hayat yeniden yeni baştan başlar. Sanki  önceden  hiç yaşanmamışçasına… Altay halklarından Tatarlara, Azerilerden Karaimlere, Gagauzlara kadar pek çok Türk halkı tarafından ateşle su ruhsal ve bedensel arınma için gerekli görülüyor. Bu nedenle Türk coğrafyasında nevruzda ateş yakmak ve iyi dileklerde bulunarak ateş üzerinden atlamak bir gelenek sayılıyor.

Nevruz geleneği İslamiyet’ten çok öncelere giden bir gelenektir. Yani bir dinin veya mezhebin bayramı değildir. Bu yüzden de herhangi bir şekilde bir mezhep adına, bir din adına, bir etnik menşe adına bağlı gösterilmesi, istismar edilmesi bir ayrılık unsuru olarak takdim edilmeye çalışılması yanlıştır. Tarihin ve kültürün bütün gerçeklerine aykırıdır.

& & & & & &

1990 yılında bağımsızlıklarını ilan eden Türk Cumhuriyetleri’nde Kırgızistan, Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ile Rusya Federasyonu bünyesindeki Tataristan 21 Mart Ergenekon/Nevruz Bayramı’nı “Milli Bayram” olarak ilan etmişlerdir. Bu günün coşkuyla kutlanmasına büyük önem vermektedirler. Türk kültüründen kaynaklanan Ergenekon/Nevruz bayramı, her yönüyle Türk gelenek ve görenekleriyle zenginleşmiş ananevi ve temeli beş bin yıllık Türk tarihine dayalı milli bir bayramdır. Türkiye’de de 1991 yılında Türk Dünyası ile birlikte ortak bir gün olarak resmi tatil olmaksızın bayram ilan edilmiştir. Bu nedenle sevgili okuyucularım bayramınızı kutlar, sağlık ve sevgiler içinde kalalım diyorum bahar yorgunluğundan  uzak. Yase

Şubat Güneşi

Çocuklar korkardı korkmaya ama buz gibi limonataları zencefilli kurabiyelerle atıştırmaktan geri kalmazlardı. Babaanneleri çocukların bu faaliyetlerine katkıda bulunmak isterdi her zaman ancak yaşlı kadın neşeli ve güzel şeyler severdi öyle iç karartan şeyleri özelikle çocuklara yakıştırmazdı, itirazı hep ondan olmasına rağmen oyunun korkutucu etkisini hafifletmek için limonataları, kurabiyeleri hep hazır tutardı. Ve torunları ile içten içe övünürdü.

Ahmet’le Selim kahvaltılarını etmiş gazetelerini okuyorken aniden gün geceye dönmüş gibi karardı. Şiddetli bir gök gürültüsünün ardından yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başladı yeniden. İki kardeş aynı anda gazetelerini indirip salona doğru baktılar. Sonra ikisi birden kalkıp salona geçtiler. Kız hala uyumaya devam ediyordu. Ne yağmur ne de şiddetli gök gürültüsünden etkilenmişe benzemiyordu. Yanakları pembeleşmiş, dudakları gül gibi kızarmış, siyah saçları yastığa yayılmıştı. Yastığın üzerinde  savunmasızca duran serum bağlı kolu bembeyaz kesilmişti. Selim, serumu kontrol etti  bitmesine az kalmıştı.

Sonra kızın üzerine eğilip dikkatle yüzüne baktı. Serum takılı kolun üzerine koltuğun üzerine ki havlulardan birini yavaşça örttü “çok üşümüş” dedi sonra kızın boğazını, kulak arkasını parmak uçları ile yokladı, “Bezelerinde ufak bir şişlik var ama önemli  olduğunu sanmıyorum” dedi kardeşine bakarak. Ahmet ayakta durmuş abisini izliyordu tuhaf bir şekilde huzursuzdu!

Göz pınarlarında bir damla yaş vardı. Selim onu görmezden geldi. Ama Ahmet’in gözünden kaçmadı. Yağmur yağmaya, gök gürlemeye devam ediyordu. “Böyle devam ederse çok kötü olacak” dedi Selim. “Bizim hastanenin hemen yanında eski bir dere yatağı var orayı nasıl olmuşsa olmuş kapatmışlar. Az kalsın bize satacaklardı Allah’tan mühendislerimiz uyanık çıktı. Hastaneyi üzerine inşa etmedik. Ancak şimdi dağdan inen su gidecek yer bulamadığından sokaklar su içinde kaldı. Arkası Yarın

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here