Öncelikle güzel bir haberle başlamak istiyorum. Türkiye İstatistik Kurumu 2018 evlilik ve boşanma istatistiklerini açıkladı. TÜİK’in verilerine göre; boşanan çiftlerin sayısı 2017 yılında 128.411 iken 2018 yılında yüzde 10, 9 artarak; 142.448 olmuş.
Daha da güzel olanı boşanmaların yüzde 37,6’sı evliliğin ilk 5 yılında gerçekleşmiş. Şöyle özetlemek gerekirse; bir bütün olmanın, aile olmanın derinliğini ve anlamını kavramadan bir çözüm olarak pes etmeyi seçiyoruz. Evliliği sürdürmek istisnai bir durum, boşanmak ise olağan bir sonuç olarak görülmeye başlanmış. ”Bu verileri neden güzel bir haber olarak sunuyor ki?” diye düşünenler olabilir. Hemen açıklıyorum. Çoğunuzun malumu biz bu yola mutlu beraberlikleri boşanmaya sürüklemek adına çıkmıştık. Şuana kadar birçok taktiği kullandık. Çoğu çiftlerden teşekkür mesajı almasam da TÜİK’in sunduğu verilerden sonra doğru yolda olduğumuzu görmekteyim. Belki sıkı bağları olan çiftleri ayırmakta zorlanmış olabilirim. Ama bu yazımda paylaşacağım taktiğimi kullanırsanız, sükûneti ile sizi mest eden evinizin koltuğunda tek başınıza kahvenizi yudumlarken ailenizin ”Sen prensessin!” ya da ”Sen daha iyilerine layıksın!” söylemleri ile teselli olabileceğinizi garanti edebilirim.
Bu düşünce sizi heyecanlandırdıysa ilk yapmanız gereken şey, kutsal olan aile yapınıza müdahale edilmesine izin vermenizdir. İşe yarar mı diye sorgulayacak olursanız eğer Edward N. Lorenz’in teorisi, Kelebek Etkisine bir göz atmanızı rica edeceğim. Ya da sizi yormadan kısaca merakınızı gidereyim. Kelebek Etkisi, bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişikliklerin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğurabilmesidir. Lorenz bu teorisini -Bir kelebeğin kanat çırpması gibi küçük bir etkinin, başka bir sistemi alt üst edecek kadar büyük bir sonuç doğurabileceği- şeklinde örneklendirmiştir.
Biz bu kelebek etkisini aile bağlarıyla ilişkilendirdiğimizde, aile yapısına dışarıdan yapılan en ufak bir müdahalenin boşanmaya olan katkısını görebileceğiz. Tabii ki bunun için bir kelebeğin kanat çırpmasına bel bağlamayacağız. Bunun yerine bir kelebek kadar masum kaynananızın evliliğinize müdahale etmesine izin vermeniz yeterli olacaktır. Lorenzin teorisine göre bir kelebeğin kanat çırpması Afrika’da bir fırtınaya sebep olabiliyor. Bizim teorimize göre de kaynananın evli çiftlere yaptığı herhangi bir müdahale, son dönemlerde hızla artan boşanmalara sebep olabilmektedir. Abarttığımı düşünebilirsiniz. Lakin kendi evliliğinizi objektif bir şekilde değerlendirebilirseniz bana hak vereceğinize eminim. Aksi bir durumda kendinizi şanslı hissetmelisiniz. Çünkü toplumumuzda kaynana etkisinden dolayı evliliği sarsılan ya da boşanan çiftlerin sayısı azımsanmayacak kadar fazladır. Madem bu kadar etkili bir yöntem o zaman vakit kaybetmeden kullanabileceğimizi düşündüm.
Önce evlilik ve aile olma sürecine bir göz atalım.
Evlilik aynı çatı altında yaşamanın sadece yasal prosedürüdür. Aslında işin kolayıdır. Meşakkatli olan, aile olabilme sorumluluğunu taşıyabilmektir. Bu açıdan bakacak olursak; aile olabilmeyi, çiftlerin birbirlerini benimseyip kendi aile sistemlerini oluşturdukları uzun soluklu bir yolculuk olarak tanımlayabiliriz. Biraz daha derin bir tabirle aile olabilmek ‘sen’ ve ‘o’ olgularının ”biz” olabilme sürecidir. Yani çiftlerin bir bütün olabilmesidir. Bunun gerçekleşebilmesi de, bir nebze bireyin kalıplaşmış alışkanlıklarını daha çok ”biz” olma yolunda değiştirmesi ile mümkündür. Fakat her birey kendi aile sistemini oluştururken, değişim yerine büyüdüğü düzen içindeki alışkanlıklarını korumaya çalışır. Buna ek olarak da kendisinin gösteremediği özveriyi partnerinden beklemeye başlar. Aile ruhuna ters düşen bu amatörce yaklaşım evliliğin ilk yıllarının sancılı ve sorunlu geçmesinin temel sebebidir. Bu süreçte yaşanılan sıkıntılar, çiftleri zorlasa da doğal ve sağlıklı bir sonuçtur. En nihayetinde, çiftlerin karşılıklı beklentilerini dengeli bir noktaya çekip uyumlu bir hal alabilmeleri için tartışmayı da öğrenmeleri gerekmektedir. Hiç kimsenin müdahalesi olmadan, bir başlarına öğrenmeleri gereken bir derstir aslında. Öğretmenin de öğrencinin de kendileri olduğu koca bir hayat dersi! Oysaki toplumumuzda kaynana etkisinden dolayı yolculuk, dersten ziyade zorlu bir Survivor parkuruna dönüşmektedir.
Muhtemelen birçoğunuz, “Hiçbir anne çocuğunun evliliğinde sorun yaşamasını istemez!” diye düşünebilir. Bu düşünce ile sığ sularda boğulmanıza gönlüm razı gelmediğinden ufak bir ek yapmak isterim. Kaynana etkisinden kastım sadece partnerinizin annesi değil; anne, baba, ağabey, görümce, elti, baldız gibi geniş ailenin üyeleridir. Bu geniş ailenin etkisi bazen kasıtlı, bazen dolaylı, bazen de istemsiz olarak çiftlerin aile yapısına yansıyabilmektedir. Söz sahibi olmak ya da yardımcı olmak adına yapılan bu müdahaleler ülkemize özgü bir durum olmasa da toplumuzun ataerkil-anaerkil yapısından dolayı bölgemizde çok sık yaşanmaktadır. İşbu sebepten dolayıdır ki, toplumumuzda boşanma sebeplerinin başında kaynana etkisini görebilmekteyiz.
Düzeltmeyi yaptıktan sonra artık kafanızı kurcalayan soruya cevap verebilirim.
”Bir anne çocuğunun evliliğin de neden sorun yaşamasını istesin ki?”
Bu açıdan baktığımızda bu iddia bana da garip geldi. Ama yazımın başında aile üyelerinin bazen kasıtlı, kasıtsız, bazen de dolaylı bir etkisi olduğunu belirtmiştim. Dolaylı etkiyi, “kendisinin yaşadığı sıkıntıları çocuğunun yaşamasını istemeyen anne” gizli öznesinde görebiliriz. Kasıtlı etkiyi ise; “her konuda söz sahibi olmak isteyen anne” öznesinde… Gelin isterseniz iki farklı niyetli anne modelimizi kıyaslayıp cevabı beraber bulalım.
Önce kendi evliliğinde yaşadığı zorlukları çocuğunun yaşamasını istemeyen iyi niyetli kaynana modelini ele alalım. Tabii ki her evlat anne için kıymetlidir. Bu yüzden hiç bir anne çocuğunun mutsuz bir evlilik yaşamasını istemez. Bundan sebeptir ki iyi niyetli kaynanamız bu sürecin, onların bir başlarına deneyimleyerek öğrenebilecekleri bir ders olduğunu göz ardı ederek müdahale eder. Çiftlerin süreçlerini kolaylaştırmaya çalışırken, sorumluluk bilinçlerinin gelişmesine engel olduğunu göremez. Dolayısıyla farkında olmadan evliliğin sorumluluğu alamayan, aileye bağımlı bir çift yaratmış olur. Sonuç itibariyle iyi niyetine rağmen genç çiftlere kısa vadede yarar sağlarken, uzun vadede zarar vermiş olur.
Diğer modelimiz ise kıymetli olan evladını ezdirmek istemeyen, iktidar heveslisi kaynanadır. İşte filmlere konu olabilecek müdahaleleri ile çocuğunun üzerinde kurduğu otoriteyi damadının/gelininin üzerinde de kurmaya çalışan kaynana modelimiz. Bu kaynanamız iktidarı ele geçirmekten ziyade koruma güdüsüyle hareket eder. Kaynanamızın müdahaleleri flört ve nişanlılık sürecinde kendini çok belli etmese de düğün arifesinde kendini göstermeye başlar. Düğünün yeri, gelecek misafirler, oturma düzeni, takılan altınlar, alınan eşyalar, evin düzeni gibi kararlar çiftlerden ziyade onun için önemlidir. Dolayısıyla çiftler için başlı başına sorun olan evlilik süreci kaynana ile daha da sorunlu bir hal alır. Bu hengâmede doğan huzursuzluk, memnuniyetsizlikle örtbas edilse bile balayı dönüşü farklı kulvarlara taşınır. Savaş yeni başlıyordur artık. Çiftleri yalnız bırakmamak, evin düzenine müdahale etmek, eve giriş çıkışları kontrol etmek, çocuk yapma baskısı, gibi konuları kaynanalık hakkı olarak görür. Daha da ötesi gelinin kaynanayı sürekli ziyaret etme, gelen misafire hamarat görünme zorunluluğu, eltiyi memnun etme, görümcenin ruhunu okşama misyonlarını gelinine yükler. Tüm bu dayatmalara ek olarak çiftlerden birinin taraf tutması ya da bu krizi yönetememesi çatışmaları daha da şiddetli bir noktaya taşır. Sonrası hepinizin malumu, senin annen, senin baban…
İki farklı niyetli kaynanayı karşılaştırdığımızda olumlu ve ya olumsuz yapılan her müdahalenin aile olabilme sürecine zarar verdiğine hem fikirsek artık asıl amacımıza yönelebiliriz. Madem huzurlu giden bir beraberliğimizi mutsuzluğa sürüklemek gibi bir gayemiz var. O zaman vakit kaybetmeden kaynana faktörünü devreye sokabiliriz. Hazırsanız adım-adım vereceğim taktikleri uygulamaya başlayabilirsiniz.
-Sorunlarınızı kendi aranızda çözmek yerine aile fertlerine anlatın. Anlatın ki eşinize tavır alıp cephe alabilsinler.
-En mahrem sırlarınızı da paylaşın. Paylaşın ki bir özeliniz kalmasın.
-Evinizin sınırları olmasın, aileniz istediği zaman yatak odanıza kadar girip her yeri kontrol edebilsin. Bu şekilde eşinizin aidiyet duygusunu köreltebilelim.
-Ana kuzusu gibi davranın. Alacağınız her kararı önce ailenize danışın. Bu tavırla eşinizi değersizleştirin.
-Ailenize eşinizi eleştirme hakkını tanıyın. Buna izin verdiğiniz gibi eşinizin ailesini acımasız bir şekilde eleştirmekten geri kalmayın.
-Her özel etkinliklerinizde aile fertlerini dahil edin.
-Önceliğiniz ailenizin istekleri olsun, hatta çocuğun isim hakkından bakımına kadar ailenizin istekleri doğrultusunda şekillenin.
-Eşinize yapmadığınız jestleri ailenize yapın
-Kendi ailenize tanıdığınız imtiyazları sizin hakkınız, partnerinizin ailesine ise lütuf olarak sunun.
Mutlu evlilikleri boşanmaya sürüklemek adına yazmaya başladığım ‘Mutluyuz Boşanıyoruz’ yazı dizisinin dördüncüsü olan kaynana etkisiyle bu hafta sizlerle oldum. Konuyu detaylıca işledim artık gerisini sizin bencilliğinize ve yaratıcılığınıza bırakıyorum. Sevgilerimle…
Anka Aile ve Psikolojik Danışma Merkezi
Aile ve İlişki Terapisti
Mehmet CAN