Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Valla ruh sağlığı günü, kız çocukları günü, hayvanları, bitkileri, doğayı koruma günü, anneler günü, babalar günü, kız kardeşler, erkek kardeşler, amcalar, halalar, teyzeler, kuzenler günü, yoksullar günü, çer çöp günü ve Allah’ın günlerini böylece kapitalizme hizmet için bilmem daha ne günleri icat edecekler. Artık kapitalizmde kalmadı ya şimdilerde. Çıkın dışarı sorun esnafa “bugün siftah ettin mi?” diye. Kimseden çıt çıkmaz. Bu günler yalnızca sosyal medyayı süsler.
Bizler artık ya yoksuluz ya da çok zengin, öyle ortada kimse kalmadı. Memurun maaşı kırpıla kırpıla işlevsiz kılınıyor, kredi kartları devrede, onlara borcu yık gitsin. İşletmeler kapanıyor, işsizler ordusu ortalıkta dolaşıyor. Esnaf ağlıyor ve en kötüsü ve dramatiği kâğıt toplayıcılarına reva görünen davranış. İnsan resmen çıldırıyor. Artık bu kadarı da fazla diyorsunuz. Valla sonuna dek ben bu insanların yanındayım. Yazı yazmaya başladığım ilk zamanlardan beri onları milli servetin koruyucuları olarak görmüştüm, özelikle İstanbul Merter’de orası tekstil merkeziydi bir zamanlar gerçi şimdilerde öyle ama çok azaldı ve yer değiştirdiler Araplarla. Çöplerde deri, kumaş, pamuk, iplik artıkları dolu dolu olurdu ve o zaman çöp toplayıcıları bunları çuvallara doldurup yeniden dönüşüme yollardı, bu yüzden onlara saygım çoktu. Şimdide aynı işleri yapıyorlar, bu kez kağıt, karton, naylon topluyorlar “çöpleri ayırarak koyalım” demişim bir çok yazımda ve bendeniz her zaman böyle yaparım. Ve şimdi bu adamların on binlerce aileyi geçindiren bu insanların elinden işi alınmak isteniyor. Büyük ihtimalle herkesin bildiği bizim bilmediğimiz işler dönüyor. Ve bizim tarafımız her zaman sokaktır ve sokaktaki insanlar ve çöp toplayanlar.
Ve biz bunca derdimiz varken şu gün bu günmüş muhabbeti ile günü ve sorunlarını atlatmaya mı çalışıyoruz. Bunca borç harç, adaletsizliktik, hukuksuzluk arasında korona hanım başrolü kaptırmıyor kimseye, hatta Afganistan hükümetinin bey efendileri Taliban bile ondan sonra geliyor. “Bin Muhteşem Güneş”i okuduktan sonra bunlar başa geçtikleri zaman korkudan ülkeyi bırakıp kaçanları, uçaklara salkım saçak asılmalarını gördükten sonra bu adamlarla işimiz ne bilmiyoruz. Ha bilmediğimiz bir şey daha var. Acaba diyorum bizim buradaki 1 nolu sosyal tesis neden hala kapalı. Bir sürü dedikodu var tüylerimi ürperten, orası hepimizin vergileri ile yapılmış sosyal tesisler ise onlar kişilere ya da bir tarafa verilemez, orası halkın, ayrımsız gayrımsız herkesin mekânıdır. Ve tabi bir şey daha anlamadık. Kaldırımlar kırık dökük ama şehir tepeden tırnağa ışıklandırılmış sanki gece kulübü, sanki düğün salonu sanki…. Ne oluyoruz anlayamadık. İskenderun o alçak gönüllü asil güzelliği resmen gece kulübü oryantalliğine dönmüş, valla insan düşünüyor yine kimlere kıyak geçiliyor…
Ve İskenderun Kitap Fuarı… Günler öncesinden ilanlar asıldı, 50 yazar, bilmem kaç yayınevi. Acaba biz İskenderun gerçek yerlileri neredeyiz bu 50-60 yazarın içinde? Memlekette bir tek yayınevi var o da bu bilmem kaç yayın evinin içinde mi acaba? Son dakikada haber vermişler ona. Sanki biz uzaydayız valla aklım şaşmıyor hatta umurumda değil. Ama onlar için üzülüyorum.
Ve sevgili okuyucularım sıkıntı evde, sokakta, ülkede ama biz mışşşlarımızla mutluyuz. Ve şimdilik sağlıkla, sevgiyle kakalım ayrımsız, gayrımsız sevgili okuyucularım. Yase
& & & & &
Kuyu
Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun birine düşmüş. Niye düşer, nasıl düşer sormayın. Eşek bu. Düşmüş işte. Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı belki, üzerine de toprak dökülmüştü. Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, toprakta biten otları yemek isteyen eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Ayıptır söylemesi, anırdı yani. Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü. Zavallı eşeği kuyunun dibinde melul mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı.
Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı. Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez. Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek. Ellerine aldıkları küreklerle etraftan kuyunun içine toprak attılar. Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe döktü. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu. Köylüler ağzı açık bakakaldı. Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. (Ne bazeni, çoğu zaman.) Toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur. Bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile
& & & & &
MESNEVİ’DEN
Calinus ve Deli
Calinus, etrafındaki dostlarına: “Bana filan ilacı verin” dedi. İçlerinden birisi: “Ey üstad, dedi, bu ilacı delilik için verirler. Delilik ise senden uzak.”
“Bana bir deli baktı” dedi Calinus; “Bir müddet yüzümü seyretti. Bana göz kırptı, sonra yenimi, yakamı yırttı. Onunla bir münasebetim olmasaydı nasıl olur da yüzünü bana çevirirdi?! Benim onunla bir ilgim olmasaydı, nasıl olur da gelir bana çatardı?! İki kişi uzlaştı mı, aralarında ortak bir özellik var demektir. Kuş ancak kendi cinsinden olan kuşlarla uçar. Kendi cinsinden olmayanla sohbet, adeta mezara girmedir.”
& & & & &
Leylek ve Karga
Hikmet sahiplerinden biri şöyle anlattı: “Kırda bir karga ile leyleğin birlikte koşup uçtuklarını gördüm. Hayret ettim, bakalım aralarındaki ortak özelliğe ait bir emare bulabilir miyim diye onları izledim. Yanlarına yaklaşınca gördüm ki ikisi de topal.”
& & & & &
Bahçıvanla Kuru Ağaç
Bahçıvan, bahçedeki kuru bir ağacı kesmeye koyuldu. Ağaç: “Ey yiğit, dedi, suçsuz yere benim başımı niye kesiyorsun?”
“Sus, dedi bahçıvan, kuruluğun suç olarak yetmez mi?!”
“Ben doğruyum, eğri değil. Niçin günahım yokken beni kesiyorsun?”
“Mübarek bir şey olsaydın, yaş olsaydın da keşke eğri olsaydın.”
“Doğruları söylüyorum diye övünme, bu doğrularda ab-ı hayat var mı, ona bak!”
Günün Şiiri
Kırılan Bir Zincir Sevincinde
Narın morlaştığı yerdeyiz yine
Aynı kutsal mavinin yüreğindeyiz
Sevdanın zor kaçaklığına karşı
Yeşeren bir dal
Ve kırılan bir zincir sevincindeyiz
Sen yine sonsuz düşlerinde suların
Her şafak vakti
Bin sabahı birden sunuyorsun
Saçının her telinde bir nehirle
O şiir dünyasını yeniden kuruyorsun
Tanrılar rengarenk açmış bu kez
Apollon bir papatya beyazı sanki
Zeus taze bir gelincik kızılı
Bütün tapınaklarda aynı özlem
Bütün sütunlarda aşk yazılı
Posedion yine masmavi bir öfke
Suların göğsüne tığlarla kazılı
Geçmiş yılların sabır çatlatan hüznü
Şimdi bir günün batışır yüzünde
Suyun ve toprağın sevgisi derdik
Dinler yaratırdık tanrısız ve mavi
Yılları ay-ayları gün ederdik
Pürköpük coşkuyla gelirdik her yıl
Boynu bükük ve çaresiz dönerdik
Narın morlaştığı yerdeyiz yine
Aynı kutsal mavinin yüreğindeyiz
Ne tapınaktayız şu anda
Ne agorada ne saraydayız
Her yerde birden kutlanan
Çığlık çığlığa bir zaferdeyiz
Yıllar sonra bütün baskılara inat
Yeşeren bir dal
Ve kırılan bir zincir sevincindeyiz
Adnan YÜCE
1’ci Ağlamak Meselesi
“Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
ayıpsız,
aşikare,
yağmur misali?
Günün Fıkrası
Bir mahallede yeni komşularıyla çay sohbeti yapan kadına komşuları ”Senin aile yaşantına hayranız, eşin ve çocuklarınla çok mutlu bir yaşantın var. Kocanın BİR dediğini İKİ etmiyorsun. Bu mutluluğunun sırrını bize de anlat” derler. ”Kısaca anlatayım” der kadın ve anlatmaya başlar:
‘…Düğünümüz bittikten sonra kocam kendi atında, bende kendi atıma bindik evimize doğru gidiyoruz. Benim bindiğim atın ayağı takıldı ve sendeledi. Kocam arkasına döndü ve benim atıma ‘BİR’ dedi. Biraz daha ilerledik ve benim atımın ayağı tekrar takılıp tökezlediği zaman eşim tekrar arkasına dönüp atıma ‘İKİ’ dedi. Az sonra atım tekrar aynı şekilde tökezleyince eşim arkasını döndü ve at’a ”ÜÇ” dedi ve belinden tabancasını çıkartıp atımı anlından vurdu. At oracıkta kanlar içinde yere yığılıp öldü.
Ben şok olmuştum ve ata çok üzüldüm. Eşime bir hışımla çıkıştım ” Yazık değil mi atı neden vurdun!!?” diye sordum. Eşim arkasını döndü ve bana ” BİR ” dedi. Ve o günden sonra kocamın bir dediğini iki etmedim…’
Günün Sözü
Peşinden gidecek cesaretin varsa bütün hayaller gerçek olabilir!
Che Guevara