Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Miraç kandilini kutladığımız bu günlerde, bütün dünyaya, barış, kardeşlik, sevgi, saygı ve sağlık hâkim olsun diliyorum. Ve keşke diyorum. Çünkü bu kadar kötülüğün, ayrımın gayrımın, vahşetin yaşandığı bir ortamda Kandillerden medet ummak azıcık safdillik olsa gerek! Kardeşin, kardeşi vurduğu ardından ve önünden ağza alınmayacak sözlerle incitildiği, kırıldığı hırpalandığı, aşağılandığı, zenginliğin, yoksulluğun ve yokluğun tavan yaptığı bir zamanda. Kandil kutlamak valla bendenize çok ta samimi gelmiyor ancak buna rağmen insana ve insanlığa olan inancım mı yitirmemeye çalışıyorum. Ve miraç kandilinin anlam ve önemini aktarmaya devam ederken dini vecibelerimizi yalnızca evde yaşadığımız sokağa ve görselliğe dökmediğimiz zamanlar ne kadar mutluymuşuz diyorum. Çünkü o zaman kimse kimsenin inancını sorgulamıyordu.
Ve şimdi netten aldığım ve kendi bilgilerimle harmanladığım bilgileri vermek istiyorum. Ve umutsuzca barışa katkısı olsun diliyorum. Miraç kandili Kuran-ı Kerim İsra suresi 1. ayette “Ayetlerimizden bir kısmını göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haram’dan alıp çevresini mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah’ın şanı ne yücedir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla görendir.” İsra diyerek Miraç kandiline dikkat çekmiştir. Diğer ayrıntılara girmemiş olmasına rağmen peygamber efendimizin anlattıklarından ve din bilginlerin yorumundan olay böyle gelişip sonuçlanmış.
Miraç Kandili
Miraç Kandili İslam’da Hz. Peygamber (s.a.s)’ in göğe yükselerek Allah’ın huzuruna kabul edilmesi olayı. Mirac kandili olarak kabul edilir. olay hicretten bir yıl ya da on yedi ay önce Receb ayının yirmi yedinci gecesi gerçekleşmiş din bilginlerine göre. Olayın iki aşaması vardır. Birinci aşamada Hz. Peygamber (s.a.s) Mescidül-Haram’dan Beytü’l-Makdis’e (Kudüs) götürülür. Kur’an’ın andığı bu aşama, gece yürüyüşü anlamında isra adını alır. İkinci aşamayı ise Hz. Peygamber (s.a.s)’in Beytü’l-Makdis’ten Allah’a yükselişi oluşturur. Mirac olarak anılan bu yükselme olayı Kur’an’da anılmaz, ama çok sayıdaki hadis ayrıntılı biçimde anlatılır.
Hz. Peygamber (s.a.s), Beytü’l-Makdis’te kurulan bir Mirac’la ve yanında Cebrail olduğu halde göğe yükselmeye başladı. Göğün birinci katında Hz. Adem, ikinci katında Hz. İsa ve Yahya, üçüncü katında Hz. Yusuf, dördüncü katında Hz. İdris, beşinci katında Hz. Harun, altıncı katında Hz. Musa ve yedinci katında Hz. İbrahim ile görüştü. Cebrail ile birlikte yükseliş Sidretü’l-Münteha’ya kadar sürdü. Cebrail, “Buradan bir parmak ucu ileri geçecek olursam yanarım” diyerek Sidretü’l Münteha’da kaldı. Hz. Peygamber (s.a.s) buradan itibaren Refref adlı başka bir binekle yükselişini sürdürdü. Bu yükseliş sırasında Cennet ve nimetlerini, Cehennem ve azabını müşahede etti. Sonunda Allah’ın huzuruna kabul edildi. Kendisine ümmetinden Allah’a şirk koşmayanların Cennet’e gireceği müjdelendi, Bakara suresinin son ayetleri verildi ve beş vakit namaz far kılındı. Yeniden Refref ile Sidretü’l-Münteha’ya, oradan Burak’la Kudüs’e, oradan da Mekke’ye döndürüldü.
Miraç Gecesinin ertesi günü, Hz. Peygamber (s.a.s) ertesi günü Mirac olayını anlattı. Olayı duyan müşrikler yoğun bir kampanya başlatarak Hz. Peygamber (s.a.s)’i suçlamaya, alaya almaya başladılar. Bu kampanya bazı Müslümanları da etkileyerek şüpheye düşürdü. Olayın gerçek olup olmadığını araştırmak isteyenler Beytü’l-Makdis’e ve Mekke’ye gelmekte olan bir kervana ilişkin sorular sorarak Hz. Peygamber (s.a.s)’i sınadılar. Hz. Peygamber (s.a.s)’in verdiği bilgilerin doğruluğu müslümanları şüpheden kurtardıysa da müşriklerin inatlarını kırmaya yetmedi. Mirac olayı inatlarını ve düşmanlıklarını artırarak onlar için bir fitne nedeni oldu. Bu olay karşısındaki tutumu nedeniyle Hz. Ebu Bekr, Hz. Peygamber (s.a.s)’ce “Sıddîk” lakabıyla onurlandırıldı. Hz. Ebu Bekir olayı kendisine anlatarak hala inanmaya devam edip etmeyeceğini soran müşriklere “O söylüyorsa şüphesiz doğrudur” cevabını vermişti.
Miraç olayının gerçekleştiği gece Müslümanlar ca kadir gecesinden sonra en kutsal gece sayılmış ve bu gecenin ibadetle kutlanması gelenekleşmiştir. Osmanlılar döneminde, camiler kandillerle donatıldığı için Miraç kandili olarak anılan geceyi izleyen gün, cami ve tekkelerde Miraç olayını anlatan ve Miraciye adı verilen şiirlerin okunması, dinleyenlere süt ikram edilmesi de bir gelenekti. (Kaynak: Kutsal Geceler)
Ve sevgili okuyucularım bu kutsal gecenin hepimize akıl fikir vermesini, inancımızı, ayrım gayrım gözetmeyerek, kırgınlığı, kini, nefreti, sevgiyi büyütüp yaymamızla pekiştirsin dilerim. Sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım her zaman. Yase
Şubat Güneşi
Zeynep sabaha kadar deliksiz uyudu. Ahmet ise döndü durdu yatağında ancak sabaha karşı uyuyabildi. Zeynep’in yanından kalkmak zorunda kalmıştı çünkü kızdan çok etkilendiğinin ayrımındaydı. Kızı kucaklarken üzerini soyarken yalnızca koruması gereken küçük bir kız gibi görmesine rağmen küçük bir kızdan daha çok olduğunun ayrımına varmıştı artık. Kendindeki bu ani değişimden dehşette düşmüştü. Yanlış bir şey yapmak istemiyordu. Hem kendini hem de kızı üzecek bir şey yapmaktan korkuyordu. Ona kayıtsız şartsız güvenen bu küçük hanımefendiyi düş kırklığına uğratamazdı. Yatağında devinirken gülümsedi. “Saçlarını örüp başına taç gibi sardığında ve omuzlarına şalını doladığında, ciddi, ciddi bir şeyler anlattığında, dizlerimde yatarken, sokakta çamurlu sularda yuvarlanırken bile tam bir hanımefendi. İçerde uyuyan, korkmuş, ürkmüş, kırılmış, incinmiş bu kız” dedi kendine. Kaç defa içinden kalkıp onu kucaklamak ona sarılıp uyumak, doya, doya öpmek geldiyse de bundan vazgeçmişti. Kız bunları doğal karşılıyordu ve iki gündür nerdeyse hep böyle uyumuşlardı. Ama artık bu kucaklaşmalarında bir anlamı olmaya başlamıştı ve kız bunu kesinlikle anlardı! O uyurken anlamasa bile Ahmet artık onu kucaklarken eskisi gibi olmayacaktı bunu biliyordu. Yeni bir ilişkiye hazır değilim diye düşünmüştü ama onu da kaybetmek istemiyordu. Bir gün gideceğini düşünmek bile onu korkutuyordu.
Defalarca yataktan kalkıp ona bakmaya gitmişti. Her defasında üstünü örtmek zorunda kalmıştı. Ona bakarken sanki kızı ya da kardeşiymiş gibi şefkat duymasına rağmen neden bu kadar etkileniyorum diye şaşırmıştı. Yatağına yatıp gözlerini kapattığında bile hayali gözünün önünden gitmiyordu. Ancak bir hayal daha vardı onu yalnız bırakmayan Oya’nın hayali. Oya her an karışıyordu Zeynep’in kırılgan ince hayaline. İkisi arasında bocalayıp durmuştu uykuyla uyanıklık arasında. Oya’ya Neslihan’la evlendiği zaman ihanet ettiğini düşünmemişti ama şimdi? Zeynep’in hayali bile Oya’ya ihanet gibi geliyordu ona.
Çünkü Oya’nın içindeki yeri ilk kez Zeynep’in ortaya çıkması ile değişmeye başlamıştı. Ancak Oya’nın aşkı öylesine içinde yer etmişti ki kendinden bir parça olmuştu adeta ve her fırsatta Zeynep’in önüne geçmeye çalışıyordu. Şimdi ikisinden de uzakta kendi yatak odasında olduğu halde kendini yalnız algılamıyordu. İki hayal de onu rahat bırakmamıştı gece boyu.
Zeynep sabah uyandığında güneş perdelerin arasından süzülüyordu. Yattığı yerde iyice gerindi, kendini iyi algılıyordu, battaniyeleri üzerinden atıp ayağa kalktı. Akşam yere düşen sehpa olduğu gibi duruyordu bir sürü döküntü arasında. Dikkatle döküntülere basmamaya çalışarak kalın halının üzerinde yalın ayak yürüyerek banyoya gitti. Suyu kontrol etti su sıcaktı. “Demek elektik gelmiş” dedi kendine. Geniş son derece modern olan banyoyu ilk kez çıplak gözle görüyordu. Çok güzel bir banyo diye geçirdi içinden. Duvara gömülmüş havlu dolabını açtı. Havlular dizi, dizi renk, renk, büyüklüklerine göre raflara dizilmişti. Dolabın alt çekmecelerinde, şampuanlar rengârenk sabunlar, diğer çekmecelerde ise tuvalet kağıtları, kağıt havlular, kokulu mendiler yine düzenli bir şekilde sanki kimse dokunmuyormuş gibi duruyordu.
Zeynep daha çok etrafı karıştırmadan iki havlu alıp duşa girdi. Gece boyu terlemişti. Suyu açarken gürültü etmemeye çalıştı Ahmet uyuyorsa uyansın istemiyordu. Çabucak duşunu alıp çıktı. Havlulara sarındı. Yumuşacık halılarla kaplı olan zeminde yürüyerek… Arkası Yarın
Günün Şiiri
EDİRNE TÜRKÜSÜ
Arda, Tunca, Meriç üç güzel kardeş
Var mıdır dünyada sizden güzel eş
İşte Kırkpınar’ım istersen güreş
Erlerin meydanı güzel Edirne
Adalı Halil’ler Koca Yusuf’lar
Kel Aliço’lar, Çolak Molla’lar
Kırkpınar’dan gelir yiğit naralar
Pehlivanlar destanı güzel Edirne
Davullar zurnalar dengi dengine
Çal be koca usta bak ahengine
Serhat boyundayız bu il Edirne
Şehitlerin kanı güzel Edirne
Dört narin minare Selimiye’dir
Sinan’dan Serhadde bir hediyedir
Beyazidler Muratlar hep külliyedir
Tarihtir dört yanı güzel Edirne
Saraylar sultanlar sinende yatar
Hanlarla çarşılar yüz yüze bakar
Köprüler Meriç’e kolyeler takar
Aşıkların canı güzel Edirne
Taştan köprülerin türkülerdedir
Ağalar, kızanlar Edirne’dedir
Edirne türkülerde gönüllerdedir
Türklüğün şanı güzel Edirne
Meriç mavi yeşil ne güzel akar
Selimiye buradan aynaya bakar
Yakar bu güzellik beni de yakar
Güller gülistanı güzel Edirne
Beyazıd SANSI
Günün Sözü
Ben şaka yaparken gerçekleri söylerim, çünkü gerçekler dünyanın en gülünç şakalarıdır.
Bernard SHAW