Mevlid Kandili Kutlu Olsun!

0
70

Tüm İslam Âleminin Mevlid Kandilini Kutlar, Hayırlara vesile olmasını niyaz ederiz.

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Mevlit Kandili ya da Veladet Kandil dediğimiz bu hafta, İslam dininin peygamberi olan Muhammed bin Abdullah’ın doğum gecesi ve aynı zamanda Hicrî Rebiülevvel ayının on ikinci gecesidir.

Mevlid, “doğum zamanı” demektir. İslam’da Hz. Muhammed’in doğum günü farklı mezheplerde kutlanır. Sünniler Rebiülevvel ayının 11.sini 12.sine bağlayan geceyi, Şiiler 17. günü Mevlid günü ve 17’ye dönen geceyi de Mevlid Gecesi olarak adlandırırlar. Bu iki tarih arasındaki haftayı da Vahdet Haftası ilan etmişlerdir.

Kandil geceleri İslam’ın ilk zamanlarında var olan bir âdet olmayıp, hicrî 3. asırdan itibaren kutlanmaya başlanmıştır. Türkiye’de Osmanlı Devleti padişahı II. Selim’den itibaren bu kutlama gün ve gecelerinde, minarelerde kandil yakılmasıyla birlikte kandil adını almıştır.

İslam âleminin Hz. Muhammed’in doğum günü kutladığı bu gün insanlığa hayırlı ve uğrulu olmasını diliyoruz. Bu kutsal doğum günü ve haftası hakkında netten ve bildiklerimden yola çıkarak derlediğim yazıyı paylaşmak istiyorum. Ve sağlık, sevgi, birlik ve beraberlik içinde her zaman hep birlikte kalalım sevgili okuyucularım. Yase

Mevlid Kandili

Mevlid Kandili-Kutlu Doğum Haftası yukarda değindiğimiz gibi kutlama günleri mezheplere değişiklik göstermesine karşın aynı hafta  içinde kutlanır. Ve bu haftaya vahdet yani (bir-birlik) haftası denir.

Bu gece; “(Resûlum!) Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya Sûresi: 107) ayet-i kerimesinde de belirtildiği üzere alemlere rahmet olarak gönderilen Resûl-i Ekrem Efendimiz’in doğduğu gecenin yıldönümüdür.

Hayatın gayesi, yaratılışın mânâsı silinmiş, yok olmuştu. Her şey manasız başıboşluk ve hüzün örtülerine bürünmüştü.

Ruhlar bir şey bekliyor, bir nurun zulmet perdesini yırtmasını içten içe hissediyordu. O vahşet devrinde kâinat ufkundan bir güneş doğdu. Bu güneş âhir zaman Peygamberi Hz. Muhammed Aleyhissalâtü Vesselam idi. Tarihin seyrini, hayatın akışını değiştiren bu eşsiz olay, dünyayı yerinden sarsan değişimlerin en büyüğü idi…

İşte insanlığın akıl ve kalbinde düğümlenen “Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?” sorularını, düğümlerini çözüp kâinatın Sahibini ilân ve ispat edecek bir zatın teşrifi sadece insanların ruh ve kalbinde değil, diğer varlıklarda, hattâ cansız eşyada bile yansımasını bulacaktı.

Doğudan batıya bütün âlemin nurlara büründüğü, İlâhi değişimin tecelli ettiği o gece neler oldu neler? Yahudi ileri gelenleri ve âlimleri kitaplarında daha önce rastladıkları işaret ve müjdelerin açığa çıktığını gördüler. Kimsenin haberi olmadan en önce onlar bu müjdeyi verdiler.

O gece Yahudi âlimleri semâya bakıp “Bu yıldızın doğduğu gece Ahmed doğmuştur” dediler.(1) Bîr Yahudi İleri geleni Mekke’de Peygamberimizin doğduğu gece, içlerinde Hişam ve Velid bin Muğire, Utbe bin Rabia gibi Kureyş ileri gelenlerinin bulunduğu bir toplantıda,

-“Bu gece sizlerden birinin çocuğu oldu mu?” diye sordu.

-“Bilmiyoruz” diye cevap verdiler.

Yahudi, “Vallahi sizin bu ihmalinizden iğreniyorum!

“Bakın, ey Kureyş topluluğu, size ne söylüyorum, iyi dinleyin. Bu gece, bu ümmetin en son peygamberi Ahmed doğdu. Eğer yanlışım varsa, Filistin’in kudsiyetini inkâr etmiş olayım. Evet, onun iki küreği arasında kırmızımtırak, üzerinde tüyler bulunan bir ben var” dedi.

Toplantıda bulunanlar Yahudinin sözünden hayrete düştüler ve dağıldılar. Her birisi evlerine döndüğünde bu durumu ev halkına anlattılar. “Bu gece Abdülmuttalib’in oğlu Abdullah’ın bir oğlu doğdu. Adını Muhammed koydular.” haberini aldılar.

Ertesi gün Yahudi’ye vardılar: “Bahsettiğin çocuğun bizim aramızda dünyaya geldiğini duydun mu?” dediler. Yahudi “Onun doğumu benim size haber verdiğimden önce midir, sonra mıdır?” dedi. Onlar, “Öncedir ve ismi Ahmed’dir” dediler. Yahudi, “Beni ona götürün” dedi.

Yahudi ile beraber kalkıp Hz. Âmine’nin evine gittiler, içeri girdiler. Peygamberimizi Yahudi’nin yanına çıkardılar. Yahudi Peygamberimizin sırtındaki beni görünce, üzerine baygınlık geldi, fenalaştı. Kendine gelip ayıldığı sırada, “Ne oldu sana, yazıklar olsun” dediler.

Yahudi, “Artık İsrailoğullarndan peygamberlik gitti. Ellerinden kitap da gitti. Artık Yahudi âlimlerinin kıymet ve itibarları da kalmadı. Araplar peygamberleriyle kurtuluşa ereceklerdir.

“Ey Kureyş topluluğu, ferahladınız mı? Vallahi size, doğudan batıya kadar ulaşacak bir güç, kuvvet ve bir üstünlük verilecektir” dedi.(2)

Kâinatın Efendisini dünyaya getiren bahtiyar annenin henüz dünyaya gelmeden görüp gördükleri çok manalıydı.. Peygamber Efendimize hamileyken rüyasında, “Sen, insanların en hayırlısına ve bu ümmetin efendisine hamile oldun. Onu dünyaya getirdiğin zaman ‘Her hasetçinin şerrinden koruması için bir ve tek olana sığınırım’ de, sonra ona Ahmed yahut Muhammed ismini ver.”

Yine kendisinden çıkan bir nurun aydınlığında bütün doğuyu ve batiyi, Şam ve Busra saray ve çarşılarını, hattâ Busra’daki develerin uzanan boyunlarını gördüğünü Abdülmüttalib’e anlatmıştı.(3)

Aynı gece Hz. Âmine’nin yanında bulunan Osman ibn Âs’ın annesinin gördükleri de şöyle: “O gece evin içi nurla doldu, yıldızların sanki üzerimize dökülecekmiş gibi sarktıklarını gördük.”

Evet bu ulvî anı dile getiren Mevlid’in yazarı Süleyman Çelebi bütün bu hakikatleri şu beytiyle şiirleştirmiştir: “Hem Muhammed gelmesi oldu yakin Çok alâmetler belürdi gelmedin”

Rabiülevvel ayının 12. Pazartesi gecesi, yapılan hesaplamalara göre, Miladi takvime göre 20 Nisan’a denk gelen gece idi.

Dünyayı şereflendiren iki Cihan Serverinin üzerini o günün bir âdeti olarak bir çanakla kapattılar. Araplara göre o zaman, gece doğan çocuğun üzerine bir çanak koymak ve gündüz olmadan ona bakmamak âdetti. Fakat bir de baktılar ki. Peygamber Efendimizin üzerine konulan çanak yarılarak ikiye ayrılmış, Efendimiz gözlerini gökyüzüne dikmiş, başparmağını emiyordu.(5)

Evet, bu işaret her türlü küfrün, zulmün, şirkin ve her türlü bâtıl inanç ve âdetlerin parçalanıp yok olması, imanın, nurun ve hidâyetin kâinatı aydınlatması için gönderilmiş bir Peygamber idi.

Aynı gece Kabe’de tapılmakta olan cansız putların çoğunun baş aşağı devrildiği görüldü.

Aynı gece Kisra sarayının beşik gibi sallanıp on dört balkonunun parçalanıp yerlere düştüğü öğrenildi.

Sava’da mukaddes tanınan gölün suyunun çekilip gittiği görüldü.

Bin senedir yakılan ve söndürülmeyen mecusi ateşinin sönüverdiği müşahede edildi.

Bütün bunlar işaret ve alamettir ki, yeni dünyaya gelen zat ateşe tapmayı, puta tapmayı kaldırıp, Fars saltanatını parçalayarak Allah’ın izni olmadan kutsal tanınan şeylerin kutsallığını ortadan kaldıracaktır.(6)

İşte bu geceye Veladet-i Nebi gecesi diyor ve onun bütün kalbimizle, ruhumuzla her sene yeniden yâd edip kutluyoruz. Bütün kâinatla bu geceyi karşılayarak onun âleme teşrifine kıyam ediyoruz. Getirdiği ebedi nura, açtığı saadet caddesine ve sünnet-i seniyyesine yeniden sımsıkı sarılmak ve Mevlid Kandilini vesile ederek ona yeniden biatimizi, bağlılığımızı tazelemek ne yüce bir şeref ve ne büyük bir saadettir.

Yüce Rabbim bizleri sevgili Resulünün şefaatine nail eylesin. Tüm İslam aleminin mübarek kandilini kutlar hayırlara vesile olmasını dilerim.

Kaynaklar: (1) İbn-i Sa’d, Tabakat, 1:60, (2) A.g.e, 1:162-163, (3) Taberî Tarihi, 2:125; İbn-i Sa’d, Tabakat, 1:102, (4) A.g.e., 1:102, (5) İbn-i Sa’d, Tabakat, 1:102, (6) Bediüzzaman, Mektûbat,s:161,162.

Günün Şiiri

Sen Doğdun

Sen doğdun, bağrına gül düştü toprakların…

Bir devrin karanlığı varlığınla nur oldu…

Sen doğdun, süzüldü göz yaşı yanığından

seni iki aleme müjdeleyen ananın…

Ey mahzun gönüllere güneş olan, han olan…

Ey sevgi bağında aşk-ı kadim sevgili…

Ey kalp gözü kapalı cehaletin çağında,

Mekke’den doğan güneş,

alemin rahmet seli…

Asırlar ötesinden insanlığa cân olan,

şahadet ırmağında dalgalanan meşale…

Doğduğun güne hasret, öksüz,

ve yetim cihan…

Ey sultanlar sultanı, kimsesizler kimsesi…

Rahmetsin alemlere, kainata işaret…

Gül deyince aklıma senin gül yüzün gelir,

Aşkın ile açmayan güller perişan olur…

Şefaatin imdada yetişmezse mizanda,

O gün bütün günahkar kullar perişan olur…

Kalmasın hiçbir gönül senin adından öksüz,

Kelebekler baharı adınla müjdelesin…

Kalplerde nefes nefes, hep senin adın vursun…

Yeni doğan nur yüzlü bebeklerin kalbine

yöneldiğin kıblenin, şanlı mührü vurulsun…

Hira’dan doğan güneş, gül olup yağan sendin,

Cebrail’in sardığı o zarif beden sendin,

Batılın yüz tuttuğu karanlık bir kıtada

Rahman’ın alemlere çizdiği öz desendin…

Ey gönül dergahımın, mukadder sevgilisi…

Doğsun batan o güneş yeniden dünyamıza

Dalga dalga yükselsin Semave’nin suları,

Dualar perçinlensin akan göz yaşlarımıza

Yeni baştan yıkılsın Kisra’nın sütunları..

Sen doğdun, bağrına gül düştü toprakların…

Bir devrin karanlığı varlığınla nur oldu…

Diri diri toprağa gömülen tomurcuklar,

filizlendi,can verdi batıla mezar oldu…

Gül deyince aklıma senin gül yüzün gelir,

Aşkın ile açmayan güller perişan olur…

Şefaatin imdada yetişmezse mizanda,

O gün bütün günahkâr kullar perişan olur…

Hasan Hüseyin ÇAĞIRAN / Selçuklu-Konya

Günün Sözü

İnsanlara akılları ölçüsünde söz söyleyiniz.
Hz. Muhammed

İnsanların en hayırlısı, ahlakı en güzel olanıdır.
Hz. Muhammed

İnsan dilinin altında gizlidir.
Hz. Muhammed

Başkalarının kusurlarından bahsetmek istediğin vakit, kendi kusurlarını hatırla. O zaman başkalarının kusurlarıyla alakadar olmaya hakkın olmadığını hatırlarsın.
Hz. Muhammed

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here