Mekânınız Cennet Olsun

3
250

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bütün gece karanlıkta oturdum Özgecan için ve televizyona bakmadım. Okumadım yazmadım… Düşündüm, ağladım, düşündüm, övündüm, övündüm çünkü Özgecan vahşete direndi. Tırmaladı, biber gazı sıktı, tekmeledi, ırzını korudu. Ancak canının koruyamadı! Çünkü karşısında kana susamış azılı bir canavar vardı. Hayvan diyemiyorum çünkü hayvanlar bunu yapmaz. Kurban olsun bu vahşiler o masum hayvanlara. Milyon kez, yüz milyon kez kurban olsunlar. Düşündüm! Ancak boşuna düşündüm taşındım. Çünkü umudum yok! Ülke ateş altında, her yerde huzursuzluk, her yerde kan, ateş, acı, isyan, vahşet. İpe sapa gelmez sözler, tüyler ürperten söylemler. Laikliğe laf atanlar, altı yaşında çocuğu evlendirenler, anasının dizinden mi ayağından mı –Allah’ım ya rabim ne sapıklık bu ya– etkilenenler. Hamileler sokağa çıkmasın, nişanlılar el ele dolaşmasın türünden sapıkça sözler… Ve söyleyenleri kimse “hey sen ne diyorsun” diye uyarmasın? Bazı okullarda din dersinde, tv’deki yarışmacılar için “onlar F…” diyenlere yine bir şey söylenmemesi. Çocukların eve gelip  “anne f… ne demek?” diye sorması. İyiye dair ne umudumuz var ise onu da aldı gitti içimizden.

Ve uyumaya korkar olduk! Çünkü bu kez rüyalarımız rahatsız. Kıvır, kıvır sabaha dek! Özgecan ne yaptı, nasıl korktu, nasıl direndi, nasıl yenildi? Allah’ım her şeyin ayrımında mıydı? Gerçekten Can olan Özgecan. Yaşadıklarını anımsar mı? İnsan öldükten sonra her şeyi unutur değil mi? Dilerim öyle olsun! Dilerim huzurla uyusun mezarında. Daha  çok ama çok erkendi o mezarda yatmaya çok erkendi… Ona bunu layık görenler bin kez milyon kez ondan beter olsunlar. Yatacak mezarları olmasın dilerim. Lime, lime dökülsün etleri, ölümü özlesinler ancak ölüm onlara gelmesin, her nefes alışta vicdan azabı onları kıvrandırsın. (tabi varsa)  Ve o canavara yardım edenler! Bu vahşete ortak olanlar cezaların en ağırı ile cezalandırılmalı!! Aslında içimden gecen cezadan korkuyorum. Ve en hafifinden, hepsini taksim meydanında teşhir edip tükürük yağmuruna tutarak  aşağılatmak istiyorum! Ve merak ediyorum bu vahşilerin kız kardeşleri yok mu? Anneleri yok mu?

özgecan aslan

Nur içinde yat Özgecan, mekanın cennet  olsun kardeşim. Sen önder oldun hepimize. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Kadınları hiç kimse susturamayacak. Kadınların gücünden  herkes korkacak..Ve bu olayla, herkes kendine döndü. İçinde birikmiş korkularını kusmaya başladı. Ve hep birlikte “yeter” diyoruz “yeter” artık kimse kimseyi susturamayacak, yıldıramayacak, korkutamayacak, tecavüzcüsü ile evlendiremeyecek.

Toplumun en küçük parçası aile… Toplumları oluşturan da ailedir. Bu yüzden ailede başlamalı, tensel ve tinsel temizlik. Ancak aile yapısı ne yazık ki yoksulluktan, yokluktan ve hızla artan cehaletten ya da fazla paradan, haksız kazançtan, dolayı hızla bozulmakta. Orta halli ailelerin sayısı ise gittikçe azalmakta ve toplum böylece  hızla bozulmakta… Bu inkar edilemez bir gerçek ne yazık ki! Her şey çocuk yapmakla bitmiyor. Yap çocuğu sal meydana Mevla  kayıra olmuyor  artık. Çocuk yapmak için bile önce kesinlikle ehliyetli olmalı taraflar.  Bunu önceden de yazmıştım.  Özgecan da bir ailenin çocuğu idi. Temiz, akıllı, başarı, gelecek vadeden insan gibi değil insandı. Ve cani, vahşi katilde bir annenin evladı… Annesi böyle olmasını ister miydi? Kuşkusuz istemezdi. Ama ona gereken terbiyeyi eğitimi verememiştir zahir? Belki zamanı yoktu, belki bilgisi yoktu, belki yaşadığı ortam yoktu, belki hepsi vardı ama çocuk verileni almadı! Düşünüyorum. “Ve aile” diyorum az gelişmiş olanakları kısıtlı falan ancak çok büyük ailelerden de çıkıyor bu tür sapık vahşiler. Yani Beren Saat’in anlattıkları tüyler ürpertici. Ona bunları yapanlar hep yoksul ve cahil ailenin çocukları mıydı? Tabii ki değil.

Örneğin bir çocukluk arkadaşım var birlikte büyüdüğümüz. Evlendi çocukları oldu. Çocukları için kendini unuttu. Onları en güzel şekilde yetiştirmek için elinden gelenden çoğunu yaptı. Özellikle en küçük oğlu, onula birlikte üniversiteye giderdi. İlkokul çocukları gibi elinden tutarak… Çünkü oğlu boş bulduğu ilk arada serserilerle düşüp kalkıyordu. Yalnız kaldığında sürekli eve yara bere içinde geliyordu. Derslerini ekiyor, kendisinin inandığı yalan söylüyordu yemin billah ederek. Psikiyatra götürdü. Nasihat etti, sevdi, kızdı, el kaldırdı ama olmadı sonunda evini bırakıp Ankara’ya yerleşti. Ve üniversiteye oğlunu elinden tutarak götürmeye başladı. Zar zor böylece okul bitti. Askere gitti. Oh arkadaşım derin bir nefes çekti şimdi askerlikte değişir düzelir türünden hayaller kurmaya başladı ki hepimizde onunla birlikte hayal kurduk. Askerden döndü. Güzel bir işe girdi. Ancak üç ay sonra kovuldu. Arkadaşları ve takındığı tutumdan dolayı…

Artık çocuk değil kocaman bir adam olmuştu ancak serserilik iliklerine işlemişti. Çokta tekin olmayan köşe başlarında görüyorum onu. Eskiden beni görünce, koşup gelen çocuk şimdi görmezliğe gelmeğe çalışıyor. Ve ona bakınca yüreğim sıkışıyor. Bebekliğini biliyorum. Ona az ders vermedim ve hala vermeye devam ediyorum ancak çocukta tık yok. Bu da gösteriyor ki, vermek yetmiyor karşıdakinin alması gerekiyor. Çocuk almamak için direndikçe, annesi ve biz vermeye çalıştık ancak hep duvara çarpıp bize döndü çabalarımız. Elimiz böğrümüzde kalakaldık. Kabul etmek istemiyordum ama  doğru “kötü genlerin işi bu zahar?” Arkadaşım doğmadan önce bu genler tespit edilip yok edilsin diyor. Umutsuzca. Bir diğer arkadaşım daha ileri gidiyor. Tüylerim ürperiyor. Ve genlerin masum olduğu ancak insanların hayvanlaştığı durumları nasıl denetleyeceğiz peki diyorum? Ve yanıt vermiyorum. Çünkü Özgecan da korunaksız değildi. Yanında biber gazı vardı. Gücü vardı, cesaretti vardı. Buna rağmen kaba ve vahşi güce karşı koyamadı. Üstelik vahşiler bir değil üç kişiydi.

Ve Almanya’da yine katledilen kahraman Türk kızı Tuğçe nur içinde yatsın. Bach’da bir restorandayken alt kattaki tuvaletten iki genç kızın yardım çığlıklarını duymuştu. Aşağıya indiğinde üç gencin, iki Alman kızı taciz ettiğini gördü. Araya girerek genç kızları kurtardı. Restorandaki diğer kişilerin de yardımıyla saldırganlar dışarı çıkartıldı. Ancak saldırganlar kararlıydı. Dışarıda kızların çıkmasını bekliyorlardı. Yemeklerini bitirip restorandan çıkan Albayrak ve arkadaşlarına, aynı hakaretler yağdırarak saldırdılar.

Sırp kökenli gençlerden Sanel J. önce Tuğçe’nin yanındaki arkadaşına tokat attı, daha sonra Tuğçe’yi yumrukladı. Aldığı darbenin etkisiyle yere düşen Tuğçe olay yerinde yapılan ilk müdahalenin ardından hastaneye kaldırıldı. Beyin kanaması geçiren genç kızın 26 Kasım’da beyin ölümü gerçekleşti. Ailesinin isteği üzerine cuma günü yaşam destek ünitesinden çıkarılan Tuğçe  Albayrak’ın organları bağışlandı. Düşünebiliyor musunuz arkadaşlarını tecavüzden kurtardı. Ve organları ile hayat verdi! Özgecan ve Tuğçe Albayrak. Öncü oldunuz mekânınız cennet olsun. Size kalkan eller, size dokunan bedenler  lime, lime dökülsün.

Ve sevgili okuyucularım kadın olarak insan olarak güçlü olmalıyız her zamankinden çok ve birbirimize destek… Ve şimdi yüreğimiz parça parca olurken sevgili Özgecan ve Tuğçe’ye Tanrı’dan rahmet diliyoruz ve mekânınız cennet olsun diyoruz. Sizi unutmayacağız…

Sağlık ve sevgiyle kalalım sevgili okuyucularım. El ele her türlü ayrım gayrıma karşı birlikte her zaman. Yase

Günün Şiiri

Bir Sokak İnsanının Ölümü

Kara saçlarını dökmüş yüzüne gece. Kımıldıyor.

Karanlıkları kımıldıyor kaldırımların. İnsan kümeleri

kımıldıyor.

Sessizliği  konuşuyor gecelerin

‘Maişetim tehlikede,

devran değişken

düzen kaypak

günübirlik sevgiler

İnsan ayağı değmemiş korkular çengelinde

haykıran bır dehşetle doluyor ruhum.

Ruhum ki içerlek bir sokak,

şimdilik kendi karanlığına sığınıyor

Sokak insanları korkulu şeyler düşündürüyor

daha önce düşünmeye yüreğimizin yetmediği

varolmakla olmamak arasındaki alacakaranlıkta

öfkesi güdükleştiğinden bağıramayan

Arthur gibileri

İsminyn Arthur olduğunu öğrendi başkalarından.

Hiç bir kanıtı yok isminin

hiç bir senette imza değil,

ne de bir sevda namesinde

Henüz doğmu? bir bebek gibi beceriksiz,

Arthur var olma oyununda

Göbeği henüz  kesilmiş bir bebek,  doğumda ölmüş bir anadan

Gündeminde ekmek var, Arthur’ un çöp kutularından

Alesta bu gece Arthur

Bir şişe bürbonla takasa ‘ purple Heart’ını

Dindirecekse şayet kulaklarını kemiren çığlıklarını

Çekik gözlü Hanoili  çocukların

‘hepsi senin kafanda ‘ diyorlar

‘çığlık mığlık hepsi kafanda’

Shelter’deki silah arkadaşları

İlerde ışıyor, karanlıkta

Dupond Circle’ın beyaz kadınları

Sular fışkırıyor mermer memelerinden

Çevresinde fıskiyeli havuzun sereserpe sefalet

keyifle güneşleniyor

”It’s a fucking free country” diye söyleniyor biri

rüzgara çarparak sesini.

Yanındaki boğulurca öksürüyor,

gülüyor deliler gibi.

Senin benim boşluk dediğimiz yere bakarak

kahkahalarla sarsılıyor.

Giderek çırılçıplak soyunuyor korkularından

Arthur ve gibileri

Şiiri, bir çınar gölgesinde usulca öpüşmeyi,

ve daha kimbilir başka ne güzellikleri

çoktan çıkarıp gözlerinden

Bir başkası, başka kaldırımda  paçavradan bir yumak

ölüme Arthur’dan bir kaç gün daha uzak,

krallığını sürüyor

bir kalp atışıyla duruşu arasındaki o şahane ülkenin

Arthur bir küheylan üstünde dolu dizgin

geceyle gündüzün farkını koşuyor.

Her solukta tükeniyor filozofluğu.

Yıldızların teker teker düşmesine itirazı yok gökten.

Üstüne basarak yıldızların,

müstesna bir güneşe yükseliyor.

Hale KORAY

Günün Sözü

Gökkuşağına ulaşmak istiyorsan yağmura katlanmak zorundasın.

Dolly Patron

3 YORUMLAR

  1. özge abla allah rahmet eylesin seni anne ve babana sabir diliorum toprağinda rahat uyu kalbimseninle güzelablam katilini bülün bu prensesin..aiylesine sabirler .seniseviorum özge ablacim…iyi uyu..

  2. özge abla allah rahmet eylesin nasil kıydınız bu tatli kıza hemi nasil vicdansiz siniz siler kötüler katilinibülün .bnce allah annesine ve basina sabir versin kalibim seninle özge abla..seniseviorum..

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here