Matemdeyiz…

0
68

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Gün geçtikçe Özgecan’ın hunharca katledilmesi daha çok düşündürüyor, üzüyor, isyan ettiriyor, korkutuyor. “Ortaçağ zihniyeti ile yapılmış” diyemiyorum. Örümcek kafalı haydutlar diyemiyorum, pis sapıklar” diyemiyorum. Hayvan  hiç ama hiç diyemiyorum. Ne diyeceğimi  kaç günden beri hala bilemiyorum! Bilmekte istemiyorum! Ama pırıl, pırıl masum bir genç kıza (şimdi melek olmuştur)  bunu yapanlara bir isim vermek olası mı?

TV kanallarında herkes konuşuyor, tartışıyor ama nereye kadar? Ve ne işe yarayacak? Sokaklar  hiçte küçümsenmeyecek sayıda; Kafalarında bu düşüncelerle dolaşan vahşilerle dolu. Tuğçe için dünya ayağa kalkmışken daha bir hafta geçmeden Ögecan için ayakta dünya. Bugün bu yazı yazılırken bile Allah bilir kaç kadının ırzına geçiliyor infaz ediliyor. Kimisi gazetelerin üçüncü sayfasında, kimisi hiç bilinmiyor. Ve biz konuşuyoruz. Ve bu ortamda çocuk yapmaktan, çocuk büyütmekten söz edebiliyoruz. Ve hiçbir şey olmamış gibi yaşayabiliyor muyuz? Kendi hesabıma yaşayamıyorum. Siyahlara bürünüp mateme Özgecan için girdim. Ancak matem istemiyorum çözüm istiyorum ve dönüp, dönüp  işin çözümsüzlüğünde odaklanıyorum. Cezaların caydırıcı olmadığını düşünüyorum. Öyle olsaydı Suudi Arabistan’da kimse hırsızlık yapmazdı, elinin kesileceğini bile, bile diyorum. Ve çok zaman ölümü ödül olarak niteliyorum. Bu yüzden ölüm cezasını da caydırıcı bulmuyorum. Evet hadım edilmeli bu düşünce daha çok kafama sığıyor! Ve tecrit edilmeli vicdan azabı ile kıvranması sağlanmalı. Cezaların en ağırı insanın kendine biçeceği cezadır diye düşünüyorum. Ve düşünüyorum kendimden korkuyorum! Ve başka şeylerde düşünüyorum. Ve onlardan da korkuyorum… Ve aslında ben çok korkuyorum üzüntümden fazla korkum. Kafamın içinden geçenlerden ötürü!!

Ve  düşünüyorum Özgecan’ın annesini, babasını, kardeşini, arkadaşlarını. Şimdi kurşun yarası gibi acıları, olay soğumaya yüz tuttukça daha çok acı verecek, daha çok isyan ettirecek, daha çok umutsuzluğa düşürecek ve tek teselli canilerin alacağı ağır ceza olacak ki hiçbir ceza yeterince ağır değildir onlara şu an ya!

Ve biz allak bullak olduk. Sesimiz soluğumuz tıkandı üzüntüden ve üstüne üstlük  elimiz kolumuz bağlı hissediyoruz ki  bu da kahrediyor bizi.

Ve elimizden yalnızca dua etmek geliyor artık. Lütfen Özgecan son saatlerini anımsamıyor olsun. Canilerin anlattıkları tüyler ürpertici onların hiç birini yaşamış olmasın inşallah! Allah’ım lütfen mezarında nurlar içinde uyusun. Mekanı cennet olsun. Ailesinin başı sağ olsun sabır,  akıl ve hoş görü yoldaşları olsun. Allah dayanma gücü versin… Ulusça hepimize.

Ve sevgili okuyucularım matemdeyiz ama hayat devam ediyor. Sağlık ve sevgiyle kalalım ayrımsız gayrımsız. Her zaman birlikte el ele… Yase

& & & & &

Ve sevgili okuyucularım oyuncu Beren Saat’in Özgecan’ın ölümünden sonra kaleme aldığı, yaşadıklarını ve hissettiklerini anlattığı yazı bir kez daha gözyaşlarına boğulmamıza neden oldu. Çok beğendim, belki okumuşsunuzdur ama bende paylaşmak istedim okumayanlar için…

Uyku tutmaz bu gece, gözler dolar taşar boşalır… Yine yürüsek Taksim’de ne değişecek?? Kadın her geçen yıl daha değersiz bu ülkede… Biliyorum daha da sertleşecek her şey… Yine hafifletme, yine kadında suç arama, yine bulunur bir bahane… Yine aşağılanma… Yine mide bulantısı…

Kadın olmak zor, güzel bir kız olmak çok zordur ülkemde… Bugün o güzel yüze baktıkça neler neler geçiyor aklımdan: İlkokulda etek açmayı oyun yapan sınıf arkadaşlarımın hedefi olmak, okul eteğiyle eve yürürken yediğim onca laf, dershane dönüşü karanlıkta hızlanan adımlarım, göğsüme bastırdığım kitaplarım, taksilerin arkayı izlemek için ayarlanan aynaları, çıkma teklifini kabul etmediğim için canımı acıtan okul arkadaşlarım, ev telefonundan yapılan sapık konuşmalar, peşimden apartmana girip 15 yaşındaki bana ereksiyon halindeki cinsel organını gösteren o çocuğun yüzü, ellerim titreyerek eve kaçışım ve bunu kimseye anlatmayışım, kıçımı hem de bir kanal gecesinde elleyen sarhoş bir kanal yöneticisiyle tartışmam, sevgilisi olmamamı gururuna yediremeyen partnerler, arkadaşımın evinde tuvalete dalıp zorla dudaklarıma yapışan bir oyuncuyu itişim, mesleğim yüzünden yaftalanışım, aylarca peşimden koşan birini sanki ben sevgilisinden ayırmışım gibi tam sayfa haber yapışları, gizlice çakallıkla çekilip servis edilen göğüslerimin silueti davası mavası, bilir kişi raporu lehime çıkınca geri çekilen davaya kocası araya girdi barıştırdı haberi, daha bugün fermuarım açık kalmış haberleri, aman ne önemli!!! Kadına, bedenine, seçimlerine, haklarına saygı göstermeyen kafalar! Rağmen çok şanslıymışım diyorum artık, hep teğet geçmişim. Tecavüz, bıçaklanma, kesilip bavula tıkıştırılma, otobüs durağına komada bırakılma, yakılma yaşamadım. İnsanlık suçlarına göz yummak suçtur!!! Bir gün hesap sorulur!!! Cinsiyet ayırmaksızın her vatandaşın canını ve haklarını korumak görevinizdir!!! Dilerim son gününü hiç hatırlama Özgecan hayallerinle huzur içinde uyu. Beren Saat

Günün Şiiri

Bu Sevda

Bu sevda

Birdenbire saran içimizi

Bu narin

bu sımsıcak

Bu umutsuz

Sevda

Gün gibi güzel

Ve kabaran deniz gibi

Çalkantılı

Bu sevda

O kadar gerçek

O kadar güzel

O kadar mutlu

O kadar sevinçli

Ve karanlıkta korkudan titreyen bir çocuk gibi

Gülünç

Ve gecenin ortasında sakin bir adam gibi

Kendinden emin

Başkalarının yüreğine korku salan

Benizlerini solduran

Dillerini çözen bu sevda

Gözetlediğimiz için gözetlenen

Yaraladığımız

Ayaklar altına aldığımız

İnkar ettiğimiz unuttuğumuz için

Kovalanmış yaralanmış ayaklar altına alınmış

İnkar edilmiş unutulmuş

Bu kocaman sevda

Gene dipdiri

Gene güneşli

Senin sevdandır bu

Benim sevdamdır

Hep var olan

Durmadan yenilenen

Ve değişmeyendir

Bir bitki kadar gerçek, bir kuş kadar ürkek

Yaz güneşi kadar diri ve sıcaktır

İkimiz de gidebiliriz

Sonra dönüp

Derin uykulara dalabiliriz

Acı çekebiliriz uyanınca

İhtiyarlayabiliriz

Sonra tekrar dalabiliriz uykuya

Ölümü düşleyebiliriz

Oysa

Başucumuzda

Gülerek bakıyor bize

Durmadan tazelenen bu sevda

Ayak diriyor yaşamakta

Arzu kadar diri

Bellek kadar zalim

Pişmanlık kadar budala

Hatırlamak kadar tatlı

Mermer gibi soğuk

Gün gibi güzel

Bir çocuk gibi narin

Bize bakıyor gülümseyerek

Ve hiçbir şey söylemeksizin

Konuşuyor bizimle

Ve ben ürpererek dinliyorum onu

Bağırıyorum

Senin için

Kendim için

Bağırıyorum bizim için

Gitme kal

Dur orda

Ayrılma yerinden

Kal orda

Kımıldama

Gitme

Biz ki sevmiştik birbirimizi

Unuttuk seni

Bari sen unutma bizi

Bir sen varsın yeryüzünde bizim için

Terk etme bizi

Buz bağlamasın yüreklerimiz

Ne kadar uzakta

Ve nerde olursan ol

Duyur bize kendini

Bir çalı dibinde

Hatıralar ormanında

Birdenbire çıkıver karşımıza

Uzat elini bize

Ve kurtar bizi.

Jacques PRÉVERT-Çeviri: Orhan SUDA

Günün Sözü

Düzeltilmesi gereken bir yanlışlık, doğruluktan daha ağır bir yüktür.

Dag Hammarskjölk

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here