Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Gün geçtikçe Özgecan’ın hunharca katledilmesi daha çok düşündürüyor, üzüyor, isyan ettiriyor, korkutuyor. “Ortaçağ zihniyeti ile yapılmış” diyemiyorum. Örümcek kafalı haydutlar diyemiyorum, pis sapıklar” diyemiyorum. Hayvan hiç ama hiç diyemiyorum. Ne diyeceğimi kaç günden beri hala bilemiyorum! Bilmekte istemiyorum! Ama pırıl, pırıl masum bir genç kıza (şimdi melek olmuştur) bunu yapanlara bir isim vermek olası mı?
TV kanallarında herkes konuşuyor, tartışıyor ama nereye kadar? Ve ne işe yarayacak? Sokaklar hiçte küçümsenmeyecek sayıda; Kafalarında bu düşüncelerle dolaşan vahşilerle dolu. Tuğçe için dünya ayağa kalkmışken daha bir hafta geçmeden Ögecan için ayakta dünya. Bugün bu yazı yazılırken bile Allah bilir kaç kadının ırzına geçiliyor infaz ediliyor. Kimisi gazetelerin üçüncü sayfasında, kimisi hiç bilinmiyor. Ve biz konuşuyoruz. Ve bu ortamda çocuk yapmaktan, çocuk büyütmekten söz edebiliyoruz. Ve hiçbir şey olmamış gibi yaşayabiliyor muyuz? Kendi hesabıma yaşayamıyorum. Siyahlara bürünüp mateme Özgecan için girdim. Ancak matem istemiyorum çözüm istiyorum ve dönüp, dönüp işin çözümsüzlüğünde odaklanıyorum. Cezaların caydırıcı olmadığını düşünüyorum. Öyle olsaydı Suudi Arabistan’da kimse hırsızlık yapmazdı, elinin kesileceğini bile, bile diyorum. Ve çok zaman ölümü ödül olarak niteliyorum. Bu yüzden ölüm cezasını da caydırıcı bulmuyorum. Evet hadım edilmeli bu düşünce daha çok kafama sığıyor! Ve tecrit edilmeli vicdan azabı ile kıvranması sağlanmalı. Cezaların en ağırı insanın kendine biçeceği cezadır diye düşünüyorum. Ve düşünüyorum kendimden korkuyorum! Ve başka şeylerde düşünüyorum. Ve onlardan da korkuyorum… Ve aslında ben çok korkuyorum üzüntümden fazla korkum. Kafamın içinden geçenlerden ötürü!!
Ve düşünüyorum Özgecan’ın annesini, babasını, kardeşini, arkadaşlarını. Şimdi kurşun yarası gibi acıları, olay soğumaya yüz tuttukça daha çok acı verecek, daha çok isyan ettirecek, daha çok umutsuzluğa düşürecek ve tek teselli canilerin alacağı ağır ceza olacak ki hiçbir ceza yeterince ağır değildir onlara şu an ya!
Ve biz allak bullak olduk. Sesimiz soluğumuz tıkandı üzüntüden ve üstüne üstlük elimiz kolumuz bağlı hissediyoruz ki bu da kahrediyor bizi.
Ve elimizden yalnızca dua etmek geliyor artık. Lütfen Özgecan son saatlerini anımsamıyor olsun. Canilerin anlattıkları tüyler ürpertici onların hiç birini yaşamış olmasın inşallah! Allah’ım lütfen mezarında nurlar içinde uyusun. Mekanı cennet olsun. Ailesinin başı sağ olsun sabır, akıl ve hoş görü yoldaşları olsun. Allah dayanma gücü versin… Ulusça hepimize.
Ve sevgili okuyucularım matemdeyiz ama hayat devam ediyor. Sağlık ve sevgiyle kalalım ayrımsız gayrımsız. Her zaman birlikte el ele… Yase
& & & & &
Ve sevgili okuyucularım oyuncu Beren Saat’in Özgecan’ın ölümünden sonra kaleme aldığı, yaşadıklarını ve hissettiklerini anlattığı yazı bir kez daha gözyaşlarına boğulmamıza neden oldu. Çok beğendim, belki okumuşsunuzdur ama bende paylaşmak istedim okumayanlar için…
Uyku tutmaz bu gece, gözler dolar taşar boşalır… Yine yürüsek Taksim’de ne değişecek?? Kadın her geçen yıl daha değersiz bu ülkede… Biliyorum daha da sertleşecek her şey… Yine hafifletme, yine kadında suç arama, yine bulunur bir bahane… Yine aşağılanma… Yine mide bulantısı…
Kadın olmak zor, güzel bir kız olmak çok zordur ülkemde… Bugün o güzel yüze baktıkça neler neler geçiyor aklımdan: İlkokulda etek açmayı oyun yapan sınıf arkadaşlarımın hedefi olmak, okul eteğiyle eve yürürken yediğim onca laf, dershane dönüşü karanlıkta hızlanan adımlarım, göğsüme bastırdığım kitaplarım, taksilerin arkayı izlemek için ayarlanan aynaları, çıkma teklifini kabul etmediğim için canımı acıtan okul arkadaşlarım, ev telefonundan yapılan sapık konuşmalar, peşimden apartmana girip 15 yaşındaki bana ereksiyon halindeki cinsel organını gösteren o çocuğun yüzü, ellerim titreyerek eve kaçışım ve bunu kimseye anlatmayışım, kıçımı hem de bir kanal gecesinde elleyen sarhoş bir kanal yöneticisiyle tartışmam, sevgilisi olmamamı gururuna yediremeyen partnerler, arkadaşımın evinde tuvalete dalıp zorla dudaklarıma yapışan bir oyuncuyu itişim, mesleğim yüzünden yaftalanışım, aylarca peşimden koşan birini sanki ben sevgilisinden ayırmışım gibi tam sayfa haber yapışları, gizlice çakallıkla çekilip servis edilen göğüslerimin silueti davası mavası, bilir kişi raporu lehime çıkınca geri çekilen davaya kocası araya girdi barıştırdı haberi, daha bugün fermuarım açık kalmış haberleri, aman ne önemli!!! Kadına, bedenine, seçimlerine, haklarına saygı göstermeyen kafalar! Rağmen çok şanslıymışım diyorum artık, hep teğet geçmişim. Tecavüz, bıçaklanma, kesilip bavula tıkıştırılma, otobüs durağına komada bırakılma, yakılma yaşamadım. İnsanlık suçlarına göz yummak suçtur!!! Bir gün hesap sorulur!!! Cinsiyet ayırmaksızın her vatandaşın canını ve haklarını korumak görevinizdir!!! Dilerim son gününü hiç hatırlama Özgecan hayallerinle huzur içinde uyu. Beren Saat
Günün Şiiri
Bu Sevda
Bu sevda
Birdenbire saran içimizi
Bu narin
bu sımsıcak
Bu umutsuz
Sevda
Gün gibi güzel
Ve kabaran deniz gibi
Çalkantılı
Bu sevda
O kadar gerçek
O kadar güzel
O kadar mutlu
O kadar sevinçli
Ve karanlıkta korkudan titreyen bir çocuk gibi
Gülünç
Ve gecenin ortasında sakin bir adam gibi
Kendinden emin
Başkalarının yüreğine korku salan
Benizlerini solduran
Dillerini çözen bu sevda
Gözetlediğimiz için gözetlenen
Yaraladığımız
Ayaklar altına aldığımız
İnkar ettiğimiz unuttuğumuz için
Kovalanmış yaralanmış ayaklar altına alınmış
İnkar edilmiş unutulmuş
Bu kocaman sevda
Gene dipdiri
Gene güneşli
Senin sevdandır bu
Benim sevdamdır
Hep var olan
Durmadan yenilenen
Ve değişmeyendir
Bir bitki kadar gerçek, bir kuş kadar ürkek
Yaz güneşi kadar diri ve sıcaktır
İkimiz de gidebiliriz
Sonra dönüp
Derin uykulara dalabiliriz
Acı çekebiliriz uyanınca
İhtiyarlayabiliriz
Sonra tekrar dalabiliriz uykuya
Ölümü düşleyebiliriz
Oysa
Başucumuzda
Gülerek bakıyor bize
Durmadan tazelenen bu sevda
Ayak diriyor yaşamakta
Arzu kadar diri
Bellek kadar zalim
Pişmanlık kadar budala
Hatırlamak kadar tatlı
Mermer gibi soğuk
Gün gibi güzel
Bir çocuk gibi narin
Bize bakıyor gülümseyerek
Ve hiçbir şey söylemeksizin
Konuşuyor bizimle
Ve ben ürpererek dinliyorum onu
Bağırıyorum
Senin için
Kendim için
Bağırıyorum bizim için
Gitme kal
Dur orda
Ayrılma yerinden
Kal orda
Kımıldama
Gitme
Biz ki sevmiştik birbirimizi
Unuttuk seni
Bari sen unutma bizi
Bir sen varsın yeryüzünde bizim için
Terk etme bizi
Buz bağlamasın yüreklerimiz
Ne kadar uzakta
Ve nerde olursan ol
Duyur bize kendini
Bir çalı dibinde
Hatıralar ormanında
Birdenbire çıkıver karşımıza
Uzat elini bize
Ve kurtar bizi.
Jacques PRÉVERT-Çeviri: Orhan SUDA
Günün Sözü
Düzeltilmesi gereken bir yanlışlık, doğruluktan daha ağır bir yüktür.
Dag Hammarskjölk