Değerli okurlarım, Rum asıllıydı ama özbeöz Türk’tü O!… Laf olsun diye söylemiyorum. İstanbul’un çok uzağındaki kışlalarda tam dört yıl askerlik yaptı. Eminim hatırlayacaksınız, Beyoğlu ve Taksim Futbol takımlarında Rum ve Ermeni kökenli ama Türk olan çok futbolcu vardı. Askere çağrıldıklarında tecil üstüne tecil ve daha sonra da ülkelerine pırrr… Lefter de Rum asıllıydı ve tecil yaptırmaksızın (hem lisans ve askerlik için) yaşını mahkeme kararıyla büyülterek askere gitti. Tam dört sene çok uzaklarda ve kışlalarda kaldı. Terhisini müteakip tekrar İstanbul’a oldukça manidar!
6-7 Eylül olaylarının O’nu çok üzdüğünü merhum babamdan duymuştum. Yakın akrabalarını yitirdiği de söylentiler arasındaydı. Bütün bu dezavantajlara rağmen, hatta Yunanistan’ın önerdiği para teklifini reddedip Türk Milli Takımı’nı seçmesi, O’nunla ilgili duygularımızı daha da güçlendiriyor.
1963-64 sezonunda Fenerbahçe biraz sıkıntıya düşmüştü. Beşiktaş’la olan puan farkı bire inmiş, açıkçası şampiyonluk da tehlikeye girmişti. İnanılması biraz zor ama Fenerbahçe yönetimi yedi aydır top oynamayan ve 40 yaşında olan Lefter’i çağırıyor. Rakip İstanbulspor yani sakar takım. Sakar olmasına sakar da önemli yıldızların yetiştiği kulübümüz. Müsabakayı Fenerbahçe 1-0 kazanıyor ve büyük usta bir daha dönmemek üzere futbolu bırakıyor.
Öldükten sonra kıymet bilmek bizlere hastır. Türklüğün şanındandır ölünce baş üstünde gezdirmek. Neden öyleyiz bilemiyorum, bilmek de mümkün değil. Neyse ki, son yolculukta o vefayı gösterebiliyoruz, onu da beceremeseydik halimiz nice olurdu. Duydun mu Koca Kaptan? İyi taraflarımızdan birisi de bu. Eminim sana ayan olmuştur. Nur içinde yat. Mekânın cennet olsun. Gidenlerin geri gelmediği gibi Lefter gibi bir sporcu da artık gelmez. Artık eldekilerle idare etmek zorundayız. Ordinaryüs’ü sonsuzluğa uğurlamamız nedeniyle, Türk sporunun, O’nu tanıyanların tanımadan sevenlerin ve özellikle Fenerbahçeli dostlarıma başsağlığı diliyor ve acılarını paylaşıyorum. Koca Kaptan, Cenab-ı Allah rahmetini esirgemesin…
Efendim, Lefter’le birlikte aynı gün vefat eden söz etmek istiyorum. Kıbrıs Türk’ünün atamız dediği ve şahin zamanların lideri ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı cenneti mekân Rauf Denktaş… Anavatan, yavru vatan kavramı Kıbrıs’ta Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş tarafından geliştirildi. Özellikle Denktaş bu ruhla hareket etti. Kıbrıs’ta Türk Mukavemet Teşkilatı O’nun kişiliği etrafında, O’nun verdiği ruhla kuruldu. EOKA’ya karşı “Mücahit” örgütlenmesi yine O’nun eseridir.
Uluslar arası platformlardaki çetin diplomasi savaşlarında ancak o kumandanlık yapabilirdi. Çünkü O, şahin zamanların şahin lideriydi. Bizim kuşak O’nu çok iyi tanır. Doğumunu, delikanlılığını bilemeyiz ama Fazıl Küçük’ün yardımcısıyken ve özellikle bayrağı devraldıktan sonraki yılları dünkü gibi biliriz. Mesleğimiz gereği de bilmek zorundayız.
Merhum Denktaş’ı Ecevit’e olan hayranlığıyla daha çok sevmiştim. Çünkü merhum ve idolüm Ecevit şairdi ama aynı zamanda bir şahindi. “Beyaz Güvercin” idi. Barış güverciniydi. O’nun da kıymetini bilemedik. Son yolculuğuna uğurlarken, saatlerce aziz naşının arkasında yürümek bile bana yetti. Merhum cumhurbaşkanımız Rauf Denktaşi’ın ve ölümsüz lider ve idolüm Bülent Ecevit’in de mekânları cennet olur inşallah. Allah’ın rahmeti o kadar çoktur ki, herkese yeter. Yeter ki adam gibi adam olalım. Sanırım anlaşıldı.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
(Okuyucularımızın İsteği Üzerine Yeniden Yayınlanmaktadır)