Terörün ve yaklaşan seçimlerin gölgesinde Kurban Bayramını kutlamak?
Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? “Bayrağını, komşunu al” adlı kardeşliği barışı vurgulamak ve PKK ve her türlü terörü lanetlemek için düzenlenen bu yürüyüş dün büyük bir katılımla gerçekleşti, bir sürü saçma sapan söylemlerde gündemi gerdi.
Yani Sayın Selahattin Demirtaş’ı herkes sakin, akılcı söylemleri ile tanırdı. Ancak, bayrakla ırkçılık yapıldığı söylemleri gerçeği gerçekten saptırmaktan başka bir şey değil ve korkarım ki kendisi de söylediklerine inanıyordur aslında. Çünkü Kürt Türk kardeşliği öyle üç günlük bir şey değil ve herkes biliyor ki bu yürüyüşlerin amacı ayrım gayrım değil. Yalnızca PKK denen asıl ayrımcı, ırkçı, terör örgütünün saldırılarına ve bu saldırılar karşısında herkesin birlik ve beraberlik içinde olduğunu göstermek ve kardeşliği vurgulamak. Bu tür söylemlere can sıkıcı ve olayları saptırıcı niteliktedir. Ve bulunduğumuz durum bunu kaldırmakta zorlanmaktadır. Bu yüzden herkes ağzından çıkana azami dikkat etmek zorundadır diye düşünüyorum bunca hassas durumlar yaşıyorken ülke.
& & & & &
Ve partiler adaylarını belirledi büyük oranda yine herkeste bir huzursuzluk bir memnuniyetsizlik adayları beğenmeme, aday sıralamasını eleştirme gibi. Emek Partisi, HDP’ye destek isteyeceğini açıklamış. Yanılmıyorsam. Vatan Partisi CHP ile bu seçimde birlikte hareket etme teklifini sundu. Şart koşmadan. Ama Sayın Kılıçdaroğlu böyle bir ittifak olmayacağını söyledi geçenlerde, tarafsız bölge adlı Ahmet Hakan’ın sunduğu programda. Ne diyelim? Birlikten güç doğar aslında onlarda biliyorlar ama ne hesapları var kimse bilmiyor.
Ve bizden önümüze geleni oylamamız isteniyor. Yani biz demokratik bir ülkeyiz. Bize dayatılanları oylayarak kendi seçimimizi yapmış oluyoruz! Ve kendi kendimizi kandırmaya devam ediyoruz. Vatana huzur gelsin, kardeşlik ve barış kazansın, PKK silahları bıraksın, biz önümüze gelen listeyi oylayarak demokratik olduğumuza inanmaya devam edebiliriz canı yürekten.
& & & & &
Ve kurban bayramı geldi. Tatil başladı. Yollar yine can pazarı. Danalar yine firarda ve bizler yine kendi havamızdayız. Dinsel görevlerimizi yerine getirdiğimize inandığımız için huzur içindeyiz?!!!
Nerde o huzurlu olduğumuz zamanlar? Gülmeyi unuttuk şarkı söylemeyi de. Bayramda çocukların yerine Türk bayrağına sarılmış şehit cenazeleri evleri ateşten yumağa çevirirken, bayram kutlayacak olmak gerçekten tuhafıma gidiyor. Ancak kurban kesmeği bunun dışında tutuyorum. Bağış yapmakta bunun dışında tabi büyüklerin yanına gitmek, el öpmek, gönül almak, güzel şeyler, söyleyip ufak hediyelerle onları sevindirmek, bambaşka bir şey ve bu bayramlar, bu yüzden güzel olmasına rağmen aslında saydıklarım yalnızca bayramlara özgü olmamalı. Ve sevgili okuyucularım 2013 kurban bayramı yazısı yeniden paylaşmak istedim. Sanki değişen bir şey yok gibi?
Her Zaman Birlik ve Beraberlik Dileklerim İle Yeniden Bayramımız Kutlu Olsun.
İslam alemi bir Kurban bayramını daha kutlayacak. Kardeş kardeşi ile savaşırken, bayram kutlamak nasıl bir şey anlamış değilim. “Kimseyi haksız yere öldürmeyeceksin” diye kesin bir emir veren Allah, rehber ve yol gösterici olsun diye indirdiği Kuran-ı Kerim’de hemen her surede bu emri yineler. Düşünüyorum da acaba biz mi yanış anlıyoruz bu emirleri? Soyumuz peygamber efendimize kadar dayanmışken. Ve Nuh’un gemisinden çıkıp İbrahim peygamberin dininden gelmişken! Yoksa her olayı fırsat belleyip, birbirini öldüren caniler mi? Suriye’de, Mısır’da olduğu gibi. Bayrama üç kala çoluk çocuk demeden Allah adı ile onlarca yüzlerce insanı hunharca öldüren kendine… (adlarını anmayacağım hiç birinin) Adları ne olursa olsun sözde Müslümanlar mı?
Ve Allah sözcüğünü sadece Müslümanlar kullanabilir diyen Malezyalı temyiz mahkemeleri mi? Haberi okumuşsunuzdur ya da duymuşsunuzdur. Malezya’da bir temyiz mahkemesi daha önce 2009 yılında bir alt mahkemenin aldığı kararı bozarak gayri Müslimlerin Allah sözcüğünü kullanmayacağına hükmetmiş? Hadi ya? Kim demiş kullanamazlar diye. Yoksa vahi mi iniyor bu insanlara Allah’tan? Kendisi böyle bir yasak koymamışken?
Valla bu sabah yazımı yazmak için oturduğumda aklımda neşeli bir şeyler vardı. Ama insan da neşemi bırakıyorlar kardeşim? Zaten diken üzerindeyiz her yönden kişisel hayatımız, sosyal durumumuz, din ve vicdan özgürlüğümüz, her şey diken üzerinde…
Bendeniz bilirsiniz öteden beri hümanistim, çevreciyim, eşitlikçi ve halkçıyım, ezilenin yanında, ezenin karşısındayım. İlkem bağımsızlık, sonuna kadar akıl ve vicdanımın bağımsızlığı, maddi ve çıkar ilişkilerim olması bağımsızlığımı bağımlı kılar ki bu yüzden kimseye göbek bağımda yok olamazda, bu can bu bedende oldukça. En büyük korkum hak yemek, insanlık suçu işemek… Ve şu, bu şekilde ayrım yapmak kendimi bildim bileli öyle yaşamaya gayret ediyorum. Ve her zaman tetikte yaşıyorum. Ve ayrımındayım ki bu durum benimle birlikte büyümüş. Bu yüzden doğru olmadığını düşündüğüm şeyler kafamı bozuyor, beklentilerimi asgaride tutmama rağmen. Ön yargıdan ve öyle olur olmaz konuşmaktan ödüm kopuyor. Her sözün, her kelimenin yüklediği anlamlar başka, başka anlaşılabiliyor. Açık ve sarih olan kutsal kitaplar bile bazı insanların keyfine göre yorumlanabiliyor.
Sağlıklı bir idealist olabilmek için önce kendini iyi tanımak gerektiğini düşünürüm; her zaman çuvaldızı kendine batırabilecek kadar gerçekçi ve bencilikten uzak olabileceksin. Ne kadar tevazu sahibisin ya da değilsin ayrımda olman şart. Yani gerektiğinde toprak olabilirken gerektiğin de şimşek olabiliyor musun? “Sabır” yaşamının anahtarı olmalı, bilgi ve her an yeni şeylere açık olmak, soluk alıp vermek, nefesin gibi olmalı.
Ve yolum bu. Kolay değil çünkü insanım ve insani zaaflarım var herkeste olduğu gibi. Ancak zaaflarıma yenilmemek önemli ve bu her zaman kolay olmayabiliyor. Zaaflarının ayrımında olmak onları bertaraf etmek için yararlı olabilir bazen.
Ancak yinede uzun bir yol ve taşlarla dikenlerle dolu. Ama onları temizleyerek geçebiliyorum çok şükür arkamdan gelecekler için. Bazen geri döndüğümde oluyor ancak korkmuyorum dönmekten çünkü daha güçlenmiş olarak devam edebiliyorum.
En büyük zaafım ikiyüzlülüğe tahammül katsayımın düşük olması. Özelikle bu iki yüzlülük inanç konusunda ise… Bazen başımı belaya sokabiliyorum bu yüzden.
Ve incilerim konusunda çok hassasım, yerinde ve zamanında dökerim birkaç tanesini öyle hepsini değil çünkü alıcısı her zaman çok olmayabiliyor.<Ve sevgili okuyucularım neşeyi yarına erteledim şimdi ciddi takılıyorum. Ve yazımı noktalıyorum. Bayramların sevgi, barış, birlik ve beraberliğe vesile olmasını dileyerek. Ayrımsız gayrımsızzz. Yase
Günün Şiiri
Ölü Bir Gürültüyüm
Büyüdüm ey girdap, yanılmayan yasa büyüdüm
Bedelsiz bir askerim ve senin surlarında
Cankuşum kafesinde, yüreğim yurdunda değil
Selinden kopan bir damlayım, yitmek yolunda
Birgün kavuşacak toprağım da yok
Sonsuz boşluğa dökülüyor kanımın şelalesi,
Ölü bir gürültüyüm yalnızca
Ya da bir ölünün çürüyen sesi
Çürüyorum ey girdap, ürkülecek yanım yok.
Pusatsızım ey yasa, hançer belimde değil
Boğazımı paslı bir hırıltıyla yırtıyor gurbet
Tanık yok. Oysa kentin ortasında cinayet
Sinsice gizledim katilimi yüzümün gölgesiyle.
Duyarlı çocuklar uykusu için
Katlanmaksa bu işte.
Düşürmedim gecenin tenhalığına beyaz bir leke.
Katlanıyorum ey cani ey kahreden açlığım
Umarımı eriterek geçen günlere
İntiharı düşünsem; ne bir şakağım var, ne de bir mermi
Sormuyorum bile birgün… Birgün biter mi?
Sormuyorum bile. Su olsam döner miyim
Koptuğum dağlarıma, en derin yatağıma
Güz öncesi resmime, en eski çerçeveme
Anlıyorum ey yasa, yargıçlar yanıtlamaz
Kırık bir asa olur, körün tek karşılığı
Attığı her adımı saydıran kaygı
Dönmekten vazgeçmeyi bile yasaklar.
Olmadı öyle bir şey, o geçmiş yoktur
Bin kez daha tövbeler, beni bağışla
O geçmiş yoktur… O geçmiş yoktur…
Koru ölü sesimi ey çağdaş dua.
Olmadı öyle bir şey, tek bir çiçek vermedim
Filizi olduğum ilkyaz anaya
Yollara düşmedim hiç, dağlarda ölmedim hiç
Kanayarak söylemedim hiçbir şarkıyı
Sevmedim hiçbir şeyi, bir şeyden iğrenmedim
Bu kadarı yetmez mi yüzümü anlatmaya
Olmadı öyle bir şey, öyle bir geçmiş
Dayadım ağzımı kuruttuğun çeşmeye
Çıldırırsa bilincim suyu beklerken
Küflenmiş tırnaklarım çökerse gırtlağına
Suçsuzum ey yasa
Çünkü bütün ölüler dışındadır yasanın.
Adnan SATICI
Günün Fıkrası
Temel ve Dursun bir akşam otobanda iki sarışını arabalarına alırlar ve ıssız, kuytu bir yere gitmek için basmışlar gaza… Yarım saat sonra gidecekleri yere yaklaştıklarında sarışınlardan biri der ki: “Şimdiden söyleyelim, biz dönmeyiz.” Temel kendinden emin,cevap verir: “Valla bu kadar geldikten sonra biz de dönmeyiz…”
Günün Sözü
Dünyayı değiştirmek isteyen çok ama kendini değiştirmeyi düşünen hiç yok.
Tolstoy