Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Ne zaman size bu soruyu sorsam yazmayı ve sizinle konuşmayı ne kadar özlediğimi anlıyorum. Başımızın belası korona hayatımıza girdi gireli nevrimiz şaştı, düzenimiz altüst oldu.
Bizim uğraşacak işlerimiz var, resim gibi, kitap okumak gibi, yürüyüş ve spor yapmak gibi ancak bütün bu olumluluklara karşın yine de önümüzü göremediğimizin her an ayrımında olduğumuz için sıkıntılı ve hatta umutsuzuz. Ya işleri güçleri ellerinden alınanlar, parasız pulsuz, işsiz güçsüz kalıp da derinden etkilenenler, kendilerine çıkış yolu bulamayan, ekonomik sıkıntı altında ezilenler ne yapsın?
İşte gencecik bir adam canına kıydı bile. Bizim arka sokakta oturuyordu. Mutluydu, bir zamanlar atölyemde oturur iki laf ettiğimiz zamanlarda! Ne zaman bu kadar içine döndü, ne zaman bu kadar umutsuz ve sıkıntılar içinde ölecek kadar kendini çaresiz hissetti ki bu işi yaptı?
Ah hepimiz suçluyuz, hepimiz kendi derdimize, saçma sapan yasaklara uyacağız diye bize ihtiyacı olanları görmez olduk. Hep birbirimizi yalnız bıraktık. Belki konuşacak birileri olsaydı, hayatın her şeye rağmen güzel olduğunu anımsatacak, belki böyle olmayacaktı. Birbirimize maddi manevi yardımlar yapabilseydik bu kadar umutsuz olmayacaktık, bu genç arkadaşımız belki umutsuzluğun derinliklerinde kaybolmayacaktı. Şimdi “üzgünüm” demek boşuna, “içim acıyor geceleri uyuyamıyorum” demek de boşuna.
Gencecik bir adamın ölümü zaten kıvır kıvır kıvranan vicdanımızı perişan etti. Annesine gidemedim, yüzüne bakacak halim yok, baş sağlığı dileyecek dilim yok. Demez mi “neredeydiniz şimdiye kadar?” Evet neredeydik? Hastalık, yasak falan hep bahane demek bizde kendi bencilliğimizde kaybolmuştuk. Ah sevgili kardeşim ah, seni bu ölüme zorlayan kaderin ne kadarda zalimmiş, dilerim nur içinde yatasın– diyorum demesine ama içimden mezara gidip seni oradan çıkarmak geliyor, bir zamanlar da çocukluğumda ölümünü kabul edemediğim kuşumu gömdüğüm yerden çıkardığım gibi. Ah bende kafayı yedim valla! Zaten kafayı yememek gibi bir lüks yok, yaşadığımız içinde bulunduğumuz bu günlerde, kafayı yemesek zaten anormalizdir.
Adamın biri çıkıyor namaz öncesi ülkenin kurucusuna küfür edebiliyor. Sonra namaz kıldırıyor? Olacak şey değil. Namaza duran insanlarda kin, nefret, kötülük olmamalı, bendenizin bildiği kadarı ile hele-hele ülkenin kurucusuna!
Gerçekten kafayı yememek elde değil. “Daha bunlar iyi günleriniz daha neler olacak göreceksiniz” gibi sözler zaten tüylerimizi diken-diken etmişti ve gerçekten korkmaya başlamıştık ki ortaya Sadet Peker diye biri çıktı. Mafya’mıymış neymiş, eksikmiş gibi; anlattıkları, söyledikleri akıllara zarar ve biz zavallı avamlar ancak canımıza kıyabiliyoruz. Ah sevgili genç arkadaşım mekânın cennet olsun, nur içinde uyu inşallah ama değmezdi valla hiçbir şey senin o gülümseyen gözlerinin ışığının sönmesine, hiç ama hiçbir şey senden daha değerli değildi!
Ve yine şehit haberleri, yine can yakıcı görüntüler, yine yürek tırmıklayıcı! Nur içinde uyusunlar, ateş düştüğü yeri yakmıyor artık ateş hepimizin yüreğine çörekleniyor. Vatan sağ olsun, ailelerine ve hepimize Allah sabır versin. Ve biz bu ortamda koronadan değil ama kafayı yemekle uğraştığımız için artık tımarhanelere falan düşeceğiz hep birlikte; çünkü aptal değiliz, salak değiliz, duygusuz, düşüncesiz, vicdansız değiliz. Keşke olsaydık- mı? Hayır ya!
Düş kırıklığı, hastalık, ölüm, vurdumduymazlık, tehditler, küfürler derken sözde resim yaparak, sözde yazı yazarak, sözde kitap okuyarak, sözde bilmem neyle kendimizi avutuyoruz ya kimi kandırıyoruz ya kimi? Valla kimi ya?
Ah sevgili okuyucularım, her şeye rağmen ileri umutla bakmaya zorlayalım kendimizi, uzmanlar uyarıyor, stres ve eve tıkılmak insanın beyninde ciddi hasarlara neden olabiliyormuş! Aşılarda cabası valla aşı oldum kul hakkına girmemek için; şimdi öyle diyorlar ya? Özgür irade da neymiş? Alerjim var canım burnumdan geliyor! Ölmesin ya! Zaten ölsen ne gam?
Ve birinci aşı ile sallandım baya ama kendimi bırakmadım. Ne de olsa kul hakkına girmedim ya sakin olmaya çalıştım ama kalbim kulaklarımda, midemde uzun zaman attı durdu. Kul bendenizin hakkına girdi ama helal olsun başkası olsa hastanede olurdu şu an. Bakalım ikincisinde ne duruma düşeceğim. Cumhurbaşkanımız 3. doz da olmuş antikor seviyesi süpermiş maşallah Allah korusun.
Darısı hepimize. Antikorlarla dans! Waw güzelmiş ya! Şu günlerde duam “Allah’ım lütfen her şeye rağmen yaşama sevincimizi bize bağışla kul hakkına girmekten bizi koru!”
Ve sevgili okuyucularım maskenin altından hatta gözlüğünüz bile varsa, hatta kâkülleriniz gözünüzün içine giriyor olsa bile gülümsediğinizde karşınızdaki gülümsediğinizi görür ve bir gülümseme belki bir hayat bağışlar, sakın ola her şeye rağmen gülümsemeyi unutmayın.
Gülümsemek önce size iyi gelecektir, sonra karşınızdakine. Ve şimdi sağlıkla sevgiyle malum insanların dışında ayrımsız gayrımsız kalalım. Yase
& & & & &
Vazodaki Elma Hikayesi
Konfüçyüs, öğrencilerine ders veriyordu. Sınıfa elinde dar uzun bir vazo ile geldi. Tüm öğrencilerin görebileceği şekilde vazoyu havada tuttu. Diğer elinde de bir elma vardı. Elmayı vazonun içinde koyduktan sonra, vazoyu yere bıraktı ve şöyle dedi; “Elmayı vazodan çıkarmayı başaran öğrenci, elmayı alabilir.”
Öğrencilerden biri atıldı ve elini vazonun dar ağzından içeri soktu. Elmayı yakaladı, çıkarmaya çalıştıkça elma elinden kaydı. Bir de elini vazoya sıkıştırdı, bağırmaya başladı: “Elimi çıkaramıyorum!”
Konfüçyüs; “Elmayı sıkı sıkı tutmaktan vazgeçmezsen, elini çıkaramazsın.”
Öğrenci biraz daha uğraştı, elmayı elinden bırakmak istemiyordu; ama sonunda mecburen bıraktı. Elini vazodan çıkardı. Konfiçyus’a sordu: “Elmayı vazodan çıkarmanın bir yolu var mı?”
Konfüçyüs, nasıl olacağını göstereyim dedi ve vazoyu ters çevirdi. Elma kendiliğinden vazonun içinden yuvarlanıp çıktı. Öğrenciler çözümün bu kadar basit olması nedeniyle gülmeye başladı.
Konfüçyüs, öğrencilerine elmayı göstererek dedi ki: “Göründüğü gibi basit değil, bazen bırakabilmek daha zordur. Eğer bir şeyi zorla tuttuğunuzda, ulaşmak istediğiniz şeyi engellediğini görüyorsanız, o zaman onu özgür bırakmalısınız.”
Günün Şiiri
Bahçe
Bir Acem bahçesi, bir seccade,
Dolduran havzu ateşten bade;
Ne kadar gamlı bu akşam vakti,
Bakışın benzemiyor mutade.
Gök yeşil, yer sarı, mercan dallar,
Dalmış üstündeki kuşlar yade;
Bize bir zevk-i tahattur kaldı,
Şu sönen, gölgelenen dünyada.
Ahmet HAŞİM
Sonbahar
Bir taraf bahçe, bir tarafta dere,
Gel uzan sevgilim benimle yere.
Suyu yakuta döndüren bu hazan,
Bizi gark eyliyor düşüncelere.
Ahmet HAŞİM
Gelmeden Evvel
Kalbim
Benim bir ormandı,
İsimsiz, asude,
Bir büyük orman;
Ve gölgelerinde revan
Olan hafi suların aks-i şevk-i müttaridi
Dağıtırken sükutu bihude,
Düşünürdüm ki, hangi gün, ne zaman,
Ne zaman
Girecektin o kalb-i mes’ude?
Etmeden zehr-bad-ı fasl-ı elem
Reng-i eşcar ü abı fersude,
Dolacak mıydı seslerin, bilmem
O tehi saye zar-ı mesdude?
Sanki hicrana bir teselliydi
Şeceristan-ı kalb içinde revan
Olan hafi suların musiki-i nevmidi.
Ahmet HAŞİM
O Eski Hücreye Benzer Ki
Ziya-yı şemse kapanmış bütün deriçeleri
Bir öyle hücreye benzer ki ömrümün kederi.
Gubar-ı ye’s ü fena sinmiş orda elvana
Emel, heves bırakılmış sükut u nisyana.
Bütün hadayık-ı histen o toplanan ezhar
Uyur mekaabir-i minada bi-ümid-i bahar.
Bu penbe gül, bu gül ağır ağır erimiş
Üzerlerinde değiştikçe her mükedder kış.
Ocak harab ü tehi, lamba kimsesiz, a’ma
Bu samt-ı haste eder hüzn ü uzleti ima.
Soluk cidara asılmış, durur garik-i melal
O çehreler ki uyur gözlerinde eski hayal…
O eski hücreye benzer ki ömrümün kederi
Çekilmiş ufk-ı teselliye karşı perdeleri…
Ahmet HAŞİM
Günün Fıkrası
Fidye
Ekonomik kriz yüzünden büyük para problemi olan Temel çocuk kaçırıp fidye istemeye karar vermiş. Şehrin büyük bir parkında çocuğun birini gözüne kestirmiş. Önce bir not yazmış; “Çocuğunu kaçırdım bunu yaptığım için üzgünüm ama kusura bakma çünkü gerçekten paraya ihtiyacım var. Yarın sabah Saat 7’de falanca parktaki filanca ağacın altına bir siyah çantada 5 milyar getir” İmza: Temel.
Çocuğun yanına gitmiş notu çocuğun ceketinin iç cebine koyup doğruca evine gitmesini ve notu babasına göstermesini söylemiş.
Ertesi sabah parka geldiğinde söylediği ağacın altında söylediği renkteki çantada içinde 5 milyar olan emaneti bulmuş. Paraların yanında bir de not varmış; “Paran purada ama bir Laz hemşehrisine nasıl peyle bir şey yapar inanamayrum.”
Günün Sözü
Bilginlere itaat ediniz, çünkü onlar dünya ve ahretin kandilleridir.
Hz. Muhammed (S.A.V.)
Büyük insanların amaçları vardır, diğerlerinin ise sadece istekleri.
W.Irvinng