Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Üç gündür çöpler toplanmıyor. Bu sabah anlaşma sağlanmış ki çöpler toplanmaya başladı ancak hale bizim sokakta tık yok. Duyduğuma göre temizlik işçileri kendi kafalarınca iş bırakma eylemine gitmişler bağlı bulundukları hizmet iş sendikasından bağımsız eylem kararı almışlar. Dün bu konuda duyumlarımın doğru olup olmadığını teyit etmek için bağlı bulundukları hizmet iş sendikası başkanı Sayın Muhammet Yetim ile kısacık bir söyleşi gerçekleştirdik, oda işçilerin yasal olmayan iş bırakma eyleminin varlığını teyit etti. Doğrusu tamda bu zamanda iş bırakmanın çok önemli bir nedeni olmalı diye düşünüyorum tamda seçimlere yakın bir zamanda! Böyle düşünmesem çok manidar bulacağım kendi hesabıma. Anlaşma sağlanmış. Ancak halk hemen belediye başkanını suçlamaya başlamış bile. Yani bunu amaçlayanlar varsa ki bunu düşünmek bile istemiyorum amacına vardı diyeceğim. Ancak herkesin bilmesi lazımdır ki, tam seçim zamanı çıkabilecek olumsuzluklar her zaman olabilir ve olacaktır. Her şeyin nedenini de oturduğumuz yerden bilemeyiz. Bu yüzden hoşgörülü ve ön yargısız davranmak zorundayız. Ve sandığa atacağımız oyu sokakta yaşadığımız birkaç olumsuzlukla değişecek değiliz. Herkesin bunu bilmesi lazım…
Ve seçim sloganlarından en çok sevdiğim slogan, Antakya belediye başkanı ve Hatay belediye başkanı adayı Sayın Lütfü Savaş’ın “Lütfü Savaş çalışacak Hatay kazanacak” sloganı.
En gerçekçi ve ayağı yere basan slogan bu. Olmayacak şeyler için vaat vermek yok. Hayal, düş mahsulü romantik söylemlerden uzak. Her şey halk için her şey İskenderun için, her şey Arsuz için, yeniden yapacağız onun için geliyoruz falan da filan lakırdılar hiçte inandırıcı değil artık.
En sevdiğim seçim türküsü de “Boşa kostaklanma kostak değilsin karam” türküsü. Her ne kadar boşa kostaklanma kostak değilsin dese de türkü. Bizim başkan kelimenin gerçek anlamı ile olmasa bile anlamın yarısı kadar kostak hakkını yemeyelim. Ve kostağın, kelime anlamı, zarif, kibar, çalımlı, alımlı, yakışıklı, yiğit kabadayı, yürekli… En azından birkaçından ondada var bu özeliklerin diye düşünüyorum. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte. Yase
Şubat Güneşi
“Teşekkür ederim efendim. Çok iltifat karsınız doğrusu. Sırım çok basit. Çok güzel, sağlam bir ailede büyüdüm, bu yüzden çok şanslıyım ve yaşımla büyüdüm. Yaşımla aramda çok bir fark yok aslında. Ve düşünmeyi severim, okumayı yazmayı öğrenmeden düşünmeyi öğrendim.” “Seninle yaşamak kolay olmasa gerek?” “Evet, bazen zor olabilirim ama sadece kendim için. Yoksa şu an senin içinde mi zor görünüyorum?” “Of Zeynep evet çok uzaklardan geliyormuş gibisin. Yüreğine dokunamayacağımı sanıyorum sanki orada geçilmez çelik bir zırh varmış gibi geliyor bana!!”
Ahmet kendi tespiti ile dehşete düşmüş gibiydi! Elindeki kestaneleri ortadan bölmekten vazgeçmiş tabağı ve keseyi yere bırakmış kıza bakıyordu. “Hadi ya böyle mi algılıyorsun gerçekten?” “Şimdi böyle algılamaya başladım. Akşam çok tatlıydın, uslu akıllı, sıcak bir kızdın ama gittikçe zorlaşıyorsun?”
“Nasıl kolay olunur bilmiyorum ki?” “Hadi ya şu kestaneleri patlatalım ve havayla uyumu yakalayalım. Belki nasıl kolay olunur o zaman öğrenebiliriz” diye güldü Ahmet. “Aaa ne güzel gülüyormuşsun sen! Aslında ben de senin hakkında çok şey bilmiyorum!” “Öğrenmek için zamanımız olabilir istersen.” diyerek Ahmet şöminenin önüne oturdu. Hafifçe ortadan yardığı kestaneleri ateşin üzerine yerleştirmeye başladı. Zeynep onu taklit eder gibi koltuktan kayarak yanına yerleşti. Düşünmeye devam ediyordu. Anahtarını kaybetmesi şimdiki anın yaşanması için bir basamaktı demek. Ve bu anın yaşanmasının muhakkak bir nedeni vardı. Ve “çifte kavrulmuş sözünü” Can’la Ahmet’in aynı şekilde telaffuz etmesi tesadüf mü sadece?
Ahmet elindeki maşayla kestaneleri karıştırıyordu. “Üşümüyorsun değil mi?” “Üşümüyorum ama sırtım ürperiyor. Midemde çok iyi değil. Şu battaniyeyi sırtıma alırsam sırtımda ısınır herhalde.” Battaniye alıp gelişi güzel sırtlına attı. “Ateşin düştü ama değil mi?” “Bilmiyorum, düştü herhalde” “Dur ben bir bakayım” diyerek Ahmet kıza doğru uzanıp alnına bir öpücük kondurdu. Sonra şaşkınlıkla dönüp kıza baktı. “Zeynep sen yanıyorsun be küçüğüm hiç farkında değil misin?” “Çok alıştım böyle gezmeye bu yüzden anlamıyorum bile ne zaman ateşim var. Ne zaman yok. Bana bir şey olmaz. Ahmet sen…” “Evet, bir şey mi söyleyeceksin?” “Ahmet sen..” “Zeynep hadi ama!” “Sen bana biraz önce ne dedin?” “Ne dedim?” “Şifte kavrulmuş cevizli lokum tadında sesin dedin.” “Hım evet aynen öyle şimdide öyle, boğazında ağrı falan var mı Zeynep?” “Evet, boğazım sanki jiletle kesiliyormuş gibi.” “Pastil ister misin?” “Hayır, teşekkür ederim.
Sen önceden kimseye söyledin mi?” “Hayır, söylemedim ve duymadım şimdi ilk sana söyledim çünkü sesin aynen dediğim gibi çifte kavrulmuş cevizli lokum tadında. Üstelik çok severim o tadı. Bir şey mi oldu?” “Hayır, hayır bir şey yok” diye telaşla konuştu Zeynep. “Çok hoşuma gitti benzetme onu söylemek istedim o kadar.” “Zeynep iyi misin?” Ahmet kıza bakıyordu. Endişeliydi bakışları. “Su ister misin?” “Evet, ama utanıyorum Ahmet ben alabilir miyim?” “Zeynep saçmalıyorsun farkında mısın sürahiye yanımda ve sana vereceğim bir bardak su bunun için mi utanıyorsun.” “Teşekkür ederim canım.” “Canım mı dedin?” “Evet, çok iyisin ya içimden geldi garip mi?” “Sende öylesin küçüğüm hem de çok iyisin.” “O şimdi iltifat saati mi yani.” “Zeynep böyle rahat olduğun zaman sana bayılıyorum. Duru bir suya benziyorsun. Al bakalım suyunu iç hemen.” Zeynep suyu içti.
Kestanelerin iştah açan kokusu etrafa yayılmıştı. Ahmet elleri yanarak kestaneleri ateşten alıp tabağa atıp Zeynep’e uzattı. “Soğutmadan çabuk ye” dedi. İkisi bir anda katıla, katıla gülmeye başladılar. Zeynep iştahla kabuklarını soyduğu kestaneleri yerken gülmeye devam ediyordu. “Tamam, babacım soğutmadan yiyorum işte.” Ama daha ikinci kestane de tıkandı. “Ahmet lütfen su alabilir miyim ya da sürahiyi yanıma alayım” dedi.
“Ne oldu gülmekten yutamıyorsun değil mi çok komik. Ama haklısın öğrencilerimle böyle konuşmaya alıştım ya.” “Yo ondan değil ateşim var, üstelik ateşin karşısındayım birde gülüyorum bari buharlaşmayım” demeye kalmadan Ahmet’in sırtına yıkıldı adeta.
Ahmet endişeyle kızı yakaladı. “Zeynep iyi misin ne oldu?” Kız, “Of çok kötüyüm ya” diyerek Ahmet’in kollarına bıraktı kendini. Tüy gibiydi. Ahmet telaşla “Dur üstünü çıkartayım” diyerek kızın üzerine attığı battaniyeyi kaldırıp attı sonra üstündeki kazağını çıkardı. Eline su döküp kızın yüzünü sildi saçlarını arkaya doğru itti kız kollarında adeta cansız gibi yatıyordu, buna rağmen “korkma şimdi iyi olacağım sıcaktan içim geçti sadece” demesine rağmen hiçte iyi görünmüyordu.
Ahmet kızı kucaklayıp şömineden uzaklaştırdı. Pencereye doğru gitti. Pencerenin önündeki koltuklardan birine oturtup banyodan ıslak bez almaya gitti. Zeynep kendini daha iyi hissediyordu şimdi. Üzerinde yalnızca iç fanilası kalmıştı. Pencere önü de serindi. Ahmet banyodan elinde ıslak bezlerle geldiğinde Zeynep doğrulmuştu bile. “Of ödümü kopardın şimdi daha iyi misin?” dedi.
“İyiyim merak etme azıcık içim geçti o kadar.” “Bir bakalım ateşin ne durumda” diyerek alnına bir buse kondurdu. “Off Zeynep ya yanıyorsun bak bu şaka değil bu ateşle sabahlayamazsın?” “Ne yapalım peki? İlk akşamdan ateş dürücü vermiştin ateşim düşmüştü yine alırım yine düşer sabaha kalırsa artık hastaneye falan gideriz olur mu?” “Sabaha düşecek küçüğüm ve biz gezmeye gideceğiz seni gezdireceğim tabi sel basmamışsa sokakları.” “Ahmet ılık bir banyo yapabilir miyim en iyisi o olacak galiba. Sonra bir ateş düşürücü alırım hiç uyanmadan sabaha kadar uyumak istiyorum çünkü kendimi çok yorgun algılıyorum.” Arkası Yarın
Günün Şiiri
KARAM
Köprüler yaptırdım gelip geçmeye
Çeşmeler yaptırdım suyun içmeye karam
İçmeye karam
Kavli karar ettim alıp kaçmaya
Boşa kostaklanma kostak değilsin karam
Değilsin karam aman, aman değilsin vay, vay
Of oooof…
Cikma pencereye zulfun tellenir
Beyaz giyme eteklerin kirlenir karam
Kirlenir karam
Gelme meyhaneye adin dillenir
Bosa kostaklanma kostak degilsin karam
Degilsin karam aman aman degilsin vay vay
Of oooof…
Armudu dalinda pazar eyledim
Kasina gozune nazar eyledim karam
Eyledim karam
Seksen seftaliyi pazar eyledim
Yanilip ta yuz almisim bilemem karam
Bilemem karam aman aman bilemem vay vay