Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? İsteksizliğin kölesi olarak uyandım bu sabah nedense. Ve aklıma geçenlerde çoktan beri görüşmediğim bir arkadaşımla birkaç ay önce yaptığımız sohbet geldi. Mutfakta oturuyorduk. Kocaman yemek masasının üzerinde duran çöreklere, pastalara dokunmadan yalnızca çay içiyorduk.
“İşler nasıl gidiyor, kendi işini bırakmışsın başka yerde çalışıyorsun duyduğuma göre” diye sormuştum. Sıkıntıyla “doğru duymuşsun” demişti “önceden kendi işimizi yaparken kendimiz için çalışıyorduk. Ancak yetmiyordu. Şimdi yetiyor ama köle gibi çalışıyoruz!”
İçimden, “bu dünyada yaşayıp da köle olmayan var mı ki?” diye geçirmiştim. O an dile dökmediğim bir yığın düşüncenin altında eziliyordum ve bunun kölelik olduğunun ayrımında değildim. Ayrımına varınca dehşetle kendime dönmüştüm.
Düşüncenin kölesi olmak!? Var mı böyle bir şey? Vardır tabi. Eğer olumsuz bir düşünce ile yaşamaya başlarsak ve onu saat, saat, gün be gün büyütürsek içimizde onun kölesi oluruz. Ve gün gelir omuzlarımız ağırlığa dayanmaz. O ağırlıktan kurtulmak isteriz ama… “Evet haklısın” dedim ama buna rağmen işinin kölesi olmak, hiçbir şeyin kölesi olmamaktan iyidir zahir dedim.
Hiçbir şeyin kölesi olmakta nasıl bir şey ki? İşin gücün olmaz bu defa neden yok diye düşünmeye başlarsın. Haklısın gerçekten dedi ama kafası karışmıştı hoş benimki de öyle ya! Ancak işini yaparken kendini köle gibi hissetmesi bendenizi çok etkilemişti. Bedel ödenmeden yaşanmıyor dedi.
Bu hayatı ve daha iyisini istiyorsak azıcık daha çok çalışmaya devam edeceğiz başka yolu yok dedim ve bunu bedel ödemek ya da kölelik diye sürekli düşünmeden. İşimizi i yaparken sürekli köle olduğumuzu düşünürsek işimiz bize çok ağır gelmeye başlar o zamanda işini sevmeye ve onunla arkadaş olmaya çalışırsan daha rahat olursun dedim.
“Sen öylemi yapıyorsun?” “Tabi, ancak bendeniz şanslıyım. Çünkü istediğim, sevdiğim bir işi yapıyorum! Ama yinede aslında bir şekilde köle oluyorum çok zaman kendime.”
Ve insan aslında köle olduğunun ayrımında değil çoğu zaman! Yoksa nasıl başımız dik yürürdük boş başaklar gibi sokaklarda, nasıl, kendimizi beğenirdik o kadar? Dünyayı biz yaratmış gibi havalara nasıl bürünürdük. Doludizgin kıskançlığı yaşar ön yargıyı nasıl beslerdik?
En zalim efendilerimiz kuşkusuz kıskançlık ve haset. Ve biz onların kölesi olmayı kabul etmişsek bir defa bilinçli ya da bilinçsiz artık onların emrinden dışarı çıkmamız çok zor olur. Ancak eğer bir dürtü ile uyanırsak ve ayrımına varırsak kendi kendimizin -çok zor bir şey ya!- İşte o zaman onları bir silkeleyişte üzerimizden atabiliriz belki. Ama ne yazık ki çoğumuz bunun ayrımında bile olmadan yaşar gideriz.
Ve bu sabah, isteksizliğin kölesi olarak uyandım. Onun kölesi olduğumu biliyorum ve eğer ona boyun eğersem… Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte her türlü ayrım gayrım ve kölelikten uzak. Yase
& & & & &
Zihnin Efendisi
Bilge ve öğrencisi okyanus kıyısında geziyorlardı. Soğuk bir gündü ve rüzgar okyanusta kocaman dalgalar oluşturuyordu. Bir süre yürüdükten sonra bilge durdu ve öğrencisine sordu: “Bu büyük dalgalar sana neyi hatırlatıyor?” “Zihnimi hatırlatıyor” dedi öğrenci “ve durup dinlenmeden yol alan düşüncelerimi!” “Evet, fırtınalı okyanus zihnin, dalgalar da düşüncelerindir. Zihnin su gibi durudur, ne iyidir ne de kötü. Rüzgar ise dalgalara sebep olur; tıpkı arzu ve korkularının düşünceleri üretmesi gibi…” diye devam etti bilge.
Öğrenci söz aldı: “Böyle bir okyanusun ortasında sallanan bir sandal içinde olmak istemezdim doğrusu.” Bilge: ”Oysa sen daima oradasın. Diğer tüm insanlar da… Ancak birçok kişi bunu fark etmez. İnsanların zihni dalgalı deniz gibidir. Düşünceler durmaksızın sallanarak sarsarlar bizi, tıpkı dalgalar gibi… Okyanusu dinginliğe kavuşturmanın yolu ise hareket etmesini önlemek değildir.
Rüzgârı görmezden gelemezsin. Yapman gereken, rüzgarı durdurmaktır. Rüzgar da arzu ve korkularındır. Onların hayatını yönetmesine izin verme. Dikkatini kontrol etmeyi öğrenirsen, arzu ve korkularını da kontrol edersin, yani okyanusu darmaduman eden dalgaları durdurursun. Böylece zihninin okyanusu sakinlik ve dinginliğe kavuşur. Zihninin efendisi olduğundaysa, her şeyin efendisi olabilirsin!”
Günün Şiiri
Bu Bahar Olmazsa Gelecek Bahar
Sabreyle sultanım birgün gelirim,
Bu bahar olmazsa gelecek bahar,
Düşümdesin sanki hergün ölürüm,
Bu bahar olmazsa gelecek bahar.
Bekle çiçeklerin moru derilsin,
Ak ellere al kınalar sürülsün,
Deniz kızı yakamozda görülsün,
Bu bahar olmazsa gelecek bahar.
Katar,katar göçler yola dizilsin,
Bekle gölgelerin sırrı çözülsün,
Namerdin yaptığı büyü bozulsun,
Bu bahar olmazsa gelecek bahar.
Gün ışısın mehtabına karışsın,
Gök kuşağı yağmur ile yarışsın,
Bu baharda küsülüler barışsın,
Bu bahar olmazsa gelecek bahar
Zikrettin Karaca
Ölmek Konusunda
Ha üç gün önce, ha beş gün sonra.
Geldiğin gibi gidişin.
Nereye gittiyse anan, baban,
Peşinden kardeşin.
Bir yaprak dökümüdür dört yandan.
Bir dostun, seninle ağlamış gülmüş,
Bir sabah gazeteyi açarsın ki:
Ölmüş!
Daha dün gibidir hepsi.
Evlendiğin gün çekilmiş resim.
Mesutsun bak, çoluk çocuğunla.
Geçti kaç mevsim…
Gençtin, dinçtin… hepsi bir zamanlar.
Nerende şimdi ağrın, sızın?
Yatakta mı, yavaş yavaş
Ya sokakta ansızın?
Birkaç bahar, bir o kadar kış.
Ömürdür; uzun, kısa.
Ne ise göreceğin;
Kısmet ne kadarsa.
Hangi yılsa o, hangi ayın hangi günü,
Saati çalınca, gelince sıran.
Nasıl yaşadıysa habersiz,
Nasıl öldüyse bunca insan…
Ziya Osman SABA
Günün Fıkrası
Adamın biri olmaz bir iş için dilekte bulunmuş ve demiş ki; “Yüce Allah’ım. Bu işim olursa Galata kulesine sırtımda eşek çıkartacağım..” İşi olmuş, adak sözünü yerine getirmek lazım.. Almış eşeği gelmiş Galata kulesine.. Bir eşeğe bakmış, bir kuleye, ama gözü yememiş.. İlerde oturan Bektaşi babasının yanına varmış; “Baba erenler bana bir akıl ver” demiş ve anlatmış olayı. Bektaşi babası sormuş “İçki içer misin?” Adam “Haşa ömrümde ağzıma sürmedim” Baba gene sormuş; “Tütün içer misin?” adam “Haşa” “Kumar, Zamparalık, hovardalık” “Haşa!” Ona haşa, buna haşa.. Bektaşi babası “Anlaşıldı evlat” demiş.. “Bak, hiç eşeği yorma, sen kendin çık yeter!”
Günün Sözü
Kötümser yalnız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte hem ışığı hem de gelecek treni görür.