Klasiklere Sardık Yine

0
53

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Klasiklere yeniden sardım bu aralar sevgili okuyucularım, yeni kitap çalışması ile birlikte. İkisini bir arada yürütmenin bir nedeni var gibi? Yani bazen yazdıklarından kaçmak ister insan ve o zaman başkalarının yazdıklarını okur! Yani bendeniz bunu yaparım ama bunu gerçekten bilinçli yapmam yani çok zaman yaptığımın ayrımına sonradan varıyorum. Elimin altındaki kitaplarının evdeki insanları delirtecek kadar çok ve dağınık olması bunu kolaylaştırıyor tabi.

Ve sonuç tek kelime ile  “kaçmak” oluyor. Ve bendeniz çok güzel kaçarım Dostoyevskilerle Gogollarla ve bunu ta çocukluğumdan beri yaparmışım şimdi anlıyorum! Ancak kaçtığım mekânlar keşke daha neşeli mekanlar olsa ya Çehov’un 6. Koğuşunun ekşi lahana kokusuna karışan bir dolu iğrenç kokunun hissedildiği koridorlarında ne işim var?  Jack London’un Ateş Yakmak kitabının ta içinde dağ başında uçsuz bucaksız, ısının 0’ın altında 60 olduğu bir yerde  ısınmak için bir kibrit kutusundan medet ummak ne ya? Uyarılara verdiğimiz yanıtların gerçekleşmesi ile acı acı pişmanlık getirecek zaman bile bulamadan donarak ölmek neden istediğim bir şey olsun Allah aşkına… Nasıl bir yerlere kaçıyorsun dedirtmez mi insana.

Valla bu günlerde böyle bir sayfa yazıya bir işkence kitabı, işkence çünkü kendinizi kitabın içinde hissediyorsunuz. Yani gerçekten ekşi lahana kokusuna karışan pis kokuları hissedebiliyor, yağlı tozlu hastane koridorlarında dolaşıyorsunuz. Donarak ölmeden önce elinizin yerini unutabiliyorsunuz. Ya da Dostoyevski’nin Amcanın Rüyasında iş çeviren hırslı bir kadın olabiliyorsunuz. Ya da Kızıl Vebada; korona hanımdan sıyrılamadan kızıl vebadan ölebiliyorsunuz! Sadistim zahir? Ya da olay değil derdim olayların bana geçmesini sağlayan anlatım gücü diyormuşum?

Evet, gerçekten müthiş bir anlatım gücü hep yeniden, hep yeniden mest ediyor. Ve içinde bulunduğumuz zamanla ki nerdeyse 100 yıl önceki olaylar zaman zaman örtüşüyor gibi. Bir güneşli bir Güneşin önüne fırlayan kocaman siyah bulut gibi…

Ve sevgili okuyucularım durum böyle olunca bu güzel günde bu yazılar çıkıyor ortaya aslında yaşadıklarımız çok isyan ettirici, çok yaralayıcı çok akıllara durgunluk verici. Ve en iyisi ben kitaplara döneyim.

Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle, ön yargısız, insani vasıflarımızı yitirmeden, ayrımız, gayrımsız kalalım, hep birlikte her zaman. Yase

& & & & &

Bakkal ve Dudunun Hikâyesi,
Dudunun Dükkândaki Gülyağlarını Dökmesi

Bir bakkal vardı, onun bir de dudusu vardı. Yeşil, güzel sesli ve söyler bir duduydu. Dükkânda dükkân bekçiliği yapar; bütün alışveriş edenlere hoş nükteler söyler, latifeler ederdi. İnsanlara hitap ederken insan gibi konuşurdu, dudu gibi ötmede de mahareti vardı. Efendisi, bir gün evine gitmişti. Dudu, dükkânı gözetliyordu.

Ansızın fare tutmak için bir kedi, dükkâna sıçradı. Duducağız can korkusundan dükkânın başköşesinden atıldı, bir tarafa kaçtı; gülyağı şişesini de döktü.

Sahibi, evden çıkageldi. Tacircesine huzuru kalple dükkâna geçti, oturdu. Bir de baktı ki dükkân yağ içinde, elbisesi yağa bulaşmış. Dudunun başına bir vurdu; dudunun dili tutuldu, başı kel oldu. Dudu, birkaç günceğiz sesini kesti, söylemedi. Bakkal nedametten ah etmeğe başladı.

Sakalını yolmakta, eyvah, demekteydi; nimet güneşim bulut altına girdi; o zaman keski elim kırılsaydı; o güzel sözlünün başına nasıl oldu da vurdum? Kuşu yine konuşsun diye yoksullara sadakalar vermekteydi. Üç gün, üç gece sonra şaşkın ve meyus ümitsiz bir halde dükkânda otururken ve binlerce kedere, gama eş olup dururken ansızın tas ve leğen dibi gibi tüysüz kafasıyla bir Cevlaki geçiyordu.

Dudu, hemencecik dile gelip akıllılar gibi dervişe bağırdı: “Ey kel, neden kellere karıştın; yoksa sen de gülyağı mı döktün?!”

Onun bu kıyasından halk gülmeğe başladı. Çünkü dudu, hırka sahibini kendisi gibi sanmıştı
(Mesnevi, c:1)

Günün Şiiri

Sessiz Gemi

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Yahya Kemal Beyatlı

Hikaye

Senin dudakların pembe
Ellerin beyaz,
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz!
Benim doğduğum köylerde
Ceviz ağaçları yoktu,
Ben bu yüzden serinliğe hasretim
Okşa biraz!
Benim doğduğum köylerde
Buğday tarlaları yoktu,
Dağıt saçlarını bebek
Savur biraz!
Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı.
Ben bu yüzden yalnızlığı hiç sevmem
Konuş biraz!
Benim doğduğum köylerde
Kuzey rüzgârları eserdi,
Ve bu yüzden dudaklarım çatlaktır
Öp biraz!
Sen Türkiye gibi aydınlık ve güzelsin!
Benim doğduğum köyler de güzeldi,
Sen de anlat doğduğun yerleri,
Anlat biraz!
Cahit Külebi

Çakıl

Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde
Bir kuş gelir yüreğimin ucuna konar
Bir gelincik açılır ansızın
Bir gelincik sinsi sinsi kanar
Seni düşünürken
Bir erik ağacı tepeden tırnağa donanır
Deliler gibi dönmeğe başlar
Döndükçe yumak yumak çözülür
Çözüldükçe ufalır küçülür
Çekirdeği henüz süt bağlamış
Masmavi bir erik kesilir ağzımda
Dokundukça yanar dudaklarım
Seni düşünürken
Bir çakıl taşı ısınır içimde.
Bedri Rahmi Eyüboğlu

Günün Fıkrası

Matematik dersinde kadın öğretmen öğrencilere sorar: “Bir ağacın dalında 5 tane kuş var. Taş attım, iki tanesini vurdum. Geriye kaç kuş kalır?”

Öğrencinin biri parmak kaldırır ve cevaplar: “Hiç kuş kalmaz çünkü diğerleri korkudan uçup gider.”

Öğretmen gülümser: “Hayır. Doğru cevap üç olacaktı ama bakış açını sevdim.”

Öğrenci duruma çok bozulur ama pek göstermez. Ders devam ederken tekrar parmak kaldırır: “Bir soru da ben sorabilir miyim?”

Öğretmen izin verir. “Sokakta üç kadın dondurma yiyerek yürüyor. Biri dondurmasını yalıyor, diğeri ısırıyor, diğeri de emiyor. Kadınlardan hangisi evlidir?”

Öğretmen şaşırır, kızarıp bozarır ama cevap da vermek zorundadır: “Hmm…şey..yalayan?”

Öğrenci yanıtlar: “Hayır, parmağında alyans olan. Ama bakış açınızı sevdim.”

Günün Sözü

-Erdem Olduğu Yerde Kalmamalı, Komşuları da Etkilemelidir.

-İyi ve Üstün İnsanlar Dünyaya Yadsıyarak, Bağlılıktan Kaçınarak Bağ Kurar…
Bağlantı Kurmamalarının Yolu Başkalarına Adil Davranmaktan Geçer.

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here