Kitapsız bir dünya düşünemiyorum! Dünyanın bizatihi doğası yazılı bir kitaptır çünkü.. Yazılanları okur kendi doğasal yaşamlarını sürdürebilmek için tüm canlılar.. Her canlı okusa da yazılanları, yalnız insan yazar hayatın kitabını..
“Hem okudum hem de yazdım / Yalan dünya senden bezdim” desek de insani hayatımızın kimi kararan zamanlarında, kararmaz aydınlığı insanca yaşama umudumuzun.. Bu umudun ışığıyla çekeriz ideal toplumsal hayat düşünden yaşam fotoğraflarını..
Her insanın var elbette ideal toplumsal hayat düşünden haritaladığı bir adası.. O adayı kucaklayabilme inancıyla sularını kulaçlamıyor muyuz düşünce denizinin?
Yoksa bu bir ütopya mı? Ütopya kavramı, insani hasretlerle haritaladığı “düş adasının” yazarı Thomas More’a, ait.. More, ebedi hasretini edebi düş gücü ile kurguladığı bu “ada ülkeye gelişinde yanına aldığı kitaplarını, ayrılırken Ütopyalılara bırakıyor..” Kitaplı yaşama geçen Ütopyalıların yaşamlarını da, yine kendisi kitaplaştırıyor!
Yazarın kitapladığı bu düş ülkesi ada hangi denizlerde? “O belde / Hangi bir kıta-yi muhayyelde? / Hangi bir nehr-i dur ile mahdud? / Bir yalan yer midir, veya mevcud? / Fakat bulunmayacak bir melaz-ı hülya mı? / Bilmem.” Bu dizeler Ahmet Haşim’in ‘O belde’sinden..
Okyanusa yelken açan İspanyol gemiciler, sevgililerine keşfettikleri yeni adalardan söz ederken yerini de çizerek gösterirlermiş.. Sevgilileri; “benim için de bir ada çiz” dediğinde, gerçekte olmayan bir adayı çizerlermiş.. Kolomp, bir deniz seferinde haritadan anlayan bir İspanyol’a, “Gemide sular azaldı, haritada görülen şu adacıkta içme suyu olabilir mi?” diye sormuş.. Haritacı gülümsemiş; “Efendim orada bir ada yok ki su olsun!”
Sular içinde susuz kalmak! Bu bir distopya!
‘Distopya,’ John Stuart Mill tarafından kazandırılmış literatüre.. Ünlü düşünür, 1868 yılında yaptığı bir konuşmasında, “hayal edilebilecek ‘en kötü’ yönetimi ya da durumu, kaosu, savaşı ve zorbalığı” tanımlamak için türetmiş bu kavramı.. Dolayısıyla distopya, ütopik toplum anlayışının antitezini tanımlamak için kullanılan bir kavram olmuş..
İdeal toplum bağlamında hayal ettiğimiz adalıları kitaplarla tanıştırma, onların yaşamından kitapları evlerimize taşıma düşümüz bir ütopya ise şayet, bu halde en kötüsünü hayal ettiğimizde, her evde bir kitap dahi bulundurulmaması düşüncesi bir karşı ütopya, kara ütopya diğer ifadeyle distopyadır diyebiliriz.. Ve bu anlamda distopyaya, Ray Bradbury’un “Fahrenheit 451” adlı kitabını örnek gösterebiliriz..
Söz konusu kitap, arka kapağında şu cümlelerle tanıtılmakta: “Sansüre, totaliter yönetimlere, (kapitalist) kültür endüstrisine ve uzunca bir süredir sürdürdüğümüz yaşam tarzına yönelik en keskin eleştirilerden biri. Okuyun ve kendinizi yeni baştan kurun!”
Romanda, özetle; “kitapların varlığını, iktidarını sürdürmek için birincil tehdit olarak gören bir devletin, ülkedeki bütün kitapları yakarak yok etmesi hikaye edilmekte.. Hikaye, itfaiyecilerin, içinde su yerine gazyağı bulunan hortumlarla kitapları yaktığı, insanların sadece televizyonda beyin yıkayıcı şovlar izlediği ve kitap bulundurup düşünen insanların yok edildiği bir gelecekte geçmekte.. Kitap adını, kâğıdın 451 Fahrenheit’ta tutuşması gerçeğinden almakta. (Çev. Z. Korkut Kalaylıoğlu, İthaki Y. 2010)
Bu özete, kitabın yazarı Ray Bradbury,1993 tarihinde yazdığı önsözünden şu cümleleri de ekleyebiliriz.. “İtfaiye Şefi Beatty 1953 yılında basılan kitapta, şu kehanette bulunuyor. Kitaplar, kibrit veya ateş olmadan da yakılabilir. Çünkü eğer dünya kitap okumayanlarla, öğrenmeyenlerle, bilgisizlerle dolmaya başlarsa, kitapları yakmak zorunda kalmazsınız değil mi? Eğer dünyanın geniş ekranı basketbolla ve futbolla dolar ve MTV içinde boğulursa, gazyağını ateşlemek veya okuyucuyu avlamak için Beatty’lere gerek kalmaz.” (s.17)
Yahya Kemal’in ‘Deniz Türküsü’nden dizelerle selamlıyorum kitaplı Ütopya yolcularını.. “Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapayalnız / Gözlerin arkaya çevrilmeyecek, pervasız, / Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar! / İnsan, âlemde hayal ettiği müddetçe yaşar.”
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com