Kitapsız Bir Dünya: Distopya!

0
140

“İnsani hayata kanıt bir değer söyle” diye sorulsa, ben hiç duraksamadan “kitaptır” diye yanıtlardım.. Hayır, bunu okuma yönlü bir “temenni” değil, bir “imani”  düşünce anlamıyla ifade ederdim.. Çünkü “insan okur!”

“Kitapsız bir yaşam düşünemiyorum!” Kim diyor? Bir kütüphane dolusu kitap okuyan sevgili öğretmen arkadaşım Sadık Aslan.. Kitap aşkımın yangınına “tuzlu sular” döktüğüm, bir avuç kül içinden solgun bir gül olarak sunmaya çalıştığım bu sütundan selamlıyorum kitap dostu sevgili öğretmen arkadaşımı.. İnsan okur elbette.. Örneğin, içinde kitap olmayan bir ev var mı içimizde? Şiir, öykü, roman, tarih, bilim, din, ahlâk, felsefe.. Her evde bir kütüphane ve her ev bir kütüphane.. Ve fakat ah! bu bir ütopya! 

Ütopya kavramı, insani haslet ve hasretlerle idealizmin yaşandığı bir toplum ve bu toplumun yaşadığı bir ada ülke düşüyle yazdığı kitabına kavramı ad olarak seçen düşünür, Thomas More’a ait.. Yazarın düşlediği bu ada nerede? 1516 yılında yazdığı Ütopya’sında.. Ütopya; ideal olan ve fakat hiçbir yerde olmayan bir düş ülkesi!

Madem ki insani haslet ve hasretlerle idealizmin yaşandığı bir toplum ve ülke “hiçbir yerde olmayan” anlamında bir ütopya, bu halde her yerde anti ütopyada, diğer ifadeyle  distopyalarda yaşıyor demektir insanlığımız..

‘Distopya,’ John Stuart Mill tarafından kazandırılmış literatüre.. Ünlü düşünür, 1868 yılında yaptığı bir konuşmasında, “hayal edilebilecek ‘en kötü’ yönetimi ya da durumu, kaosu, savaşı ve zorbalığı” tanımlamak için türetmiş bu kavramı.. Dolayısıyla distopya, genel anlamıyla, ütopik toplum anlayışının antitezini tanımlamak için kullanılan bir kavram olmuş.. Buradan, “sevgi, barış, kardeşlik içinde yardımlaşma, paylaşma, dayanışmanın olduğu bir toplumsal yaşam düşü bir ütopya, karşıtı; bir distopyadır” yargısına ulaşabilir ve bu anlamda sorabiliriz! “Nefreti, savaşı, düşmanlıkları besleyen bencilliğin, sömürünün sistemleştirildiği kapitalist toplumsal yaşam düzeni yoksa bir distopya mıdır? Böyle bir sistemin distopyaya dönüşebileceğinin düşsel değil düşünsel tanıklığıyla yazmış zaten  1932 yılında Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya adlı anti ütopyasını.. Benzer kaygılarla yazmış, George Orwell de 1948 yılında, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı distopyasını..

İdeal toplum bağlamında en iyisini hayal ettiğimizde, her evde bir kütüphane düşümüz bir ütopya ise şayet, bu halde en kötüsünü hayal ettiğimizde, her evde bir kitap dahi bulundurulmaması düşüncesi bir karşı ütopya, kara ütopya diğer ifadeyle distopyadır diyebiliriz.. Ve bu anlamda bir distopyaya, Ray Bradbury’un Fahrenheit 451” adlı kitabını örnek gösterebiliriz..Kitap, arka kapağında şu cümlelerle tanıtılmakta: “Sansüre, totaliter yönetimlere, (kapitalist) kültür endüstrisine ve uzunca bir süredir sürdürdüğümüz yaşam tarzına yönelik en keskin eleştirilerden biri. Okuyun ve kendinizi yeni baştan kurun!”

Romanda, özetle; “kitapların varlığını, iktidarını sürdürmek için birincil tehdit olarak gören bir devletin, ülkedeki bütün kitapları yakarak yok etmesi hikaye edilmekte.. Hikaye, itfaiyecilerin, içinde su yerine gazyağı bulunan hortumlarla kitapları yaktığı, insanların sadece televizyonda beyin yıkayıcı şovlar izlediği ve kitap bulundurup düşünen insanların yok edildiği bir gelecekte geçmekte.. Kitap adını, kâğıdın 451 Fahrenheit’ta tutuşması gerçeğinden almakta. (Çev. Z. Korkut Kalaylıoğlu, İthaki Y. 2010)

Bu özete, kitabın yazarı Ray Bradbury,1993 tarihinde yazdığı önsözünden şu cümleleri de ekleyebiliriz.. İtfaiye Şefi Beatty 1953 yılında basılan kitapta, şu kehanette bulunuyor. Kitaplar, kibrit veya ateş olmadan da yakılabilir. Çünkü eğer dünya kitap okumayanlarla, öğrenmeyenlerle, bilgisizlerle dolmaya başlarsa, kitapları yakmak zorunda kalmazsınız değil mi? Eğer dünyanın geniş ekranı basketbolla ve futbolla dolar ve MTV içinde boğulursa, gazyağını ateşlemek veya okuyucuyu avlamak için Beatyy’lere gerek kalmaz.  Elbette her şey bitmedi. Eğer öğretmenleri, öğrencileri ve aileleri yargılarsak, onları aynı ölçüde sorumlu tutarsak, eğer öğretmen öğrenci ve aileleri gerçek bir sınamadan geçirirsek.. Eğer herkesi nitelikten sorumlu tutarsak, eğer altıncı yaşlarının sonuna doğru tüm ülkelerdeki bütün çocukların kütüphanelerde yaşayarak hemen hemen ozmos (geçişme) yoluyla öğrenmelerini sağlarsak, işte o zaman uyuşturucu, sokak çeteleri, tecavüz ve cinayet rakamlarımız sıfıra yaklaşacaktır.” (s.17)

Mart ayının son pazartesi günü ile başlayan Kütüphaneler Haftası içindeyiz.. Her günümüzün kitaplı, her haftamızın kütüphaneli olması dileğiyle..

Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here