‘Son Elveda’yı atlatmana yetecek kadar ‘Merhaba’ diliyorum. (Aborjin Atasözü)
Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yine içimiz yanıyor, yine şehit haberleri belimizi kırmaya devam ediyor. Dört can ülkeden uzak El Bab’ta şehit. Hikâyeleri can yakıyor! Evler, yürekler cayır cayır yanıyor. Diller yine lal yine rahmet dualarından başka söylenecek söz yok. Nur içinde yatsınlar vatan sağ olsun. Ve gencecik evlatlarımız şehit olurken kendine din adamı diyen bir adam çıkıyor camide “hayır” diyeceklere beddua ediyor?
Nasıl bir çıkmaza girdik anlamak mümkün değil. Bunun dinle de siyasetle de bir ilişkisi yok bendenizce yani eğer sen hocaysan bilirsin ki bütün dinlerde beddua etmek günahtır. Özelikle sana bir şey yapmayan, tanımadığın insanlara…
Ve sen gerçekten hocaysan bilirsin ki dine siyaset sokulmaz, camiler eğer Allah’ın evi ise buna inanıyorsanız orada Allah’a yöneliyorsanız siyasetle ne işiniz olabilir? Bazen gerçekten susmak, en büyük yanıt bu yüzden susuyorum.
Ve bir Aborjin duası diliyorum. Herkese…
Dilerim
Seni ayakta tutmaya yetecek kadar
Güzelliklerle dolu bir yaşam sürmeni dilerim,
Aydınlık bir bakış açışına sahip olmana
Yetecek kadar güneş diliyorum.
Güneşi daha çok sevmene
Yetecek kadar yağmur diliyorum.
Ruhunu canlı tutmana yetecek kadar
Mutluluk diliyorum.
Yasamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüş gibi algılanmasına yetecek kadar acı diliyorum.
İsteklerini tatmin etmeye yetecek kadar
Kazanç diliyorum.
Sahip olduğun her şeyi takdir etmene
Yetecek kadar kayıp diliyorum.
Son elveda’yı atlatmana yetecek kadar
‘Merhaba’ diliyorum.
Yaşamdaki en küçük zevklerin daha büyükmüş gibi algılanmasına yetecek kadar acı diliyorum. Evde, sokakta, sağlıkta başıma gelen her şey, çok canımı yakmadıkça beni sevindirirdi. Çünkü sevinmem gereken çok şeye sahip olduğumu anımsatır. Ancak şimdilerde canımız tarifsiz bir acı ile çırpınıyor çünkü sahip olduğumuz değerlerin ayrımında bile değil çoğumuz. Ve Nasrettin hoca fıkrası bize belki bir şeyler anlatır…
& & & & & &
Bizim Evimiz Pek Dar
Adamın biri gitmiş Hoca’ya “Yahu hocam bizim ev pek dar, sığamıyoruz bir türlü, ama büyük eve de paramız yetmiyor, ne yapayım?” diye sormuş.
Hoca bu abuk soru karşısında ne desin, kafasını karıştırmış biraz, düşünür gibi yapmış sonra da “Senin tavukların vardı değil mi?” diye sormuş.
Adam “Var” deyince “İyi o zaman, şimdi onları da eve al” demiş.
Aradan biraz zaman geçmiş, adam yine gelmiş hocanın karşısına “Hocam ev iyice daraldı, şimdi ne yapayım?” diye sormuş. Hoca da “Senin kazların da vardı, onları da eve al” diye akıl vermiş.
Bir süre sonra adam yine Hoca’nın kapısında. “Olmuyor be hocam, eve hiç sığamıyoruz şimdi” deyince “Merak etme, iki koyunun vardı diye biliyorum, onları da eve sok” demiş.
Adam hoca ne derse yapıyor.
Aradan biraz daha zaman geçmiş. Adam çıkmış Hoca’nın karşısına yine “Sorun bitmiyor Hocam, bana başka akıl” demiş. Hoca da “Sen inekle öküzünü de eve bir sok bakalım” demiş adama.
Üç gün sonra adam yana yakıla Hoca’nın kapısına dayanmış. “Aman Hocam, ne desen olmuyor. Artık evin içinde yürüyemez, yatağımıza yatamaz olduk. Ne oldu senin akıllarına” diye serzenişte bulununca Hoca “Tamam, tamam” diye itelemiş adamı.
“Şimdi bu geceyi de geçir, yarın sabah erkenden tavukları da, kazları da, koyunları da inekle öküzü de çıkar evden.”
Adam ertesi gün elinde bir tepsi baklava ile gelmiş Hoca’nın karşısına, “Ey Hocam” diye başlamış; “Sen büyük adamsın, sen ne büyük âlimsin, sen büyük bilgesin. Meğer benim evim ne kadar ferahmış da haberim yok. Allah seni başımızdan eksik etmesin.”
Ve sevgili okuyucularım kıssadan hisse çıkarmak dileği ile sağlıkla sevgiyle kalalım ayrımsız gayrımsız. Yase
Günün Şiiri
Şiir Sanatı
Ben hep daha geniş ferah bir biçime ulaşmaya çalıştım.
İstedim ki şiirim düzyazının baskısından özgür kalsın,
Yazarı ya da okuru yüce kıvranmalara sürüklemeden
Karşılıklı anlayış sağlasın aramızda.
Arsız bir şey var şiirin öz gerçeğinde,
İçimizde olduğunu bilmediğimiz bir şey fışkırıverir de
Gözümüzü kırpıştırırız bir kaplan ortaya atılmıştı gibi.
Aydınlıkta dikilip duran, kuyruğunu kamçı gibi vuran bir kaplan.
Onun için şiiri yazdıran bir ifrittir derler ki doğrudur.
Ama melek olduğunu söylemek abartmadır ne de olsa.
Kim bilir nerden gelir şairlerin gururu?
Ne kadar zayıf oldukları meydana çıkıyor da hep mahçup düşüyorlar.
Sağduyulu bir insan, bir ifritler kenti olmak ister mi ki?
Babalarının evindeymiş gibi rahat oturan, türlü diller konuşan.
Şairin dudaklarını ya da elini çalmakta yetinmeyen bu ifritler,
Kendi keyiflerine göre değiştirmeye çalışırlar şairin yazgısını.
Günümüzde marazi olan şeyler geçer akçe.
Belki de şaka ediyorum sanacaksınız.
Ya da diyeceksiniz ki sanata övgüler düzmek için
Yeni bir kinaye ve alay yöntemi bulup çıkardım.
Bir zamanlar hikmet dolu kitaplar okunurdu yalnız,
Acıya sefalete onlarla katlanırdık.
Alt tarafı, akıl hastalıkları doğuşlarından
Çıkıp gelen binlerce yapıtın sayfalarını çevirmek gibi değil bu.
Yine de dünya göründüğünden çok başka,
Biz bambaşkayız çılgınlıklarımızda kendimizi gördüğümüzden.
O yüzden, insanlar sessiz duruyorlar da erdemle
Saygısını kazanıyorlar hısım akrabanın, konu komşunun.
Şiirin amacı, tek kişi olarak kalmanın
Ne denli güç olduğunu hatırlatmaktır bizlere,
Çünkü evimizin kapısı açıktır, anahtarı yoktur,
Görünmez konuklar boyuna girip çıkarlar keyfince.
Şu söylediklerim, amenna, şiir değil,
Çünkü şiir seyrek yazılmalı, heveslenmeden, zorla,
Dayanılmaz bir baskı altında, ancak iyi ruhların-
Ecinnilerin değil- bizi dile getireceğini umarak.
Czeslaw MILOSZ / Çeviri: Talât Sait HALMAN
Günün Fıkrası
TIR şoförü orta yaşlı bir adam, kamyoncuların durup yemek yedikleri benzin istasyonunda kahvaltısını ederken içeriye, deri ceketli, dev gibi üç tane motosiklet sürücüsü serseri girmiş…
Birincisi adamcağızın tabağındaki çorbada sigarasını söndürüp barın önündeki sandalyeye oturmuş. İkincisi adamın içtiği suyun içerisine tükürüp bardaki yerini almış. Üçüncüsü de adamın tabağını ters çevirip arkadaşlarının yanına geçip oturmuş.
Adamcağız en ufak bir itirazda bulunmadan, barı sessizce terk etmiş. Kısa bir süre sonra serserilerden biri garson kıza dönüp; “Ne biçim herif bu? Erkekliği beş para etmezmiş!” demiş.
“Evet!” demiş kız, “Şoförlüğü de beş para etmezmiş. Biraz evvel benzinlikten çıkarken dev gibi tırı ile üç Harley Davidson’un üzerinden geçti!”
Günün Sözü
İnsanlar tecrübeleri oranında değil tecrübelerinden aldıkları dersler oranında olgundurlar.
Bernard SHAW
İnsan aklın sınırlarını zorlamadıkça hiçbir şeye erişemez.
Albert EINSTEIN