Değerli okurlarım, yazmak ve edebiyat bir dil sanatıdır. Gerçekten yazmak ve edebiyat dünyasına girmeyi amaçlayan yazar, önce okumaya, dil öğrenmeye, anlamaya, dil estetiğinin sırlarını yakalamaya adar kendini. Büyük bir titizlik içinde dil hazinesindeki kelimeler biriktirir, çünkü kelimeler “hazinesidir” onun. Pırlantalar gibi, bünyesinde nice anlamlar, nice güzellikler, nice renkler barındıran kelimeler…
Yazarım diyen kişinin belleğinde, hatıralarında, vicdanına yerleşen o zarif, anlamlı kelimeler, özgürlükten nasiplerini almak için yatağından taşarak dış âlemde dolaşırlar. İnsanların ruhuna dokunurlar, her çiçekten bal, her canlıdan bir etkileşim kazanır ufuklara uzanırlar, deniz sularıyla yıkanırlar. Gün olur bir sevinç nidasında mutluluğu tadarlar, gün olur acı ahlarla sarmaş dolaş olarak kaderi tanırlar, hüzne sevgiye aşka selam dururlar, rahmetin nemi, güneşin ışınlarıyla haşır neşir olurlar.
Daha sonra, çiçeklerden bin bir çeşit öz toplayan arılar gibi yine yazarın dil hazinesine dönmek için bir işaret beklerler. Kelimelerin üslup oluşturmakta kendilerine düşen görevlerini yapmak için olgunlaşma adına kendilerine özgü, gizemli maceralardır bu. Yazar, onları günler geceler boyu büyük bir titizlikle seçti, onlarla yatıp kalktı, mahremiyetine kattı, kendine mal etti ya, onlarda konu bulmak için bekleyişe geçen yazara vefa borcu ödemek için can atmaktadırlar.
Yazarım diyebilmek, yazmak, kendi ardında, geçtiğin yerde iz bırakmaktır. Bu iz tamamıyla sana aittir. Senin izindir. Az ya da çok, yazabilmektir. Yazının boyu ve şeklinden ziyade kimin yazdığıdır önemli olan. Senin imzanı taşıyan yazı önemlidir. Ancak yazdığın yazıyı buruşuk bir kağıda neyse ama hiç okumamak, tashih etmemek ne büyük bir ayıptır, ne büyük bir gaflettir.
Yanlışları, hataları “Birisi bulup düzeltir” diye düşünüyorsan; bunu diyen sen olmamalısın, bunu diyen sen değilsin (!) Bunu diyen yazar değildir, zaten yazar olmayacaktır da. Bu sözü söyleyecek kişi, bu işe kendini adamışların sırtına yüktür, üzüntü kaynağıdır.
Uzun bir hazırlanma süresi isteyen ciddi ve çileli bir iştir yazmak kelimelerle abide inşa etmek. Ancak ‘ben yazar olmak istiyorum, ne yapmalıyım?’ diyen, üstelik okumaya, dilin sırlarını öğrenmeye karar veren bir mankene ya da şarkıcıya bir çırpıda nasıl anlatırsınız?
Gençlere anlatmak mümkün olabilir de, öbürleri sorma gereği bile duymazlar, duymuyorlar. Menken ya, şarkı okuyor ya… Ama yazıyorlar… Okurları da var. Bacakları göğüsleri de var. Her şey o kadar basitleşti. Öylesine ucuzladı ki!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Aklımızdan Çıkarmayacaklarımız
Değerli okurlarım, büyüklerimiz nedense iyi şeyler yapmamızı, bizi zor durumda bırakacak işlerden kaçınmamızı isterler. Onlar kitaplardan okuyarak değil, yaşayarak görmüşler ve tecrübe kazanmışlardır. Bu güzel sözler uyarılar gençleri sıkar, vurdumduymaz olurlar. Hatta o muhterem insanlarla karşılaşmamaya özen gösterirler.
Atların sırtına eyer yerine keçe bağlandığı, en güçlü şeylerin tanrı olarak kabul edildiği, kılıç zoruyla ülkelerin fethedildiği dönemlerden günümüze kadar gelen kitabelerde, günümüze neredeyse aynen o güzel sözleri, önerileri nereden bulmuşlar dersek inanın çok büyük yanlışa düşmüş oluruz. Atasözü deyip de geçmeyiz. Altın değerinde sözlerdir onlar…
Atalarımız bizleri şu veciz sözlerle uyarıyor: Yanlış düşmek istemiyorsanız aklınızı kullanın ve iyice tanımadığınız hiçbir insana bağlanmayın, sır vereyim. Bitmemiş ilişkiler üzerine bina kurmaya kalkmayın, sonunda siz acı çekersiniz diyorlar.
Size, yakınlarınıza ve sevdiklerinize iftira atanlar mutlaka olacaktır. İyi bir dostsan araştırmadan soruşturmadan ve özellikle kişinin kendisi ile konuşmadan karar verme, kapanmayacak bir yara açarsan ve vicdan azabından kurtulamazsın. Ve de sana tepeden bakanlara aldırma, umursama, seninle konuşmayanlara sert gözükme, yalanını yakaladıklarını utandırma ama aklında kalsın. İnsanları doğru değerlendir, hak etmeyenler için gözyaşı dökme, yüzün kirlenir.
Sır tutmak hamallıktır ama sen o hamallığın hakkını ver, önemli sırlarını hiç kimseye ama hiç kimseyle paylaşma, sonunda malzeme olarak kullanırlar. Seni dinlemeye niyeti olmayanlarla münakaşa etme, kendini övenlerden uzaklaş. Kendine saygını yitirmene neden olacak bir yaklaşımda bulunma. Bilerek kirli su birikintilerine taş atma, üstüne sıçrayabilir.
Günü birlik yaşayanlara gereksiz yere itibar eme ama onları üzecek bir davranış içine de girme. Alkollüysen, alkol almışlarla sakın münakaşa etme! Çünkü Alkol Yiğidi Susturur, Korkağı Coşturur! Sana bahsedilen zekâyı kullanmayarak Tanrı’ya hakaret etme, sana cömertçe verilenlerin kıymetini de bil. Bazı insanları kaybediyorsun diye sızlanma buna gerek yok. Kazandıklarını değerlendir onlara yardımcı ol.
Hiç kimseye hak etmediğinden fazla değer verme, onların gereksiz yere öğünmelerine izin verme, sonunda sana da tepeden bakarlar. Güvenmediklerine, aleyhinde kullanabilecekleri koz verme, sonucunu söylemeye bile gerek duymuyorum. Hayal kırıklığı yaşarsın. Cebindeki birkaç kuruşa güvenip de, bir eksik eteği yoldan çıkarmaya çalışma, en büyük şerefsizliği yapmış olursun. Çalıştığın yerde, mevki kazanmak için duygu sömürüsü yapma, kişiliğini yitirirsin ve orada çömez olursun.
Efendim, Yüce yaradan bizleri diğer canlılardan ayrı, akıl fikir donanımlı insan yaratmış hamdolsun. Sayısız üstünlükler bahşetmiş. Bu özellikleri değerlendirebiliyor muyuz?
Biliyoruz ve inanıyoruz ki; çoğu zaman bilerek ve isteyerek yanlışlar yapıyoruz sonra da bahaneler öğretmeye çalışıyoruz. Bunun nedeni insan olmamızdan kaynaklanıyor. Maalesef hırsımıza, isteklerimize yani nefsimize yenik düşüyoruz, sessizliği ve suskunluğu bir onursuzluk ve aşağılanma olarak algılıyoruz. Tabi ki çok anlamsız bir yaklaşım! Bu saydıklarımın hepsi de insan olmamızdan kaynaklanıyor. Adam gibi adam olsak, olumsuzluklar bizi etkilemez. Beynimizden aklımızdan çıkarmayacağımız çok şeyler var. Bugünlük bu kadar, başka bir zaman yine devam ederiz.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Yalanla Siyaset Olmaz
Reina ve diğer katliamlarda, din iman, mezhep güdülmüyor. Amaç insanları korkutup, sindirmek! Terörün amacı budur bildiğiniz gibi. Yeni yılı kutlamak için gece kulübüne giden o masum insanlar hunharca katledilmişlerdir. Bunun içki içmekle, dans etmekle, sosyal giyinmekle uzaktan yakından bir ilgisi yoktur.
Ancak, yaşam biçimi, yaşam tarzıyla ilgili bir çatlak var ülkemizde. Bu hep gündem oluşturmuştur. Spor yapan kadınlarımızı tehdit etmek, mini etek giyenleri tekmelemek hep bizde! İşte, bunların önüne geçemiyoruz. Bu konuda fetva bile veriliyor. “TAHRİK ETTİ” deniliyor. Sosyal giyinmek zinadan sayılıyor. Böyle rezalet olmaz.
Sonra birisi çıkıp; “Yaşam tarzını ihlale izin vermeyiz” diyor. İnsan söylediğine kendisi de inanmalı. Yalanla, kandırmaca ile siyaset yapılmamalı. Millete “Ne istediniz de vermedik” diyebiliyorsan, bu biraz düşündürücü olabilir. Vesselam…
Günün Sözü
Her Şeyden Önce Hak, Hukuk, Adalet
Öcal’dan İnciler
Dünyada Yaptığın Yanına Kalmaz…