Değerli okurlarım, geçenlerde Hakk’ın rahmetine kavuşan Ustam Fikret Otyam, modaya da ayak uyduran bir kişiliğe sahipti. Onu tanıdığımda kılık kıyafeti klasikti. Yani, lacivert elbise, beyaz gömlek ve lacivert kravat… Şakakları hafiften ağarmıştı ama saçları siyahtı ve soldan iv ayırırdı. Şimdilerde olduğu gibi saç-sakal modası üretilmiyordu. Daha sonraları bu konuda önemli aşamalar (!) yapıldı.
Rahmetli en son gördüğümde; çenesinde sakallar, saçları uzun, bıyıklı, kot pantolon ve gömlek bulunuyordu üzerinde. Şu aşamada hiçbir şeye ihtiyacı olmayacak. Beyaz kefen gömleği, mavi gökyüzü yorganı olacak.
Onunla olan anılarıma gelince; Bir defasında gazetenin üçüncü sayfasında çift sütun bir yer açık kalmıştı. Bu meslekte iktibas etmek (alıntı yapmak) gazetenin itibarıyla doğrudan ilgili idi. Şunu söylemeden geçemem. Bir sayfanın mizanpajını yapmak başka, yazı yazmak daha başka şeyler. O sayfanın sekreteri ağabeyimiz ki, içlerinde en genci bendim. Açık olan yere çift sütun üzerine bir yazması için Fikret Ağabeye rica edelim dediler.
Durumu rahmetli ustama ilettim ve gazete baskıya girmek üzere dedim. Bununla yazılacak yazının acil olmasını ima ettim. Rahmetlinin bana verdiği yanıt aynen şöyleydi… Önce bir sandalye gösterdi ve “otur şuraya” dedi. “…Bak Öcal, toplara sert ve düzgün vuruyorsun. Rakibin tekmesine kafanı uzatıyorsun. Gözü kara sporcusun. Her futbolcu o fedakârlığı yapmaz da, yapamaz da. Böylesine hesapta olmayan haber yazılarını yazabilmek için her şeyin, becerin var. Neden sen yazmıyorsun? Merak etme, yanında duracağım ama karışmayacağım. Bu yazı sporla ilgili olmayacak. Öncelikle başlığı bulursan yazı kendiliğinden çıkar…”
Normal yazı ya da makale yazmanın fazla bir zorluğu yok. Spor sayfasında da köşem vardı, sanat-kültür sayfasında da bir sürü yazılarım yayınlanıyordu. Yani, yazı yazmanın fazla bir zorluğu yok, ama müstacel (acele) ve hesapta olmayan bir konuyu bulabilmek az da olsa kişileri zorlar diye düşünüyorum. Daha sonra, o sayfanın mizanpajını yapan ağabeyimiz (gazete basıldıktan sonra) giderken Fikret Otyam’a şöyle dedi;
“…Fikret Ağabey, rica ettiğim haber hem çabuk hem de çok güzeldi. Nasıl yazdınız merak ediyorum. Bazı isimler, mekân, tarih tamamen doğru…”
Cennet-i mekân, Büyük Usta, Mütevazı Gazeteci Fikret Otyam, Allah gani-gani rahmet etsin. Herkesin gözünün içine bakarak şöyle dedi; “O haber bana ait değildir. Onu Öcal yazdı. O kadar kısa sürede nasıl yazdı hiçbir fikrim yok…”
Öğretme aşkı üst düzeydeydi rahmetlide. O günden itibaren gazetedeki bazı boşluklar benim yazdıklarımla dolmaya başladı. Bana prestij kazandırmıştı.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA