Keyif Yasak Dinlemez

0
84

Değerli Okurlarım, tarih boyunca yasak şeyler insanlara hep cazip gelmiştir. İnsanların ortak yönlerinden biri de bu olmalı diye düşünüyorum.

Bu makalemin iki önemli özelliği var. Değişik üslupta da olsa, yarım asır önce yazmıştım. İkincisi, rahmetli yanımdaydı. O muhteremin de görüşlerini almıştım.

Zaten, yaşadığımız dünya tarihin tekerrürü ve anıların canlanması değil midir? Bu konu itibariyle balıkla soğan yiyenler ya da tereotu yiyenler beni anlamayacaklardır. Yapacak fazla bir şeyim yok, balıkla ot yenmez şey gibi. Belirtmek isterim.

Tütün ve mamulleri gündem oluşturmadan, bulut renkli lezzet de arzu endam etmeden, kısrak sütünden yapılan ve adına “KIMIZ” denilen bir içki varmış, onu da Orta Asya’daki Türkler içermiş. Asya’dan göçler başlamadan kımızın da batılılar tarafından tanındığını da söyleyemeyiz. Ancak, Avrupalıların MEY içerek keyiflendiklerini biliyoruz. Demek oluyor ki, şarap en kıdemli, dönemin en sosyal içkisi olarak karşımıza çıkıyor. Gerçi içkiden söz etmek günah oluyor ama ziyanı yok…

Tüketilen içkiler halkın sağlığına zarar verip, olaylara neden olduğundan Osmanlılarda da, Avrupa’da da yasaklanmış. Çok can yanmış ama bir türlü bu yasak tutmamış, daha sonraları bu kanun biraz yumuşatılmış.

Padişah IV Murat bizzat içki kullandığı halde ülke çapında içkiyi yasaklamıştı. Tebdili kıyafet bir sandal sefasında Bekri Mustafa ile diyalogu hala konuşulur. Başka bir sanat yazımda o diyalogu sizlere sunacağım.

Kımız, şarap derken Bulut Renkli Lezzet’de ehli keyflerin gönlünde bir yer ediniyor. Kasımpaşalı bir arkadaşım var, adı Erdoğmuş. Bu arkadaşımız zamanında iyi içermiş ve tecrübesine dayanarak diyor ki; rakı içmeye gerek yok, paranıza yazık. Üzümde, kavun, karpuzda ve salatalıkta da alkol var, onlardan tüketin ve kafayı bulursunuz. Aynen böyle söylüyor. İki öneride de bulunmayı ihmal etmiyor.

-Bu meyveleri karıştırmayın, kör kütük olursunuz,

-Sakın bira içmeyin, ahlaksız olursunuz… Büyük sözü dinlenmeli…

Şimdi gelelim Sarışın Güzele…

Sigaranın anavatanı Amerika’dır. Hindistan diye yola çıkan Kristof Kolomb, yeni bir kıta keşfettiğinin farkında bile olmamıştır. Sadece oradaki yerlilerin tüttürdüğü çubuklar ilgi odağı olmuştur.

Sigarayı ilk defa içen Kristof Kolomb ve tayfaları olmuştur. Dönüşte de tütün ve fidelerini Avrupa’ya getirmişlerdir. İyi mi, kötü mü etmişler artık ona siz karar verin.

Uzun yıllar önceki anılarım tekrar canlandı. Tütün ve mamullerini kullananlara da, bırakamıyorlarsa en aza indirmelerini öneririm.

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Gönül Köşemden

Evin Kadını Sağlam Olacak

Değerli Okurlarım, canlılar içinde en çok ağlayanı insanlardır. Hele kadınların durup dururken ağlamalarına hala akıl erdirmiş değilim. Anadan doğma aktrisler sanki.

Ağlamak insanları rahatlatır, kalbi yumuşatır, yani deşarj olmuş olur. Bunlar tamamen doğru da, hiçbir neden yokken ağlamak da neyin nesi. Hele de erkeklerin ağlama lüksü hiç yok. Erkekler ağlar mı hiç?

Bu ağlama konusunda kadınlarımızı anlatırken, bu hünerleri nasıl kazanıyorlar ve uyguluyorlar. Gerçekten saygı duyuyorum. Doğruyu da söylemem gerekirse, ağlamak onların en önemli sığınağıdır, her şey o gözyaşlarında saklıdır.

Başlığımız “Erkeklerinizi Ağlatmayın” olacaktı ama öyle bir başlık kullandığımı tahmin ettim ve daha anlamlı bir ifade kullandım…

Erkeklerin ağlaması kadar yürek burkan bir hadise olamaz. Hıçkıramazlar, sessizliği yeğlerler. Canları yansa bile dişlerini sıkarlar, başka şeye tevessül etmezler. Genel olarak yapamazlar da ondan…

Erkekler, en yakınlarını toprağa verdikleri zaman bile, gözyaşlarını doya doya dökemezler, o halinin kimsenin görmesini istemezler. Bu durum onların asaletinden kaynaklandığını, ailesine karşı acze düştüğünü göstermemesinden ibarettir ve başkaca bir nedeni de yoktur.

Erkekler, ailesine karşı gerektiği kadar yardımcı olamadığını anladığında içleri burkulur, meyus olur ve içlerine kapanırlar. Evin direği olarak adlandırılan bu insanları genelde kadınları üzer ve ağlatır. Ekonomik durumlarını bildikleri halde, boyutlarını aşan isteklerde bulunur ve çocukları nezdinde onları köşeye sıkıştırdıklarında, erkeklerde bir deprem olur, gözyaşları dökmezler ama yürekleri kanar.

Evin kadını sağlamsa, o erkekten mutlusu yoktur…

Yeni okula başlayan bir çocuğa babası şöyle nasihat ediyor…

“Bak oğlum, bütün çocuklar anası ve babasıyla gelmiş. Ben de bir zamanlar okula başladığımda yanımda sadece babam vardı. Annene saygılı olup, onun kıymetini bilmelisin…” genel olarak bütün babalar çocukları nezdinde annelerini yüceltirler. Bu da yine onların asaletinden kaynaklanmaktadır.

Dünyaya gelmek kolay da, büyümek, anlayışlı olmak, donanım kazanmak bu kadar kolay değil. Çocuğun anlamayacağı, boyutlarını aşacağı ifadelerden kaçınmak ebeveynlerin en önemli görevidir. Bu konuda çok anılarım var da, şu anda yerimiz müsait değil. Yarım asır önce bir babanın bir köşeye çekilmiş, çömelmiş halini unutmam mümkün değil. Çocuklarına defter kalem alamadığı için dünyaya kahretmiş, saatlerce gözyaşı döküyor. Acze düşmüş bir babanın o anda neler düşündüğünü siz tasavvur edin.

Akıllı kadınlar erkeklerini ağlatmaz…

Biz bunları söylerken, erkekler içinde yüzümüzü kızartacak babalar yok mudur? Hem de katmerlileri var. Allah onları da ıslah etsin…

Günlük yaşamımızda sık sık kullanılan bir vecize mi? Atasözü mü? Bilemiyorum, bir ifade var. “Elimi sallasam ellisi” falan. Bunu kim söylerse söylesin, densizliğin daniskasıdır.

Fazla beklenti içinde olan kadınlar, sonunda yalnız kalırlar. Erkeklerini beğenmiyorlar yetersiz buluyorlar ya, o günleri de çoookkk arıyorlar. Bu dengesiz hareketleri yüzünden çocukları da uzaktır onlardan.

Yalnız yaşamayı seçen kadınların gerçek dostu olamaz, bunun altını çizmek istiyorum. Çocuklar böyle annelerin yanına misafir gelip giderler. Bu çok zor bir durum. Bu tür dramatik olaylara çok rastladım.

Akıllı kadın erkeğin dostu olur… Yalnız yaşayan kadınlar, stresi ve kaosu seçmişlerdir… İnsanlar can verirken de yanında birileri bulunmalı… Sanat ve kültür sayfası, bazı olguların altını çizme özentisindedir…

Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA

Günün Nabzı

Bizim Oralar Hala Öyle

Bir gün yolun düşerse oralara

Doğu’ya, Şanlıurfa’ya

Konuğumuz ol, dostumuz ol,

Yüreğimize gir, evimize

Yanımıza otur, bak yöremize

Yanımıza çök, köşemize,

Bayılırsın çiğ köftemize.

Tuz-ekmek olalım

Suyumuzu iç, havamızı çek içine

Her tarafımız harabe

Ama dostluğumuz yüce

Hele bir de

Uzun hava dola diline

Değme artık Urfalının keyfine.

Nasıl mutlu olurlar bir bilsen

Sığdırmazlar seni,

Yerlere, göklere

Uğramasan da,

Uzaktan selamını kesme,

Bak, gör tanı

Hemen geçip gitme.

İnsanlık da, cömertlik de

Harman olmuştur

Anadolu insanının

Ve de  Urfalının yüreğinde…

Öcal

Günün Sözü

Baharda Aşk Yaşamayan Kışın Donar…

Öcal’dan İnciler

Aşk Acısı Mezarda Da Bitmez…

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here