“Bana bir mektup geldi / İçinden ben çıktım!” İki dizelik bu şiir Özdemir Asaf’a ait.. Mektubun zarfındaki adreste kendimiz var.. Zarfa mı, mazrufa mı (içindekine mi) bakmalı? Ne diyor içi dışı bir Yunus? “Dış yüzüne o sızar, İçinde ne var ise!”
Hacı Bektaş, “Okunacak en büyük kitap insandır” yazmış zarfa.. Mazrufta ise, “Her ne ararsan kendinde ara!” yazıyor.. Nazım’ın; “Tohuma, toprağa, denize inan / İnsana inan hepsinden önce / Bulutu, makineyi, kitabı sev / İnsanı sev hepsinden önce” yazılı mektubunda ise zarf yok..
Hastalığımın teşhisi, tedavi ve dinlenme halimin özeti anlamında raporluyum uzun zamandır.. Ev hastane dışında dışarıya çıkmadığım bu sürede, kendi DNA’mın yazdıkları üzerinden, kendimi okumakta olduğumu söyleyebilirim!
Kırk küsur gün sonrası, ağabeyimin ısrarıyla okuma gözlüğümün yıpranmış camı ve kırık çerçevesini değiştirmek için çıktım evden.. Biliyorum birkaç saatliğine de olsa kendimi çerçevelediğim mekandan çıkartmaktı aslında ağabeyimin ısrarı.. Bakış çerçevemizi, görüş derecemizi değiştirmekteydi çünkü farklı mekanlara çıkmak..
Teşhis edilen hastalığımın tanımı? İstanbul Medeniyet Ü. Moleküler Biyoloji ve Genetik bölümünde okuyan bizim Nehircan’ın anlattıklarından anlayabildiğim şu: Dört harfle (nükleotid baz, AGCT yani) yazılan DNA’ kaleminin mürekkebine sızarak, önce birkaç hecesini devamında kelimelerini sonrasında cümlelerini bozarak değiştiren, (mutasyon yani) bu cümleleri kopyalayıp sayfalarda (organ veya doku hücrelerinde yani) çoğaltarak (metastaz yani) kitabı (bedeni yani) okunmaz hale getiren hainlik! Niçin hainlik? İçerden yapıyor çünkü.. Ve fakat ne çok hainlik! Bu çok hainliğin içinde gençlik yılarımdan bu yana tütün tiryakiliğimle dışarıdan kendime yaptığım hainlik de var elbette..
“Sizinle galiba arkadaş filandık / Işıklı günlerinde gençliğimizin / .. fakat nasıl da değiştiniz birden..” Bu dizeler Behramoğlu’nun “Ne Çok Hain” adlı şiirinden..
İsmet Özel, gençlik yıllarından arkadaşı Behramoğlu’na ithafla yazdığı “Yıkılma Sakın” adlı şiirinde: “Sana durulanmış kelimeler getireceğim / Pörsümüş bir dünyayı kahreden kelimeler” der ve ekler: “Seni çünkü dik tutacak bilirim.”
Pörsümüş dünyayı kahreden kelimeleri, dizeleriyle yaşama değer, değere yaşam katan şairler bulur getirir elbette bizlere.. Mesela, “Saban uçlarında bileylenen şafak / Tunç başaklarda biriken şarkı / Lahitlerde saklanan ütopya / Ne varlığa diz çök / Ne boyun eğ yokluğa / Dağlar ayakta” diyor Münir Rahim Harputlu, “Şiire Çağrı İlanı” adlı şiirinde..
N.Fazıl, ‘Bir Adam Yaratmak’ adlı eserinde, “Kendimin dışına çıkmak isterken kendime rast geldim” der ve ekler: “Körlüğü zedeledim!” Zedeleyebilmek için körlüğümüzü çıkabilmeliyiz kendimizin dışına..
Körlüğümü zedeleyen bir cümle: “Cümleye başlarken başka insandım, bitince başka insan!” Bu söz Bergson’a ait.. Her başlangıç ve bitiş aralıklı okumalarımda, gelişerek değişimin umudu anlamında yenileyerek yinelerim bu cümleyi..
Cesar Flaischlen; “Güneşin olsun gönlünde, / Kar bile yağsa, ya da fırtına olsa, / Gök bulutlarla ve dünya kavgayla dolsa! / Güneşin olsun gönlünde, / O zaman gelsin ne gelirse, / Doldur ışıklarla, / En karanlık gününü” diyor bir şiirinde.. Şiirdeki güneş sözcüğünü, umut diye okurum ben..
Bir resim sergisinde, “orman içinde ev” tablosunun önünde uzun süre bekleyen izleyiciyi fark etmiş ressam.. Beğendiğini umarak gelmiş yanına.. “Sanırım çok beğendiniz” demiş.. İzleyici, tablodaki evin kapı ve penceresini göstererek “perspektif hatası var” demiş ve eklemiş: “Bu evin kapısı da penceresi de açılmaz, umarım içinde kimse yoktur!”
Kapı, pencere kapalı, umut yok! Kapı, pencere açık, umut var! L. Wittgenstein, “Bir insan kilitli olmayan fakat içeri doğru açılan bir kapıyı boyuna itiyor, çekmek aklına gelmiyorsa, odadan kurtulma umudu yoktur!” diyor, içe doğru açılan kapıları kendimize doğru çekerek çıkabilmek için kendimizden dışarıya..
Okuyabilmek kendimizi, farklı bakış çerçevelerinden, farklı görüş dereceleriyle..
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com
Hocam yazdığınız gibi her güneşin doğuşu bir umuttur. Umutlarımızı her zaman canlı tutalım.