“Bir gün, / Herkes kendi bahçesine, derlerse.. / Hazır mısınız?” Üç dizelik bu şiir Özdemir Asaf’a ait.. Eleştirmen Doğan Hızlan, Özdemir Asaf’ı değerlendirdiği bir yazısında; “Kimi şairler uzun yazar. Şiir sizde biter, şairde bitmez!” diyor ve ekliyor: “Şiir; sözü aza indirgeme sanatıdır.”
“Kısa” adlı iki dizelik şiirinde, “Hayat kısa, kuşlar uçuyor!” diyor Cemal Süreya da.. Şair, düşünce yoğunluğunu, birkaç dizede duygusal içtenlikte özetleyen bu tür şiirleri, Japon ‘Hayku’larına benzetiyor.. “Didaktik olmayan, lirizme ve dünya sularına batırılmış bir düşünce” diye değerlendiriyor ve adlandırıyor; “düşünce lirizmi.”
Az sözle çok şey anlatabilmek bir marifettir şiirde.. “Jüri” adlı, şiirinde, “Bütün renkler aynı hızda kirleniyordu / Birinciliği beyaza verdiler” diyerek iki dizede gösteriyor marifetini bu anlamda Asaf.. Gösteriyor bu bağlamda ‘Marifet’ adlı şiirinde; “Suya dokunmazmış / Sabuna dokunmazmış / Pise bak” dizeleriyle Celal Vardar da.. Marifet; “Bir gün herkes kendi bahçesine, derlerse hazır olabilmek”de mi yoksa?“Kuşların uçmaya devam ettiği kısacık hayatta” temiz kalabilmek de mi ya da? Marifet, içinde yaşadığımız Dünya’da “yüksek bir yaşama çağrı” için, ayrımsız tüm insanlara yüreklerimizin sevgi, zihinlerimizin barış bahçelerindeki çiçekleri demetleyip sunabilmek de elbette.. Peki, niçin ‘yüksek’ bir yaşam? Çünkü içinde yaşadığımız Dünya; Arapça dil köklerinde bir anlam karşılığıyla alçakta olma veya sefillik durumuna sıfat olarak da kullanılmakta..
Yüreklerimizdeki sevgi, zihinlerimizdeki barış bahçelerindeki çiçeklerin demetlenmiş halinin adı; erdem.. Ya kokulu tadı? Yunusça yaşam tabi ki..Ne diyor Türkçemizin ses bayrağı Fazıl Hüsnü? “Söyle sevda içinde türkümüzü, / Aç bembeyaz bir yelken, / Neden herkes güzel olmaz, / Yaşamak bu kadar güzelken?” Sahi neden herkes güzel olmaz?Yürek bahçelerinde sevgi yerine nefret, zihin bahçelerinde barış yerine kavga tohumları sulandığı için mi yoksa?
Az sözle çok şey anlatabilmek bir marifettir elbette.. Ve fakat sözü aza indirgeme zamanlarımızda uzun da olsa şiirler, “düşünce lirizmi” tadını aldığımız kimi dizeler “hayku”lanır dilimizde.. Bu, uzun bir romandan bir cümle de olabilir diye düşünüyorum ben.. Mesela? Mesela Voltaire’in, “Kandid ya da İyimserlik” adlı romanın son cümlesi: “Bunlar güzel sözler, ama kendi bahçemizi de yetiştirmek gerek!”
Kendi bahçesinde aradığı erdemi, tüm Dünya’yı dolaştıktan sonra geldiği İstanbul’da Yunusça yaşayan bir Türk köylüsünün bahçesinde bulan Voltaire’in, “Kandid ya da İyimserlik” adlı romanı, “Bunlar güzel sözler, ama kendi bahçemizi de yetiştirmek gerek!” cümlesiyle bitiyor. (s. 249, Cem Yayınevi, 3. baskı, 1994)Eseri Fransızcadan dilimize çeviren Server Tanilli’nin kitaba yazdığı önsözdeki tanımlamasına göre, “romanın başka bir deyişle felsefi öykünün baş kahramanı Kandid, sözlük anlamını canlandıran, açık yürekli, eskilerin safderun dedikleri iyimserliğe inanmış bir kişi..” anlamına geliyor.. Tanilli, birinci baskıya yazdığı önsözde Kandid’i bakın nasıl tanıtıyor: “Olabilir dünyaların en iyisinde” yaşadığına inanan saf bir gençtir Kandid.. İyimserlikle doludur. Bir talihsizlik sevgilisinden ayırır onu ve yollara düşer. Volter, hemen hemen bütün dünyada dolaştırır kahramanını.. İnsanoğluna acı çektiren tüm kötülükleri sergiler birer birer. Gittiği her yerde gördüğü savaştır, acıdır, gözyaşıdır. Kötümserleşir. Son olarak İstanbul’a düşer yolu. Orada bir Türk köylüsünden, çalışmanın, emeğin erdemlerini öğrenir. Boş laflara, havada tartışmalara ve gevezeliklere karşı bulduğu şudur: “Bahçemizi yetiştirmek gerek!”
Volter’in, “erdemi” bir Türk köylüsünden öğrenmesinin hikmeti ne? Tesadüf mü? Yoksa batının bildiği, bizim ise zaten gerçekte yaşadığımız Yunusça erdemlerimiz mi? Özdemir Asaf, “Bakı” adlı, iki dizelik; “Kendi bahçesinde dal olmayan biri / Girmiş bahçeme ağaçlık taslıyor” şiirini, acaba Garplılara bakıp da mı söyledi? Prof. Mümtaz Turhan, “Yunus Emre’den Kalan En Büyük Miras” başlıklı yazısında “Yunus’un büyüklüğü, taşıdığı insanlık hüviyetinden geliyor” diyor ve devam ediyor: “Garplılar hümanizmi tahayyül ederken, Anadolu insanı onu yaşıyordu.. “ (Türk Yurdu, sayı 319, İst. 1966 s, 21-23)
Türk köylüsü ne yapıyor? Volter’in erdem arayan kahramanı Kandid ve arkadaşlarını evinde en güzel bir konukseverlik örneğiyle ağırlıyor.. Kandid bu muhteşem ağırlanış sonrasında “Geniş ve görkemli bir bahçeniz olsa gerek?” diyor.. “Yalnız yirmi dönümlük!” diyor Türk köylüsü.. “Bu toprağı çocuklarımla birlikte eker biçerim; çalışma, bizden üç büyük eksikliği, can sıkıntısını, kötü alışkanlıkları ve yoksulluğu uzaklaştırır..” (s.247)
Kandid’in arkadaşı Pangloss; “Olabilecek dünyaların en iyisinde..” diye erdem üzerine nutuk atmaya başladığında, Türk köylüsünün bahçesinden erdemin Yunus çiçeklerini derleyen Kandid ne diyor? “Bunlar güzel sözler, ama kendi bahçemizi de yetiştirmek gerek!” Ya, Özdemir Asaf ne diyor üç dizelik “Zoru” adlı şiirinde? “Bir gün, / Herkes kendi bahçesine, derlerse.. / Hazır mısınız?”
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com