Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Kederli ve mutsuz olmak bendeniz için kesinlikle bir lükstü. Ancak nazım siz sevgili okuyucularıma geçiyor. İçimden geldiği gibi yalnız size yazıyorum.
Ve kederli ve mutsuz olmak için bütün nedenlerim tükeniyor. Çünkü sizlerle paylaşmayı ve sizleri seviyorum. Oysa kederin ve mutsuzluğun bencil karanlığında oturup kalmakta mutluluk kadar güzel bir şey olabilir! Mi? Belki değil, belki dibe vurup yeniden su yüzüne çıkabilmek için yeniden, büyümek ve olgunlaşmak için onlara ihtiyacımız vardır? Ancak mutsuzluk bir yaşam şekline döndüğünde ki şimdi içinde yaşadığımız dünyada, bu kaçınılamaz bir şey oldu. Ama buna rağmen mutlu olmak için çalışmak şart, mutsuzluk ve keder sürekli olursa yaşam kalitesi düşer ve mutsuzluk, mutsuzluğu, keder, kederi kovalar diye düşünüyorum. Ve sonu pekte hoş olmaz yani. Bu yüzden ve gerçekten bakarsak çevremize, kötü giden her şeyi gördüğümüz gibi, iyiyi, güzeli de görebiliriz. Bir güzel şeyin on kötü şeyi silebildiğini düşünüyüm. Ve bu yüzden kederi ve onun getirdiği mutsuzluğu gerektiğinde baş tacı ettiğim kadar, mutluluğu da baş tacı ediyorum yüzlerce kez!
Ve sevgili okuyucularım geçenlerde arkadaşımla konuşuyordum. Üzgündü, mutsuzdu. Ve haklıydı. Sekiz yıllık evliliği sona ermişti. Ve bunu kabullenmekte zorlanıyordu. Ve isyan içindeydi, işten, evden ve her şeyden şikâyet ediyordu! “Sağlıklısın, gençsin, işin gücün var ilerde yeniden aşık olursun” dedim, dinletemedim. “Ne olur yani” dedi. “Hepsi birden olsaydı. Hem sevgi, hem sağlık, hem para birlikte olamaz mı çok mu zor bu?” diye yüksek perdeden ağlıyordu. Ağlasın açılsın diye bekledim. Sonra, evinden sevgi eksildi bu yüzden şikayetin herkesten dedim. Ve sizlerle önceden de paylaştığım “ÜÇ YAŞLI ADAM” kıssasını anlatmaya karar verdim. Kendimi masalcı nine gibi hissettim ama olsun aslında bendenize de yarayacaktı bu kıssa biliyordum. “Bir kıssa anlatacağım” dedim. Şimdi tamda yeri doğrusu… Hazır mısın?
Üç Yaşlı
Alışverişe gitmek üzere evden çıkan bir kadın, kapısının karşısındaki kaldırımda oturan bembeyaz sakallı üç yaşlıyı görünce önce duraksadı, sonra onları, tüm içtenliğiyle evine davet etti; “Burada böyle oturduğunuza göre, üçünüz de kesinlikle acıkmış olmalısınız”, dedi. “Lütfen içeri gelin, size yiyecek bir şeyler hazırlayayım.”
Üç yaşlıdan biri, kadına, eşinin evde olup olmadığını sordu. Kadın, eşinin biraz önce çıktığını, şu anda evde olmadığını söyledi. Yaşlı adam, başını iki yana salladı; “Eşiniz evde değilse, biz de davetinizi kabul edemeyiz”, dedi.
Akşam eşi geldiğinde, kadın karşı kaldırımdaki yaşlı adamlarla arasında geçen konuşmayı anlattı. “Senin evde olmadığını öğrenince, içeri girmek istemediler” dedi. Yaşlı adamların bu davranışlarını öğrenince, kadının eşi üzüldü. “Bir bakıversene dışarı”, dedi. “Hâlâ oradalarsa, şimdi davet edebilirsin eve.”
Kadın kapıyı açar açmaz, karşı kaldırımdaki bembeyaz sakallı üç yaşlıyla yeniden karşılaştı. “Eşim geldi, şimdi evde” dedi ve onlara davetini yineledi; “Yemeğimizi birlikte yemek için sizi şimdi davet edebilir miyim evimize?”
Kadının davetine yaşlılardan biri yanıt verdi; “Biz hiçbir eve üçümüz birlikte gitmeyiz”, dedi ve kısa bir duraksamadan sonra, bir açıklama yaptı; “Sağ yanımdaki bu arkadaşımın adı, zenginliktir. Bu yanımda oturan arkadaşımın adı başarı, benim adım ise sevgidir.
Kendini ve arkadaşlarını tanıttıktan sonra sevgi, kadına ilginç bir öneride bulundu “Şimdi evinize gidin ve eşinizle başbaşa verip, bir karara varın”, dedi. “İçimizden sadece birimizi davet edebilirsiniz evinize. Hangimizi davet etmek istediğinize karar verin, sonra gelin, kararınızı bize bildirin.”
Kadın, sevginin önerisini eşine anlattığında, adam sevinçten göklere fırladı. “Aman ne güzel, ne güzel”, dedi. “Hangisini davet edeceğimizi bize bıraktıklarına göre, biz de içlerinden zenginliği davet ederiz ve evimiz de bir anda zenginliğe kavuşmuş olur.”
Eşinin kararı, kadının hiç de hoşuna gitmedi. “Başarıyı davet etsek, daha mantıklı bir karar vermiş olmaz mıyız, kocacığım?”, dedi.
Kayınvalidesiyle, kayınpederinin bu konuşmasına, içerideki odada bulunan gelinleri de kulak misafiri olmuştu. Koşarak içeri girdi ve o da kendi önerisini söyledi; “En doğru karar, sevgiyi davet etmek değil midir?”, dedi. “Düşünsenize, evimiz bir anda sevgiye kavuşacak”
Gelinin bu önerisi, kayınpederin de, kayınvalidenin de çok hoşlarına gitti. “Tamam, en doğru karar bu olacak” dediler. Sevgiyi davet edelim…”
Kadın kapıyı açtı ve üç yaşlıya birden sordu; “İçinizde hanginiz sevgiydi? Onu davet etmeye karar verdik. Lütfen buyursun…”
Sevgi ayağa kalktı, eve doğru yürümeye başladı. Arkadaşları da ayağa kalktılar ve sevginin arkasından, onlar da eve doğru yürümeye başladılar. Kadın, büyük bir şaşkınlık ve heyecan içinde, zenginlikle başarıya sordu; “Siz niçin geliyorsunuz? Ben yalnız sevgiyi davet etmiştim.”
Kadının bu sorusuna, üç yaşlı birlikte yanıt verdiler; “Eğer içimizden yalnız zenginliği ya da başarıyı davet etmiş olsaydınız, davet edilmeyen ikimiz dışarıda bekleyecektik. Fakat siz sevgiyi davet ettiniz. Bu durumda üçümüz birden gelmek zorundayız evinize.”
Ve kadının “niçin?” diye sormasını beklemeden, zenginlik ve başarı sözlerini şöyle sürdürdüler; “Çünkü sevginin olduğu her yerde, biz zenginlik ve başarı da her zaman, onun yanında oluruz.
“Ve gerçekten sevginin olduğu yerde her şey vardır.” dedim eğer düşünürsen. Ve sevgi yalnızca eşe duyulan sevgi değildir. Her şeye, her yere sevgiyle bakmaktır, sevgiyle konuşmaktır. Bu yüzden kederini yaşa gönlünce ama sevgiyle bakmayı unutma dedim. Daha iyi olacağını düşünüyorum yakında. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle kalalım hep birlikte. Her şeye herkese rağmen el ele. Yase
Günün Şiiri
Beni Güzel Hatırla
Beni güzel hatırla
Bunlar son satırlar
Farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından
Yada bir yağmur, sel oldum sokağında
Sonra toprak çekti suyu, kaybolup gittim
Belki de bir rüyaydım
Senin için..
Uyandın ve ben bittim
Beni güzel hatırla
Çünkü sevdim seni ben her şeyini
Sana sırdaş oldum dost oldum koynumda ağladın
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini
Beni üzdün kınamadım
Alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım
Beni güzel hatırla
Sayfalarca mektup bıraktım sana
Şiirler yazdım her gece
Çoğunu okutmadım
Sakladım günahını, sevabını içimde
Sessizce gittim, senden öncekiler gibi sende anlamadın.
Beni güzel hatırla
Sana unutulmaz geceler bıraktım
Sana en yorgun sabahlar
Gülüşümü gözlerimi sonra sesimi bıraktım
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka
Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye
Vedalar bıraktım duraklarda
Ne arasan bir sevdanın içinde
Fazlasıyla bıraktım ardımda
Beni güzel hatırla
Dizlerimde uyuduğunu düşün
Saçını okşadığımı üşüyen ellerini ısıttığımı
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne
Alnından öptüğüm dakikaları
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğini düşün
Şaşırtmayı severim biliyorsun
Bu da sana son sürprizim olsun
Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
Beni güzel hatırla
Gidiyorum.
Orhan Veli KANIK
Günün Fıkrası
Bir gün, adamın biri sahilde tek başına yürürken bir deniz kabuğuna tekme sallamış. Deniz kabuğu biraz yuvarlandıktan sonra bir kayaya çarparak kırılmış ve içinden kocaman bir cin çıkmış. Cin sevinçle “Yüzyıllardır bu deniz kabuğunun içindeydim. Beni buradan nasıl çıkardığını bilmiyorum ama bir istekte bulunmayı hak ettin!” demiş. Adam da “Ben kanarya adalarını çok merak ediyorum. Şimdiye kadar orayı hep dergilerde ve tv’de gördüm ama hiç gitmedim. Buradan, denizin üstünden bana bir yol yap; ben de canım sıkıldıkça arabama atlayıp oraya gidip geleyim” demiş. Cin, kendi kendine “Yahu bunun asfaltı var, direkleri var. Dünyanın da yolu, hem denizin üstünden yol yapmak da mesele, bir kere zemin sulu…” diye düşünmüş ve adama: “Ya bu biraz teferruatlı bir şey, başka bir şey isteyebilir misin? Para veya ışınlanma gibi…?” demiş. “Pekala!” demiş adam. “Şimdiye kadar 7 kere evlendim, bunun haricinde de hayatıma bir sürü kadın girdi, ama şu kadınları bir türlü anlayamadım. Bana öyle bir yetenek ver ki şu kadınları anlayabileyim” demiş. Bunun üzerine cin adama bakmış ve: “Yolu kaç şeritli istersin?” demiş…
Günün Sözü
Dikenden gül bitiren, kışı da bahara haline döndürür. Selvi’yi hür bir halde yücelten Kaderi de sevinç haline sokabilir.
Mevlana