Şimdi durup dururken bu köy sohbeti de nerden çıktı demeyin. Bundan yaklaşık kırk beş sene evvel, çocukluğumun geçtiği Belen’de yaşadığım köy hatıralarım aklıma geldi. Amcamların oturduğu ‘lov’ ile damın üstü devamlı baskı altında tutulan iki katlı toprak bir evdi. Alt kat tamamen ahırdı. Orada bir katırımız devamlı anırır dururdu. Bu evin hemen yanı başında tahtadan tek katlı bizim oturduğumuz ev vardı. O ev tek odalı yalnızca yatmak için kullandığımız bir odaydı. Tüm ev işleri, yemek, yıkanmak, aklınıza ne gelirse amcamların oturduğu evde yapılırdı.
Ahırın girişinde saç ekmeği yapılan ocağımız ve herkese açık bir banyomuz vardı. Tuvalet ise evin dışında ve çok ilkel bir yapıdaydı. Gece vakti oraya gitmek cesaret isterdi. O yıllarda elektrik keşfedilmiş ama bizim köye daha gelmemişti. Fitilli fanus gaz lambaları tek aydınlatma araçlarımızdı. Eve en büyük ihtiyacın başında, ilk önce “Gaz yağı” gelirdi. Olmazsa olmazımızdı.
Akşam güneş batmaya yakın, ortalık yere komple bir sofra serilir, bütün ev halkı bu sofra etrafına bağdaş kurarak hızla akşam yemeğini yerdi. Hızla yemek yenirken bir taraftan da yer yatakları etrafa açılmaya başlanırdı. Düşünün geniş bir alan etrafı yatak dolu. Evliler ve ailenin kök bireylerinin bulunduğu yatakların etrafı iple çevrilir. Kenarlarına çarşaflar asılırdı. Sabah ezan vakti ailenin ileri gelenleri uyanmış katıra yükleri yükleyerek, bahçenin yolunu çoktan tutmuştu.
Şu an düşünüyorum da o insanlar nasıl bir yaşam içindeymiş. Elektrik ve ona bağlı iletişim araçlarının birinden birini nasiplenmemişler. Tabiri caizse tıpkı bir hayvansal yaşamdan farkımız yoktu. Kurulmuş saat gibiydi insanlar. Akşam yat, sabah erken kalk. O yıllarda gün boyu ölümüne koştururlardı. Birde hiç unutamam çarşı fırınından getirilen somun ekmeği evde pişirilen saç ekmeğinin arasına katık eder yerdik. Toplumsal iletişimlerimiz yok denecek kadar azdı. Bir pilli radyomuz vardı, üstü tülbent ile örtülü. Onu her daim açıp dinleyemezdiniz. Amcam geldiğinde radyo açılır ve o günlerin koşulunda bir istasyondan şarkı ve TRT yayınının haberleri can kulağıyla dinlenirdi. Çok şaşardık bu ses nasıl bu kutudan çıkıyor diye.
Yirmi birinci yüzyıldayız!.. Teknoloji artık ayağımızın altında eziliyor. Üç dört adet telefonla her türlü iletişimlerin içindeyiz. İnsanlar sessiz ve sakin oturdukları yerlerde ömrünü geçirmek istiyor. Hali vakti yerinde olan insanlarımız kendilerine denize yakın yerlerde yer ediniyor.
Gel de sen şu vatandaşları bir dinle bakalım ne diyorlar..! Güleryüz Sitesi yirmi birinci yüz yıl içinde, ötesi ise ta Arsuz’a kadar hala yontma taş devrinde kıvranıp duruyor. Güzelim evler elektriksizlikten can çekişiyor. Arsuz ilçe olmuş ne yapayım ben o ilçeliği… Vatandaş evini aldığına alacağına pişman ki ne pişman! Yalnız ev alan vatandaşlar mı? O yörede yüz yıllardır oturan vatandaşlar da dertli. Onlar bir zamanlar çocukluğumun geçtiği Belan gibi yalnızlığı yaşıyorlar.
1995 yılında nasıl olduysa bir siteden ev aldım. Keşke almaz olaydım. Yaz kış elektrikler kesilir. İlgililer sabahtan akşama kadar arızalarla bir olup durur. Yazın fincanlar nemlendi arıza… Kışın fırtına ve yağmur arıza… Hayret bir şey!
Bu memleketimiz bu kadar da sahipsiz mi? Valimiz, Kaymakamımız bu işe ne der bilmiyorum?! Yoksa her şey süt liman mı? Vatandaşın hastası var, yaşlısı var öğrencisi var. Onların sorunlarına çare olunabilecek en ufak dahi yetkililerden bir kıpırdanma yok! Siyaset ballı börek! Her şey ama her şey seçim öncesi söylenenlerden ibaret! Bu keşmekeşliği ortadan kaldıracak girişimlerin hepsi geçersiz.
Peki; söyleyin bana ey yetkililer ne olacak bu işin sonu? Bunca rezilliği hakkediyor mu bu insanlarımız?!. İki gün ödenmeyen elektrik faturasının bedeli çok ağır da sıkça arızalanan elektriğin bedelini yine vatandaş mı çekmeli? Arsuz ve Dağ köyleri ile birlikte sitelerde ikamet eden vatandaşlar çaresiz ve perişan! Bağırıyorlar sesleri duyulmuyor! Allah için birileri ortaya çıksın da bu işin asıl sebebi ne diye sorsun.
Ömrümüz yokluk içinde geçti derken, şimdi varlık içerisinde yokluk çekiyoruz!.. Görülüyor mu? Duyuluyor mu? Yıllardır açıklanmayan bu denklemlerden bıktık usandık!