Değerli okurlarım, makalemin akışı içinde kaleciliğin zor bir meslek olduğu kadar, nankör olduğunun da altını çizerek söylemiştim. Bunları izah etmeye gerek yok ama dilerseniz zorluğunu, nankörlüğünü anlatayım. Nankörlüğü balla yenmez. Bu nankörlüğü muhtelif vesilelerle türlü konularda gündeme getiriyoruz ya, fakat kalecilerin maruz kaldığı nankörlüğün şekli de, rengi de, konumu da nedense bir başka.
Kaleciler bir müsabakada, ölü noktaya giden sert şutları çıkararak takımının mağlubiyetini engelliyor. Moral ve motivasyonu limitte seyreden bu kaleci rakibinin çektiği bir şutun defansına çarpmasıyla kontrpiyede kalıyor ve ağları sallanıyor. Müsabakada böyle bitiyor. Bunda ne var diyeceksiniz, hiç mi gol yiyen kaleci görmedik falan. Bunların hepsi doğru da, hiçbir delikanlı gazeteci o kalecinin yüzde yüz 8-10 gollük şutu çıkardığını söylemez. Muhtemelen yenilgi nedenini aslında başarılı olan kaleciye yüklerler.
Oysa takım arkadaşları altı pastan topu dağlara taşlara atmıştır ya da penaltıyı gole çevirememiştir. Bunlar pek gündem oluşturmaz da, kalecinin kontrpiyede kalarak yediği gol konuşulur. Hele önemli bir maç ya da bir derby ise işler daha da kötü olur.
Bir başka örnekle kaleciliğin zor bir meslek olduğunu anlatmaya çalışayım. Normal bir puan maçı ya da önemli bir müsabaka oynanıyor diyelim ki böyle maçları ekranlarda sık-sık görüyoruz ve tabiî ki çok ilginç! Bir frikik, bir köşe vuruşu ya da ceza alanında yükseklik kazanmış meşin yuvarlık kaleye doğru geliyor. Yükseklik kazanmış bu topu uzaklaştırmak isteyen takımın defansı ve de orta sahası kendi on sekizinin içinde ve aynı zamanda ortalanan o toptan yararlanmak, gole çevirmek isteyen rakibin 7-8 oyuncusu da on sekizin içinde. Yani nereden bakarsanız bakın otuz kırk çift göz topu izliyor. Bu tür pozisyonlarda kalecilerin topu bloke etme şansı çok düşüktür. En akılcı yoluyla topu yumruklayarak uzaklaştıracaktır.
Bu kadar futbolcu şarj halindeyken bilerek ya da bilmeyerek dirsek, nizami olmayan şarj ve hatta tekmeler havada uçar. Bazen kendi takım arkadaşlarından bile darbe yer. Bu işin zorluğu budur ve az bir şey de sayılmaz. İşte bu nedenlerle, topun geliş yönüne doğru kaleciler üç şekilde pozisyon almalıdırlar. Kaleci ya uzak direk dibinde, ya gol çizgisinin üç metre önünde, karambollarda da mutlaka gol çizgisinde durmalıdır. Kalecilik yapmadım ama çok iyi kaleciler tanıdım. İlkini yeni kaybettik, lig onun adına oynanıyor. Onu tanımayanlar ve futbolunu görmeyenler kayıpta.
Kalecilerin biraz da gözü kara olmalıdır, kol ve boy avantajlarını kullanırken, rakibini de biraz ürkütmelidir. Kısa boylu ve çok zayıf futbolculardan kaleci olmaz. Şu özellikler bulunmalıdır: Boyları 1.80’in üstünde ve kilosu ile boy orantılı olmalıdır. Cüsseli gözükebilir ama oldukça çevik olmalıdırlar. Kaleciler biraz da takımlarının özel sporcularıdır. Arkasında ağlardan başka bir şey yok. Mermi gibi gelen şutları güçlü kaleciler kurtarabilir. Refleks konusu kalecilerde oldukça gelişmiş olmalıdır. Bir de rakip oyuncuyla karşı karşıya kaldıklarında çalım yememeye özen göstermelidirler. Burada göz rakipte değil, topta olmalı. Daha başka şeyler de söylemek istiyorum ama yerimiz müsait değil. Kalecileri ligler bitmeden yine anlatmak istiyorum.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA