Günaydın sevgili okuyucularım, nasılsınız bu sabah? Öğretmenler gününün hemen ertesinde yani 25 Kasım’da Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vardı.
Bir bakayım dedim nerden çıkmış, hangi ihtiyaçtan doğmuş bu gün… Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü 1999 yılında kadına yönelik şiddete karşı toplumda farkındalık yaratmak amacıyla BM Genel Kurulu kararı ile ilan edilen gün.
BM Genel Kurulu 1999 yılında 25 Kasım gününü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olarak ilan etti. Bu günün 25 Kasım olarak belirlenmesinin nedeni 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’nde meydana gelen bir olaya dayanmaktadır. Ülkeyi diktatörlükle yöneten Rafael Trujillo’ya karşıtlığıyla bilinen Mirabal kardeşler adlı üç kız kardeş, Trujillo’nun: ‘Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler’ şeklinde yaptığı açıklamadan günler sonra tecavüz edilerek vahşice öldürüldüler.
Şiddet insanların kanına işlemiş. TV, Diziler şiddet üzerine, konuşmalar şiddet içerikli. Başımızı çevirdiğimiz her yerde şiddet var. Öyle yalnızca sokak ortasındaki infazlar değil şiddet içeren, o cesetlere reva görünen muamelede şiddetin en büyüklerindendir… Ayrıca kadınların problemleri ya da hakları öyle bir günde bir haftada geçiştirilecek bir şey değildir.
Konuşma, panel tabi bir nebze olsun dikkat çekme yönünden önemli olabilir ama önemli olan dikkatin her an çekiliyor olmasıdır. Ve çalışmak “hak verilmez alınır.” Ve bir şeyi almak istiyorsak çalışmamız gerekiyor. Çalışmak içinde ilk başta eğitim şart. Yüzyıllar öncesinde Kuan Tzu’nun sözünü ettiği gibi “anlık değil, sonsuzluk tohumları ekebilmek önemli olan ve sonsuzluk ancak eğitmekle olur. Bizim şu anda yaptığımız paneller, konuşmalar, etkinlikler benim görüşüme göre “anlık” çalışmalar sanki günü kurtarma gibi? Oysa sorun güne, haftaya, aylara sığmıyor gittikçede boyutları büyüyor. Ve biz her zaman aynı şeyleri yazıyoruz. Yazmak zorunda kalıyoruz.
& & & & &
Atatürk daha dünyada kadınların hakları anılmazken bile, Türk kadınına hakkını teslim etti. Ancak bizler bu hakka sahip çıktık mı? Belki önceleri bir nebze! Ama şimdilerde? Biz gereken eğitimi almış olsaydık, haklarımızın değerini bilirdik, onları korumaya alırdık ve daha çoğunu da isterdik. Ama ne yazık ki biz hala önce kendi kendimizi kemirmekle uğraşıyoruz, kendimize verdiğimiz zarar bize verilenden çok fazla bence. Ve buna ek töreler, alışkanlıklar, inançtan önce gelmeye devam ederken. Var olan hakların ayrımında olmamak, verilen haklara sahip çıkmamak? İşte daha gerilere gitmemizin nedenlerinin en başında bu geliyor bence.
Tecavüz olayları her gün rutin haberler gazete sayfalarında, tecavüzcüler dışarıda??? Tecavüze uğrayan suçlu? Namussuzlar, namus cinayetlerinde, yol ortasında infaz, altıncı kattan atma, çöp kutularında genç kız cesetleri? Ve sonuç koyu bir cehalet… Hiçbir kadına hiçbir insana yaraşmayan…
Kadınlar güçlüdür, anadır, kardeştir, sevgilidir, eştir, arkadaştır. Erkeğin tamamlayıcısıdır. Ne önde, ne de arkada olandır, yan yana el ele durandır. Ancak kadınlarımız bunun ayrımında değildir. Eğer kadınlar güçlerinin ayrımında olsalar ve gereken eğitimi alsalar. Ne töre barınırdı ne de cehalet, aile içi şiddette olmazdı. Ve insanlar, ne olurdu zayıfı ezmeselerdi? Haklarını bilmeyenlere haklarını belletselerdi. Ne olurdu insanca yaşamayı bilselerdi? Ne yazık ki! Kadınlar gününde, erkek egemen bir toplumda yaşadığımız bir gerçek hala. Sevgili peygamberimizin “Cennet annelerin ayağı altındadır” sözleri kadının yerini işaret ediyor olsa da çok yerde hala erkeğin, “boş ol” dediği anda boş olan halimizi koruyoruz!
“Keşke biz kadınlar gücümüzün ayrımında olsaydık” diyorum. Sevgiyle, saygıyla ve her zaman eşit haklarla kalın sevgili okuyucularım. Yase
& & & & &
Ve Sezai Karakoç’un Mona Roza şiiri bütün kadınlarımıza armağanım olsun. Ancak daha önce bu şiirle ilgili efsaneleri sizinle paylaşmak istiyorum.
Şiirle İlgili Efsaneler…
Şiirin satırları arasında gizem dolu olması ve çok bilinmesi arasındaki çelişki nedeniyle şiir için farklı rivayetler yürütülerek yorumlar yapılmaktadır. Bu rivayetleri inceleyelim.
Sezai Karakoç üniversitedeyken bir okul arkadaşına sevdalanır. Fakat kendisini yakışıklı bulmadığı için ona bir türlü açılamaz. Bir gün cesaretini toplayıp aşkını Muazzez Hanım’a arz eder… Fakat reddedilince çok üzülür. Okullar tatil olur. Muazzez hanım Geyve’de yazlıkta kalmaya başlar.. Sezai Karakoç’ta tam karşısındaki yazlığın bahçesinde bahçıvan olarak çalışmaya başlar.. Her gün karşılıksız sevgi duyduğu sevgilisini seyreder..Ona şiirler yazar. Mona Roza şiirinin her kıtasının baş harflerine dikkat edersek Muazzez Akkayam ismi ortaya çıkar. Gel zaman git zaman.. Okul biter ve mezuniyet töreni yapılır.
Mezuniyet törenindeyse Sezai Karakoç Mona Roza şiirini okur. Muazzez Akkaya ise tam karşısındadır. Şiiri bittikten sonra bir alkış tufanı kopar. Herkes bir daha okuması için ısrar eder. Ve tam 3 kez Sezai Karakoç bu şiiri ard arda okur. Sahneden tam ineceği sırada Muazzez Hanım koşarak yanına gelir ve ona hala teklifinin geçerli olup olmadığını sorar. Sezai Karakoç senin aşkın artık benimkine yetişemez der ve hayır cevabını verir Muazzez Hanım bayılır. Ertesi gün ise Muazzez Hanım’ın intihar ettiği duyulur. Sezai Karakoç hala evlenmemiştir.
Günün Şiiri
MONA ROZA
Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza,
ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek…
Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli oluyor bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların
Zaman ne de çabuk geçiyor
MonaSaat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları
Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki ben Mona Roza bulurum seni
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece ve güne
Altın bilezikler o kokulu ten
Mona Roza siyah güller, ak güller
Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza siyah güller, ak güller
Sezai KARAKOÇ