Cehaletin rengi karanlığı, aklın nuru ile yendiğimiz meydanların adı olan “kara tahtaların” yüzünü ağartan tebeşirlerin devri çoktan kapandı! Üzeri beyaz mika ile sırlanmış tahtaların kalemleri de çoktan keçelendi! Artık, dokunmatik bilgisayar ekranlı akıllı tahtalar var çocuklarımızın eğitiminde!
Teknolojinin; akıllara durgunluk veren bir hızla yaşamın her alanını değiştirip dönüştürmekte olduğuna, yaşamın içinden kurumuş veya tutulmuş nutkumuzla tanığız.. Teknolojiden uzak duran bireylerin veya uzak kalan toplumların, bizatihi teknolojinin hedef tahtasında olduklarına da tarihin içinden yürüttüğümüz mantığımızla tanığız..
Aklın temel işlevinin “doğru düşünme” olduğunu, düşünmenin doğruluğunun da “nutukta” (söz söylemede) açığa çıktığını, dolayısıyla “aklın muhakemesiyle” oluşan doğru düşünme tümlüğünün adına da “mantık” denildiğini biliyoruz..
Nesnelerin zihnimizdeki tasarımı olan kavramların anlamları üzerinden akıl yürütmekte ve kavramlar arasındaki ilişkiler kurgulu mantıksal muhakemelerle bir hükümde bulunmaktayız.. Bu anlamda; “Her tahtanın aklı elbette yoktur ve fakat her aklın tahtası mutlaka vardır!” cümlesini, bir hükmü muhakeme bağlamında söyleyebilir ve muhakemeyi mantıksal doğrulukla perçinleyen ‘elbette’ ve ‘mutlaka’ kesinliğinden hareketle ‘o halde’ diyerek; “Dersliklerimiz de akıl tahtalarımızın çivilerinin mantıksal muhakemelerle perçinlendiği mekânlardır!” hükmümüzü bir önceki cümlemize ekleyebiliriz..
Eğitim dünyamızda “Kara Tahta”nın, cehaletin rengine atıfla bir “sıfat;” teknoloji marifetiyle yerine geçen “Akıllı Tahta”nın ise “bilgisayar, yansıtıcı ve yazılımın” hükmü şahsiyetiyle, “zamir” anlamında (ki aklın veya aklın tahtası yerine) kullanılmakta olduğunu da şimdiki zamanların bir gerçeği bağlamında yazabiliriz..
Yaşamın içinden tanıklığımızı tarihe havale etmeden, bugünden soralım.. Gelecekteki teknolojinin hedef tahtasında çocuklarımızın olmaması için bugünden ne yapalım? Dersliklerimizi “akıllı tahtalarla” donatalım! Bilgisayarın ezberindeki bilgileri tahtaya yansıtan teknolojilerle; çocuklarımızı, teknolojinin hedef tahtası olmaktan kurtaralım! Mulitmedia özelliklerine sahip özel yazılım programına müfredatımızı yükleyelim! Yansıtma cihazıyla bilgisayardaki bilgileri tahtaya getirelim! Tahta üzerindeki görüntülerle öğrencilerimizin etkileştiklerini varsayalım! Bazı öğrencilerimizin (tahtanın soğuk mekanik yüzü nedeniyle dersten kaçma ihtimalini de hesaba katarak) kaçırdığı konulara kolaylıkla ulaşabilmesi için işlenen dersleri kaydedelim! Deneyleri, laboratuara gitmeden akıllı tahtanın sanal yüzünde interaktif olarak gerçekleştirelim! Yakın gelecekte öğrencilerin bulundukları yerlerden 3D hologram teknolojisi ile eğitim ortamına dahil olacaklarını ve öğrenmelerin tamamen sanal sınıf ortamlarından gerçekleşeceğini de söyleyip yaşamın içinden tanıklığımızı tarihe havale etmeden sorgulamaya devam edelim: Çocuklarımızı ezberci eğitimden kurtaralım, akıllarını kullansınlar, muhakeme yeteneklerini geliştirsinler derken, acaba akıllı makinelerin ezberine mi mahkûm ediyoruz? Zira insan zekâsının makinelere yüklenmesiyle yalnız bedensel yükün hafifletilmesiyle kalınmadığı, programlanmış “akıllı” makineler sayesinde, aklın temel işlevi olan eleştirmek, sorgulamak, mantık yürütmek, muhakeme etmek gibi düşünsel yükün ağırlığından da kurtarıldığı(!) ve bu otomasyonu eğitime uygulamanın öğrencilerin akıl tahtasının yok sayılması anlamına geldiği, henüz teknoloji fetişizmine düşmeyen pedagoglarca yazılıyor, çiziliyor..
Elbette, akıllı makinelerle zenginleştirilmiş öğrenme ortamları, o ortamla etkileşim ve iletişim içerisinde olan öğrencilerimizin zekalarını daha da geliştirebilir.. Elbette öğrencilerimiz; “yaşam boyu öğrenme için gerekli beceri, tutum, değer, anlayış ve bilgilerin bir kombinasyonu” olan bilişim teknolojilerini kullanma becerisini kazanarak, araştırma, sorgulama, eleştirel düşünme, problem çözme ve karar verme becerilerini daha da geliştirebilir.. Buna itiraz eden yok.. Kaldı ki yoksul öğrenme ortamlarında, etkileşim ve iletişimde zayıflık, bilgi ve beceride cılızlık, karşılaştırma ve kıyaslamada tek düzelik yaşanacağı gerçeğiyle, teknoloji zengini öğrenme ortamlarına itiraz etmenin mantığı da yok zaten.. Yok da bilgi teknolojilerini kullanma becerisini yalnızca “teknoloji okuryazarlığı” olarak algılayıp; çocuklarımızla karşılıklı etkileşim ve iletişimde bulunmadan, tahtası akıllı da olsa derslikler içerisinde tutup, tek yönlü, programlanmış akıllı makinelerin ezberindeki bilgilerin tartışmasız aktarımını yaparak ortamla etkileştiklerini varsayıp, aklın temel işlevi olan muhakeme yeteneklerini geliştirdiğimizi zannetmenin bir mantığı var mı?
Var diyorsak soralım: Kaç dersliğimizin akıllı tahtası eksik?
Selam ve saygılar…