Sanat Yazısı
Değerli okurlarım, iki önemli kavram ve birbirine taban tabana zıt. Boyun eğmek, güçlünün karşısında ya da bir gücün karşısında gerçekleşir. Diyelim ki bulunduğunuz şehir “Fay” hattı üzerinde, zamanı belli olmasa bile deprem olma ihtimali oldukça fazla. Ya başka şehre yerleşeceksiniz ya da imkânsızlıklar nedeniyle o güce boyun eğip kaderinize razı olacaksınız.
Varlık gibi yokluk da, çokluk gibi azlık da, sağlık ve hastalık da, yani iyisiyle kötüsüyle her şey insanlar içindir. Üzüntüler, zorluklar, endişe verici olaylar ve de ölüm…
İlahi gücün isteği doğrultusunda insanların başına gelen olaylar doğal olarak etkili olacaktır. Zarar ziyan, üzüntüler boyun boyut kazanmış olsa bile, anında telafi etme lüksümüz de yoksa “Kabullenmek” yani ‘bu da geçer’ demek zorundayız.
Zor günlerde, üzücü olayların tavan yaptığı dönemlerde, sorunları alt alta yazıp toplamayın. Korkunç bir rakam ortaya çıkar ve altından kalkamazsınız. Sorunların en kolayından başlayıp yukarı doğru çıkmakta yarar var. Göreceksiniz zor olanları bile kolaylaşacaktır.
Şu yalancı dünyaya imtihan için gönderilmişiz, imtihan soruları da yok. Günümüzde imtihan soruları çalınıyor ama yaradan sorudan öte kullarına yol göstermiş ve buyuruyor ki; “Temiz kalpli olun, kul hakkı yemeyin, insanlara saygılı olun ve ayrıştırmayın. Böyle yaparsanız küçük günahlarınızı görmezden gelir, sizi şerefli bir makama koyarız…”
İnsanlara bir emanet verilmiştir ve o emaneti belli bir süre korumak ve kollamak zorundayız. İnsanlar da bunu kabullenerek dünyaya gelmiştir. İsterseniz kabullenmeyin. Burada kabullenmek değil, boyun eğmek vardır. Boyun eğdiğimiz ilahi güçtür, Cenabı Allah’tır.
Bunları söylerken, kabullenmek, ‘bu da geçer’ demek, kul olmamızın vecibelerindendir. Zaten buna kimsenin itirazı olamaz. Buna boyun eğmek de diyebiliriz.
Ancak duyumlarımız arasında ve de sık sık duyuyoruz. Filo haline gelen gemicikler, uçaklar, parselizasyon olayları “Man” falan…
Kabullenmek ve boyun eğmekle ilgisi yok. Yüce Allah bu suçu işleyenlerin cezasını muhtemelen Türk milletine bırakmıştır. Bu bir tahmindir.
Gelişinize ben karar vermedim… Gidişiniz muhteşem olacaktır…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Erkek Ölümlü, Ya Kadınlar…
Değerli Okurlarım, mevsim itibariyle havalarımız iyi. Yağış yok, soğuk arada bir özleniyor ama kazaklar, kalın giysiler akıldan geçen şeyler değil. Çevremde sessizlik hakim ve hafiften esinti var.
Böyle bir ortamda ne yazmam gerektiğini düşünürken, insanlar yine gündem oluşturdu. Sosyal insanlar ya da olmayanlar…
Yani, kadın erkek ilişkilerinde mutluluğun nerelerde saklı olduğu, bu işin tadı-tuzu, tarafların özverisi, sadakati, hayata bakış açıları, tarafların günlük yaşamlarında neler hissettikleri, eğer varsa sevgi ve saygılarının derecesi falan. Böyle şeyler aklıma geldi ya, bunların hepsini yanıtlamam zaten mümkün değil. Konuyu ilginç hale getirecek yaklaşımlarımız olacak tabii…
Tarafsız bir gözlemci olarak bazı konulara değinmek istiyorum… Şöyle düşünelim… Doğa yaşlılıkta erkeğin tarafını tutuyor diyelim. Bu ifademiz genel olarak doğru. Peki ya gençlikte… Gençken kimin yanında doğa…
Çok meraklı olmak, kuşkuları ön planda bulundurmak, kendini karizmatik sanmak, her şeyi bilirim havalarına girmek, bunları dilediğimiz kadar uzatabiliriz ama roman yazmıyoruz.
Bu saydıklarımın hemen hepsi kadınlarımızda mevcut… Bunları yazarken bir atasözümüz geldi. Beğendiğim ve doğruluğuna inandığım bir ifade; “Eğer mutluysan cennet evindedir…”
Bu atasözümüzü kadın-erkek hepimiz tasdik ederiz de, bu güzelliği yaşayabilen kaç erkek vardır çevremizde. Ya da öyle birileri var mıdır?
“Karın varsa yarın var demektir. Seni her gün sokar…”
Bir yerde kulak misafiri oldum. Adam o kadar dertli ki, konuşmalarını, şikayetlerini ben bile işittim. Üzülsem mi, sevinsem mi, karar veremedim. O zavallı aynen şunları söyledi…
Annemi görmeye gitsem kıyameti koparır, bir futbol maçı izlesem, mutfakta sabah sesimden geçilmez. Misafir geldiğinde tetikteyimdir, mutlaka ulema kesilecektir. Bir duble rakı içmeye kalksam, namazda bile homurdanır…
Daha çok şeyler söyledi ama burada yazmam gerekmiyor. Anlatmak istediğim o zavallıyı tanıyıp, şikayetlerini duyduktan sonra halime şükrettim inanın. Benim hiçbir şeyime karışan olmaz da ondan.
Yine de bir hatırlatma yapmadan geçemeyeceğim… Genel olarak erkeklerin daha erken terk-i dünya ettikleri söyleniyor. Doğru ya da yanlış… Doğrusu evin çatısı yıkılıyor ve o çatı bir daha inşa edilemez ve erkeğine rahat vermeyen o kadınların durumu yürekler acısıdır. Üzülmenin, dizlerini dövmenin, günah çıkarmanın esbab-ı harbiyyesi olamaz. Akıttıkları gözyaşı da yüzlerini kirletir.
O nedenle, arı gibi sokacağınıza kadife gibi olun. Ne kaybedersiniz? Bu söylediklerim parasız nasihattir, uygulayanlar kazanır. Dostça sözdür.
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Aşk Tesadüfleri Sever!
Aşk tesadüfleri sever der bazı şairler. Doğruluğunu onlara sormak lazım… Tesadüf desek bile, onunda aynı şeyi sevmesi tezat değildir. Nereden geldiğini bilmediğiniz bir yaz akşamı rüzgarıdır aşk.
Adını koyamazsınız, meltem midir, lodos mudur, karayel midir? Sadece saçlarınızı okşamasına izin verirsiniz yavaşça, aheste aheste. Ama sürekli devam edemez ki aynı rüzgar. Aynı ısı, aynı yön, güneş hızla değil usulca batmaktayken siz kendinizi onun kollarına bırakmış kim olduğunuzu unutmuşken, o fark ettirmeden hemen değişecektir.
Saçlarla oynandıkça gevşer insan, mahmurlaşır, uykudan önceki rahatlama hali gelir. İşte tam öytle gevşetir, sizi savunmasızlaştırır. Aniden yakalar, kendine alıştırır, esinti bittiğinde her şey normale döner diye beklerseniz yanılırsınız.
Bittiğinde ya da gittiğinde öksüz çocuk gibi olursunuz, evi kül olmuş insanlara dönersiniz. Üşürsünüz, donarsınız ve güneş batmıştır artık, her taraf gecedir sizin için.
Ona vefasız davranmayın, alay etmeyin. Sonunuz hiç de iyi olmaz…
Günün Sözü
Huzurlu Olanlar Mutlu mu Dersiniz?
Öcal’dan İnciler
Mutlu Olabilmek Sabır İşidir!