Merhum Cevdet Uygun, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler mezunu çekirdekten yetişme sıkı bir gazeteciydi. Yaklaşık 40 yıl önceki yerel basının oldukça zor şartlarında çile çeken gazetecilerden biri de Cevdet Uygun’dur. Gazeteci Cevdet Uygun’un kaleme aldığı ve ilk baskısı Aralık 2009’da yapılan “Bir de bizden… Bir gazetecinin anıları” adlı kitabında bir birinden ilginç anılar mevcut. Bu anılardan biri de, kitabın 23 ve 26. Sayfaları arasında “Bir Kaymakam” başlığıyla yer almış.
İskenderun’un 18. Kaymakamı…
Gerçekleşen hadise İskenderun’un 18. Kaymakamı Rifat Özpar’la ilgili. Kaymakam Rifat Özpar İskenderun’da 21.10.1977-16.06.1978 tarihlerinde görev yaptığı için vuku bulan olayda, doğal olarak bu tarih dilimi içinde cereyan etmiş. Hadise gerçekten ilginç…
Dönemin İskenderun Kaymakamı Rifat Özpar, ilçenin, bölgenin, Çukurova’nın ve hatta Akdeniz’in en ünlü kabadayılarından biri olan Ceyhanlı Orhan Yorgancı’yı gözünü kırpmadan silahla vuruyor. Kabadayı hem elinden hem de ayağından yaralanıyor. Olayı haber alan Cevdet Uygun, yaralı kabadayının ağzından olayı dinlemek üzere Özel İbrahim İnal Hastanesi’ne gidiyor. Gazeteci Cevdet uygun hadiseyi kitabında tüm ayrıntılarıyla anlatmış ama ben özetlemek zorundayım.
Kabadayı Orhan Yorgancı, o dönem Sahil Köşk’ün sahibesi Neşe Hanımla dost hayatı yaşıyor. Neşe Hanım polis tarafından gözaltına alınınca, Orhan Yorgancı buna fena içerleniyor ve kitaba konu olan hadise bundan sonra patlak veriyor.
Kabadayı, Elinden ve Ayağından Vurulmuştu
Cevdet Uygun kitabında hadiseyi özetle şöyle anlatıyor;
… Ben Orhan Yorgancı’nın yattığı odaya girdim. Yorgancı bir elinden ve bir ayağından vurulmuştu, askıda tutulmuştu eli ve ayağı. Kendisine ‘geçmiş olsun’ dedim ve konuya hemen girdim ‘seni kim vurdu?’ diye. Cevap kısa ve netti ‘Beni Kaymakam vurdu!’ Yani dedim Organ Yorgancı’ya ‘şimdi sen ciddi-ciddi İskenderun Kaymakamı’nın seni vurduğunu iddia ediyorsun? Cevabı yine kısaydı. ‘Evet!’ Kaymakam İskenderun’a geleli daha bir hafta olmamış, ben gazeteci olarak daha onu tanımıyorum, bu nasıl hikâye anlayamamıştım. Olayın nasıl olduğunu anlamam gerekiyordu, anlattılar:
Tam İsabet…
Yüzbaşı Veli Küçük bir jandarma mangasıyla beraber rutin kontrollere çıkacakmış. Kaymakam’a bir emri olup olmadığını sorunca Kaymakam da ona ‘Ben de sizinle geleyim, hiç olmazsa yöreyi de yavaş-yavaş öğrenirim’ demiş. Beraber yola çıkmışlar. Arsuz’a doğru tam Soğukoluk yol ayrımını geçmişler, Diba’ya doğru geliyorlarmış, aniden önlerine bir taksi fırlamış ve ani bir frenle önlerinde durmuş. Yani, resmen yol kesme. Hem de jandarmanın resmi aracının önüne çıkma, içinde komutan var, görülmemiş bir cüret bir kabadayı için..
Öndeki arabadan bir-iki kişi inmiş, biri Orhan Yorgancı. Bu arada Yüzbaşı ile Kaymakam da araçtan inmişler, Yorgancı tehditler savurup bağırmaya başlayınca, Kaymakam saniye tereddüt etmeksizin ‘Sen devletin yolunu kesmeye nasıl cüret edersin?’ diyerek tabancasını çekmiş ve iki el ateş etmiş. Tam isabet. Biri elden, biri de ayaktan…
Mülkiyeli Ağabeyinim
O yıllarda yalnız Özgür’ü çıkarmıyorum. Cumhuriyet Gazetesi’nin de temsilcisiyim ama daha da önemlisi her gazetede Tercüman dahil nazım geçiyor. Haber harika ‘Kaymakam kabadayıyı vurdu’ desem, Allah, herkes balıklama atlar bu habere ki haklılar, haber bomba… Bu arada Kaymakam polis kökenli ama Mülkiye çıkışlı olduğunu da öğreniyorum. Zaten kararsızım, iyice pekişiyor kanaatim. Bu haberi kullanamam! Ve kullanmıyorum. Şu satırları yazarken bile haklı olduğuma inanıyorum. Aradan iki üç gün geçiyor, akşam 17 suları.. Telefon çalıyor, açıyorum, otoriter bir ses, ‘Sen Özgür’ün sahibi misin?’ diye soruyor. ‘Evet, buyurun’ diyorum. ‘Çabuk makamıma gel!’ diye buyuruyor. Anlıyorum ama anlamazlığa vuruyorum, ‘Siz kimsiniz’ oluyor benim sorum. Yanıt ‘Mülkiyeli bir ağabeyin, İskenderun Kaymakamı..’
Neden Yazmamdın?
Seri adımlarla Kaymakamlığa ulaşıyorum. Bir tek koruma polisi var ve beni hemen makama alıyor. Kaymakam hemen elini uzatıyor ve kendini tanıtıyor, bana oturmamı işaret ediyor. ‘Senin hakkında çok şeyler duydum. Mülkiyeliymişsin, solcuymuşsun, eskiden bir-iki halt da karıştırmışsın’ diyor, demiyor soruyu patlatıyor: ‘Haber bir tek sende vardı. Neden yazmadın?’ Yanıtlıyorum: Kaymakam-kabadayı kıyaslamasının değil yapılmasını, düşünülemeyeceğini; ayrıca Mülkiyelik damarımın da kabardığını falan söylüyorum, gülümsüyor, ‘Devletine sahip insanlardan da bu beklenirdi zaten!’ diyor. Devletle pek aramın olmadığını söyleyince de kahkaha patlatıyor.
Yıllarca süren dostluğumuzda bana çok şeyler öğreten, beni aydınlatan, bana bir ağabey hatta bir baba gibi sahip çıkan bu dürüst, bu namuslu, bu cesur, bu yiğit, kendisini gerçekten ülkesine adamış bu değerli insanı unutmadım, unutmayacağım. O bir kaymakamdı! Adı Rifat Özpar’dı. Nur içinde yatsın…
Ders Çıkartılacak Noktalar Var
Evet, Cevdet abi aynen bunları yazmış. Hadise her yönüyle ilginç ve içinden ders çıkartılacak yığınla nokta var. Bu nedenle bu anıyı siz okurlarımla paylaşmak istedim. Sadece bu anı değil. Kitaptaki her bir anı en az bu anı kadar ilginç. Dolayısıyla Gazeteci Cevdet Uygun’un bu kitabıyla, bundan sonra çıkabilecek olan tüm kitaplarını mutlaka okuyun derim. Bu arada ben de merhum Rifat Özpar’ı rahmetle anıyorum. Kabadayı Orhan Yorgancı’nın ise bir yeraltı hesaplaşması sırasında çıkan çatışmada hasımlarınca vurulduğunu ve hayata gözlerini yumduğunu hatırlıyorum. Ona da Allah’tan rahmet diliyorum…
Ve yine 9 Nisan 2016 tarihinde kaybettiğimiz gazeteci ağabeyim Cevdet Uygun’a da, bir kere daha Allah’tan rahmet diliyorum. Ruhu şad olsun.
Hayattamı şu an bilmiyorum.
Tokat Turhal da jan. Eri olarak askerlik yaparken Kaymakam Bey Rifat ÖZPAR’ı tanıdım.
Birgūn evrak götūrmūştūm.
Yanında öksūrūverince bana bir baba şevkati ile başını kaldırıp sen hastasın oğlum,
doktor size bakmıyormu diye sordu ve zile basıp korumasına doktoru cağırdı
Sen çocuklara bakmıyormusun diyerek sitem etmişti. Rifatbey adamdı adam gibi.
Hayattaysa uzun sağlıklı yıllar vefat ettiyse ışıklar içinde uyusun.
Saygılar.