Daha önceki yazılarımızda İskenderun sahillerinin, İskenderun-Arsuz yolu bahane edilerek, kayalarla kapatıldığını ve vatandaşların denizle ilgisinin kesildiğini anlatmıştık. İskenderun Halkı, İskenderun sahilinin her tarafında denize girebilirken, şimdi denize uzaktan bakmakta ve ancak sahile döşenmiş kayaların üzerine çıkarak denize ulaşabilmektedir.
Bu kayaların neyi koruduğunu da anlamak mümkün değil. Çünkü bu kayalar henüz deniz kenarına yığılıp bir set meydana getirilmeden önce de İskenderun şehri denizle yan yana yaşıyordu. Arada sadece güzel bir kumsal vardı. İnsanların rahatça denize girebildiği güzel bir kumsal…
Bugünkü yazımızda da aynı konuyu anlatmak istiyorum. Dağlardan sökülüp koparılan kayaların kıyılarımızı mahvetmeleri bir yana, İskenderun Körfezi ile bütünleşmiş, adeta İskenderun Körfezi’nin yaslandığı, şiirlere konu olmuş güzelim “Amanos Dağları” da büyük bir tehlike içinde. Bir tarafı deniz ve bir tarafı da dağ olan şirin ve güzel İskenderun’umuzda kıyılarımızı kaybettik ve şimdi de dağlarımızı kaybediyoruz. Açılan taş ocaklarında, patlatılan dinamitlerle dağlarımız delik deşik edilmekte ve tabiat katledilmektedir.
İskenderun-Arsuz karayolu yapımı ise yer-yer meydana gelen çökmeler sebebiyle devamlı onarım görmekte ve kıyı ile yol arasına kayalardan oluşan bir set yapılmaktadır. Bu set tıpkı “Çin Seddi” gibi kilometrelerce uzayıp gitmektedir. Ayrıca yolun yenilenmesi sebebiyle İskenderun-Arsuz karayolu eskiye göre 1-2 metre yükselmiştir.
Bu arada kıyılarda 100 metreye kadar “inşaat yapma yasağı” delik deşik olmuş durumda. Biliyorsunuz deniz kıyısından karaya doğru 100 metre uzunluğunda yatay alan, kıyı şeridi olarak kabul edilmiş ve bu alana inşaat ve yapılaşma yasa ile yasaklanmıştır. Ancak bazı açıkgözler bu yasağı delmekte ve denize sıfır alanlarda çok katlı binalar yapmaktadırlar. Ekseriya seçim arifesinde olan bu kaçak yapılaşma, siyasi partiler tarafından da görmezden gelinmekte ve 76 milyon insanımızın hakkı olan kıyılarımız birkaç ahlaksıza ve sözüm ona uyanık geçinen haramilere peşkeş çekilmektedir. Vatandaşın bu haksızlığın giderilmesi için yaptığı bütün başvurular cevapsız kalmakta, kanun tanımayan güruh bildiğini okumaya devam etmektedir.
Her zaman kendimize örnek aldığımız Avrupa’nın her hangi bir ülkesinde böyle bir olayın yaşanması mümkün mü? Elbette ki hayır!.. Hukukun olduğu, adaletin olduğu hiçbir ülkede “Devletin Malı Deniz” zihniyetine yer verilmez.
Kıyılarımız, ormanlarımız, derelerimiz, dağlarımız talan edilmekte ve dönüşümü olmayacak şekilde elimizden çıkmaktadır. Bu felaketin sorumlusu AKP hükümetidir. Çünkü hiçbir şekilde kural tanımıyorlar, şikâyet dinlemiyorlar ve bildiklerini okuyorlar.
Türkiye tabiatı hiçbir dönemde bu kadar katledilmedi. Güneş ve Rüzgar Enerjileri gibi çevre dostu enerjilere yatırım yapmak yerine, Türkiye’nin en güzel vadilerindeki derelere “HES” (Hidroelektrik Santralı) yaparak tabiatı tahrip etmek, kömürle çalışan termik santraller yaparak hava kirliliğine yol açmak bunların başlıcalarıdır…
Türkiye, kıyılarına sahip çıkan, tabiatını koruyan ve yandaşların zengin olmasını değil, ülkenin zengin olmasını isteyen bir hükümet istiyor. Bunun için de tek çare, Türk Halkının aklını kullanıp ülkesine sahip çıkmasından geçer. “Akıl için yol birdir..!”