Dün, 23 Temmuzdu.. “Milli hudutlar içinde vatan bir bütündür. Onun çeşitli kısımları birbirinden ayrılamaz. Kuvayı Milliye’yi amil ve milli iradeyi hâkim kılmak esastır. Manda ve himaye asla kabul edilemez” kararlarının alındığı Erzurum Kongresi’nin 98. yıldönümüydü..
Dün, 23 Temmuzdu.. Hatay’ın manda ve himayeden kurtuluş, yerelden ulusala tarihe tanıklık eden Gazetemiz İskenderun’un kuruluş günüydü..
Bugün, 24 Temmuz; Emperyalizmi yenerek kazandığımız tarihi zafere, dünya uluslarını tanık ettiğimiz Lozan Antlaşması’nın 94. yıldönümü.. Bugün, 24 Temmuz.. Sansürün kaldırılışının 109.yıldönümü ve Gazeteciler Bayramı..
Dünün verilerini toplayıp bugünün grafiğini çizerek yarını yorumlamak sosyologların işi.. Ya gazetecilerin? Gazeteci tarih mi yapar, tarihi mi yazar yoksa tarihe tanıklık mı eder?
Bilge gazeteci İlhan Selçuk, bir makalesine, “Gazete tarihin ilk müsveddesidir” cümlesiyle başlıyor ve “Biz Babıali’de kendi içimizde moral değerlerimizi savunamazsak bu gidişle ‘tarihin müsveddesi’ değil, ‘müsveddenin tarihi’ olacağa benzeriz” yargısıyla bitiriyordu..
Selçuk’un, ‘müsveddenin tarihi’ olarak nitelediği gazetecilik anlayışını, Selda, ‘yaz gazeteci yaz’ şarkısında dile getiriyordu.. Söz konusu şarkı, “Şehirde ojeli parmakları yazma, bir de bizim köyde nasırlaşmış elleri yaz’ diye başlıyor ve devam ediyordu.. “Bankada parası olan kulları yazma, Şehirden asfalt geçen yolları yazma, Şöhretten bunalmış dilleri yazma, Kendi bahçendeki gülleri yazma..”
Olaylara ve o olaylar içindeki insanlara yaptığı tanıklığını, “Olaylar Ve İnsanlar” başlıklı gazete sütununda paylaşan Hasan Pulur, “Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur” diyordu.. Bu bağlamda düşünüldüğünde, mesela doğar doğmaz ağlayan bebe, çevresindekilere haberi veriyor dolayısıyla gazetecilik yapıyordu.. Bu anlamda gazeteci, haberi ilk ağızdan, bildiren veya yazan kimse oluyordu.. Ki bu, kimi müsvedde aydınların yaptığı gibi “ikinci el düşünce tacirliği” benzeri internet üzerinden kopyala yapıştır değil, olayın yerinden, haberin kaynağından ‘ilk elden’ haberin müsveddesini çıkartmak demek oluyordu..
Gazetelerin, ifade hak ve özgürlüğünü kamuya en açık bir şekilde yansıtan araçlar olduğu malumdu.. Her hak ve özgürlük, beraberinde sorumluluğu da getirmekteydi.. İfade hak ve özgürlüğünü, yasal hukukun öngördüğü nitelikler çerçevesinde kullanan gazetecilerin sorumluluk anlamıyla duyumsadıkları ilke ve değerleri de vardı.. Temel ilke; milli ve yerli kamu yararıydı.. Bu ilke ahlaki değerler ve hümanizm anlayışını da içeriyordu.. Çünkü gazeteler ‘kamuoyu’ oluşturmakta ve biçimlendirmekteydi.. Dolayısıyla gazeteler; yasama, yargı ve yürütmeyle birlikte ve fakat onlardan bağımsız dördüncü kuvveti oluşturmaktaydı..
Özetle gazeteler, “haberler” üzerinden “bilgi” sahibi olmamıza aracılık ediyordu.. Araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu; “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz!” diyordu.. Bilgi, gündelik dilde haberli olmayı içerse de, bilmek için akıl yürütmek gerekiyordu.. Ki bu da haberi sorgulayıcı bir akılla yeniden okuyarak yorumlamak demek oluyordu..
İbni Haldun, “Olayları anlatmak yerine düşünmek gerekir. Bu da ancak, tarihsel olaylar yerine tarihsel nedenleri koymakla mümkün olur!” diyordu.. “Tarihçilerin yanılma nedenlerini” ise şöyle sıralıyordu: “1.Bir düşünceye aşırı bağlılık tarihçiyi yanıltır, tarihçi tarafsız olmalıdır. 2.Bir haberi anlatana inanmak tarihçiyi yanıltır, haberi anlatanın doğruluğunu değil haberin doğruluğunu kanıtlamak gerekir. 3.Olayların nedenlerini araştırmamak tarihçiyi yanıltır, olayları sanılara göre değil, gerçek nedenlerine göre değerlendirmelidir. 4.Olayın doğruluğu kuruntusuna kapılmak tarihçiyi yanıltır, Tarihçi kendi kuruntularından kurtulabilmelidir. 5.Olayları, o olayları doğuran durumlarla karşılaştırmasını bilmemek tarihçiyi yanıltır. Doğrulamak, olayları durumlarla karşılaştırmak demektir. 6.Devlet büyüklerine yaranmak kaygısı tarihçiyi yanıltır. Bu kaygı, kötüyü güzel gösterme çabasını doğurur. Tarihçinin işi, tarihi güzelleştirmek değil, olduğu gibi anlatmaktır.” (Düşünce Tarihi, s.167, Hançerlioğlu)
Ben, tarihçilerin yanılma nedenlerinin, ‘gazeteciler’ için de geçerli olduğunu düşünüyorum.. Başlangıçta yazdığım söz konusu günlerin dünden yarına tarihsel anlamlarını öğrencilerine anlatma yolunun henüz başındayken, emperyalizmin taşeronları tarafından Şehit edilen Necmettin Yılmaz öğretmenin haberini bu yazıya ekliyor, İskenderun Gazetesinin 71. yaşını, Lozan Antlaşması’nın 94. yıldönümünün birleştirilmiş tümlüğünde kutluyorum..
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com