Enver Gökçe, “Dost” başlıklı şiirinde; “Sizlere selam olsun / Hürriyeti yazan eller, dizen eller! / Sizlere selam olsun makineler / Entertipler, rotatifler, bobinler!” dizeleriyle selamlar basın yayın dünyasını..
Dünün verilerini toplayıp bugünün fotoğrafını çekerek, yarına dair toplumsal yaşamın “değişen” yüzüne yorumlarla ayna tutmak toplum bilimcilerin işiydi.. Gazetecilerin işi de benzerdi.. Mesela, günlük çıkan gazetelerde bugünün fotoğrafı bağlamında dünün haberleriyle birlikte yarına dair yorumlar yer almaktaydı..
Her sabah, aynaya bakarak yıkamaktaydık yüzümüzü.. Aynalar, ‘doğruyu’ söyleyen dostumuzdu bizim.. Gazeteler, yasal hukukun öngördüğü nitelikler çerçevesinde haberleri topluma çarpıtmadan yansıtan aynalardı bu anlamda.. Bununla birlikte kendimizi dev veya cüce gibi gördüğümüz içbükey veya dışbükey aynalardan çarpık ve komik görüntüler de yansımıyor değildi elbette.. Bu anlamla gerçeği doğru yansıtan aynalara güvenebiliriz kendimize çeki düzen vermek için..
İskenderun Gazetesi’nin yazıhanesine hemen her gelişimde, Rızkullah Bey’i, Gutenberg matbaasında, beline sardığı mavi işçi önlüğüyle ve mistik bir meslek aşkıyla çalışırken bulurum.. Sahibi olduğu gazetesinin köşesinde yazdığı düşünceleri kanıtlayan bu fotoğraftan hareketle bir defasında ben; “bir gün bunu yazarım” dediğimde, o; “bak hocam” demiş ve yazıhanenin duvarındaki “haber kutsal, yorum hürdür” yazısının yanındaki tarihi eski bir fotoğrafı göstermişti.. Rızkullah Bey, o tarihi eski fotoğrafta da yine Gutenberg matbaasında çalışmaktaydı..
“Haber kutsal, yorum hürdür!” yazısının asılı olduğu ve yan tarafında gazetelerin basım işlerinin yapıldığı mekanlara, eski zamanlarda yazıhane denirdi.. Yazıhane denilen mekanda bir masa, birkaç sandalye, bir telefon bulunurdu.. Gazetenin sahibi (ki genellikle yazı işleri müdürü de o olurdu) bol susamlı simitten bir parça kopartır, ince belli bardağıyla çayını yudumlardı.. Zamanla birlikte mekanlarda değişti.. Yazıhaneler, yazı işleri müdürüne kaldı, gazete sahipleri üst katlardaki idarehanelere taşındı.. Şimdi artık ne “yazıhaneler” ne de “idarehaneler” kaldı! Gazeteler gelişen teknolojiyle birlikte “yaldızlı plazalara” taşınıp adını da “medyaya” dönüştürdü..
Gazeteler de tabi ki zaman ve mekanla etkileşerek değişip dönüşecekti.. Ve fakat tüm fiziki gelişmeye karşın muhafaza edilmesi gereken metafizik bir öz kalmalıydı.. O öz, eski zamanlarda gazetelerin yazıhane duvarlarındaki “haber kutsal, yorum hürdür!” yazısı olmalıydı.. Ah fakat, haberleri ve yorumları “reklam” endeksli olan medya, tüm gazetecilik duvarlarını yıktı, “haber kutsal, yorum hürdür” çerçeveli ilke de tuzla buz oldu.
İlhan Selçuk, bir makalesine, “Gazete tarihin ilk müsveddesidir” cümlesiyle başlamış ve “Biz Babıali’de kendi içimizde moral değerlerimizi savunamazsak bu gidişle ‘tarihin müsveddesi’ değil, ‘müsveddenin tarihi’ olacağa benzeriz” yargısıyla bitirmişti.. Müsvedde, yazı taslağı, karalama olarak tanımlanmaktaydı.. Karalama, mecazen kötülemek, iftira etmek anlamında da kullanılmaktaydı..
Gazeteler, “haberler” üzerinden “bilgi” sahibi olmamıza aracılık ediyordu.. Uğur Mumcu; “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz!” diyordu.. Bilgi, gündelik dilde haberli olmayı içerse de, bilmek için akıl yürütmek gerekiyordu.. Ki bu da haberi sorgulayıcı bir akılla yeniden okuyarak yorumlamak demek oluyordu..
İbni Haldun, “Olayları anlatmak yerine düşünmek gerekir. Bu da ancak, tarihsel olaylar yerine tarihsel nedenleri koymakla mümkün olur!” diyordu.. “Tarihçilerin yanılma nedenlerini” ise şöyle sıralıyordu: “1.Bir düşünceye aşırı bağlılık tarihçiyi yanıltır, tarihçi tarafsız olmalıdır. 2.Bir haberi anlatana inanmak tarihçiyi yanıltır, haberi anlatanın doğruluğunu değil haberin doğruluğunu kanıtlamak gerekir. 3.Olayların nedenlerini araştırmamak tarihçiyi yanıltır, olayları sanılara göre değil, gerçek nedenlerine göre değerlendirmelidir. 4.Olayın doğruluğu kuruntusuna kapılmak tarihçiyi yanıltır, Tarihçi kendi kuruntularından kurtulabilmelidir. 5.Olayları, o olayları doğuran durumlarla karşılaştırmasını bilmemek tarihçiyi yanıltır. Doğrulamak, olayları durumlarla karşılaştırmak demektir. 6.Devlet büyüklerine yaranmak kaygısı tarihçiyi yanıltır. Bu kaygı, kötüyü güzel gösterme çabasını doğurur. Tarihçinin işi, tarihi güzelleştirmek değil, olduğu gibi anlatmaktır.” (Düşünce Tarihi, s.167, Hançerlioğlu)
Ben, tarihçilerin yanılma nedenlerinin, ‘gazeteciler’ için de geçerli olduğunu düşünüyor, turuncu sıcaklığın tuz kokulu mavilikleriyle selamlayarak kutluyorum, 23 Temmuz tarihiyle sırlı, şehrimizin aynası gazetemizin 74. yaşını..
Kutluyorum Dost gazeteci Rızkullah Terbiyeli ve Yazı İşleri Müdürümüz İlyas Bey’in şahsında “İSKENDERUN’u yazan elleri, dizen elleri!”
Selam ve saygılar… ozdemirgurcan23@gmail.com