“Tarihimizi, Bilmezsek, Bugün Bölgemizin Önemini de Bilemeyiz”
İskenderun Demir Çelik Çalışanları ve Emeklileri Derneği (İSÇEİD) Başkanı Nurullah Er, yaklaşık üç yıldır üzerinde çalıştığı kitabı ‘Amanosların Çığlığı’nı dernek binasında tanıttı.
Dernek üyelerinin katıldığı tanıtım toplantısında, ‘Amanosların Çığlığı’ adlı romanının üç yıl gibi bir sürede oluştuğunu anlattı. Kitabında bölgenin tarihini anlattığını ancak bir tarih kitabı olmadığını ifade eden Er, tarihi bilgilerin yanı sıra kurgulardan oluştuğu için roman olarak değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.
Romanların daha ilgiyle okunduğunu o nedenle klasik bir tarih kitabı gibi yazmadığını belirten Er; “Bu kitabı yazmak kolay olmadı, uzun bir süreçti. Tarihi bir kitap ama kurgu katarak roman olarak yazmak istedim. Çünkü zaten okumayan bir toplumuz. Türk toplumu olarak tarihiyle çok övünen ama tarihini çok bilmeyen bir toplumuz çünkü okumuyoruz. Okuyup bilsek, yaşadığımız sıkıntılarla daha rahat baş edebiliriz.
Tarihte yapılmış hataları öğrensek, bugün aynı hataları yapmayız. Okumayan insan tarihini bilmez. Okumayan bir toplumuz dedim ya hele de klasik tarih kitapları çok tercih edilmiyor. Örneğin bir Halide edip Adıvar’ın ‘Burun Kahpeye’ adlı romanı, Nazım Hikmet’in ‘Kurtuluş Savaşı’ şiirini pek çok insan bilir. Şiir ve roman okumayı daha çok seviyor insanlar. Tarihi edebi bir dille yazmak insanlara daha çok hitap ediyor. Ben Hatay’ın tarihini yazdım edebi bir dille. Hatay’ın tarihi ile ilgili edebi bir eserin olmamasını bir eksiklik olarak düşündüm ve bu kitabı yazdım. Okuyucuların takdirine sunuyorum” diye konuştu.
Kitabı hakkında bilgiler aktaran Er, kitabın 479 sayfa ve üç bölümden oluştuğunu aktararak; “Birinci bölümde Birinci Dünya Savaşı sonunda Anadolu’nun işgali ve Ermeni ayaklanmaların sonucunda bölgede yaşanan acılar, Türk ve Ermenilerin yaşadıkları dramı elimden geldiğince dile getirmeye çalıştım. İkinci bölümde İskenderun’un işgali var. İşgal, 1918’in aralık ayında başlar. Kara Mehmet’in Dörtyol’dan attığı ilk kurşunla başlar. Milli mücadelenin ilk kurşunu burada atılmış. Burada yaşayan farklı kültürlerin bu savaşlarda ki yerini anlatmaya çalıştım. Tarihimizi, yaşanılanları bilmezsek, bugün bölgemizin önemini de bilemeyiz” diye konuştu.
Kitabının arka kapağında kitabını kısaca özetleyen Nurullah Er, şu ifadeleri kullandı; “Günlerdir Sancak bölgesinde bekleşen Fransız aileleri tedirgindiler. Bir an önce dönmek istiyorlardı Fransa’ya. Giderlerken askerlik yapan evlatlarının da gelmelerinden yanaydılar. ‘Mustafa Kemal sınıra 30 bin asker yığmış, daha önceki savaşta dağdaki çetelerle baş edemeyen askerimiz kocaman orduyla nasıl başa çıkabilir ki? Tekrar savaş başlarsa bu askerlerin hiç biri sağ çıkamaz, tümü kırılırlar’ korkusunu taşıyorlardı.
Bir gün topluca garnizon komutanına ziyarete çıktılar. Kalabalıktılar. Çoğunluğu askerlerin annelerinden olan kadınlardı. Neredeyse tümü konuşmak istiyordu. Konuşurlarken Türk köylerinde gördükleri misafirperverliği ve ilgiyi anlatıyorlardı. ‘Bunlardan düşman olmaz, bunlarla savaşılmaz’ diye konuşuyorlardı. Konuşmaların sonunda resmi görevli sosyolog uzunca bölgenin tarihsel yapısını, ekonomik ve sosyal boyutunu anlattıktan sonra ‘Komutanım burada her şey aşure tadında, gökkuşağı rengindedir. Gelin bunların ağzının tadını bozan semayı karartan biz olmayalım’ dedi.” (Haber: Helga TERBİYELİ)