İnsan

0
57

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu sabah dünya kadar iş vardı bendenizi bekleyen.  Bu işlerin hepside kafamla ilgiliydi. Ve hala öyle halletmem gereken  işler ve başarılı olmam gereken konular vardı. Ancak hiç hesapta olmayan olaylara tanık etmek varmış kaderde ve insan bu düşündüğünü düşündüğü zamanda gerçekleştiremiyor bazen ve bu durumdayım yazımda yetişmedi ve güzel iki öykü sayfama konuk oldu beğeneceğinizi umarak. Sağlık ve sevgiyle kalalım her zaman hep birlikte el ele. Yase

& & & & &

İnsan ve Dünya

Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra Pazar sabahı kalktığında bütün haftanın yorgunluğunu çıkarmak için eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını düşündü.

Tam bunları düşünürken oğlu koşarak geldi ve sinemaya ne zaman gideceklerini sordu. Baba oğluna söz vermişti bu hafta sonu sinemaya götürecekti ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu. Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna eğer bu haritayı düzeltebilirsen seni sinemaya götüreceğim dedi sonra düşündü: “-Ohh be kurtuldum en iyi coğrafya profesörünü bile getirsen bu haritayı akşama kadar düzeltemez.”

Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi ve “baba haritayı düzelttim,artık sinemaya gidebiliriz ” dedi.

Adam önce inanamadı ve görmek istedi. Gördüğünde de hala hayretler içindeydi ve bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk şu cevabı verdi: “Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti.”

& & & & &

Kurdele

New York’ta yaşayan bir öğretmen, Lise son sınıfındaki öğrencilerinin ‘diğer insanlardan farklı özelliklerini’ vurgulayarak onurlandırmaya karar vermiştir. California Del Mar’dan Helice Bridges tarafından geliştirilmiş süreci kullanarak, her bir öğrencisini teker teker tahtaya kaldırdı. İlk önce öğrencilere sınıf ve kendisi için ne kadar özel olduklarını belirtti. Sonra her birine üzerinde altın harflerle “Siz çok önemlisiniz” yazılı birer mavi kurdele verdi. Daha sonra kabul görmenin toplum üzerinde ne gibi etkileri olacağını anlayabilmek amacıyla sınıfına bir proje yaptırmaya karar verdi. Her bir öğrencisine üçer tane daha kurdele verip, onlardan bu töreni gerçek dünyada devam ettirmelerini istedi. Öğrenciler, daha sonra sonuçları takip edecek, kimin kimi onurlandırdığını tespit edecek ve bir hafta boyunca sınıfa bilgi vereceklerdi. Çocuklardan biri, gelecekteki kariyer çalışmaları için kendisine yardımcı olan yakınlarındaki bir şirketin üst düzey görevlisini onurlandırmış, adamın yakasına mavi kurdeleyi iliştirmişti. Ardından, iki tane daha kurdele vermiş ve; “Sınıfça bu konuda bir projemiz var. Sizden onurlandırmanız için birini bulmanızı istiyoruz. Onurlandırdığınız insanlara ekstra kurdele de verin. Böylece onlarda bu projenin devam etmesi için başkalarını bulabilirler. Daha sonra, lütfen bana ne olduğu konusunda bilgi verin” diye rica etti.

O gün üst yönetici, suratsız biri olarak bilinen patronunun yanına gitmeye karar verdi. Patronun odasına girdi ve onun ‘iş dünyasında bir deha olduğundan ötürü’ onu takdir edip örnek aldığını söyledi. Bu mavi kurdeleyi yakasına takması için izin verip vermeyeceğini sordu? Şaşkına dönen patron; “Tabi ki” şeklinde cevap verdi. Yönetici de mavi kurdeleyi, patronun tam kalbinin üstüne, ceketine iliştirdi. Ekstra kurdeleyi verirken de; “Bana bir iyilik yapar mısınız? Siz de bu kurdeleyi onurlandırmak istediğiniz birine verir misiniz? Bunu bana veren çocuk, okulda bir proje yaptıklarını söyledi. Bu kabul görme töreninin devam etmesi gerekiyormuş. Böylece ‘bunun, insanları nasıl etkilediğini belirleyeceklermiş…’” dedi…

O gece patron evine geldiğinde, on dört yaşındaki oğlunun yanına oturdu. “Bugün inanılmaz bir şey oldu” dedi. “Ofisteydim. Üst düzey yöneticilerimden biri içeri geldi, bana hayran olduğunu söyleyip, ‘iş dünyasında bu kadar başarılı olduğum için’ göğsüme bu kurdeleyi iliştirdi… Bir hayal etmeğe çalış… Benim bir dahi olduğumu düşünüyor… ‘Siz çok önemlisiniz’ yazılı bu kurdeleyi tam göğsümün üstüne taktı. Bana ekstra bir kurdele verdi ve onurlandıracak başka birini bulmamı istedi. Arabayla eve gelirken, bu mavi kurdeleyle kimi onurlandırabileceğimi düşündüm ve aklıma sen geldin… Ben ‘seni’ onurlandırmak istiyorum. Günlerim aşırı yorucu geçiyor. Eve gelince sana pek ilgi gösteremiyorum. Bazen derslerden aldığın notları beğenmeyince veya odanı toparlamayınca sana bağırıp çağırıyorum… Oysa bu gece bir şekilde buraya oturup, sana benim için ne kadar farklı ve özel olduğunu söylemek istedim. Annen gibi sen de benim hayatımdaki en önemli insansın. Sen mükemmel bir çocuksun. Seni seviyorum” diye devam etti… Şaşkına dönen çocuk şimdi ağlamaya başlamıştı… Bütün vücudu titriyordu… Başını kaldırdı, gözleri yaş içinde olarak babasına baktı ve; “Yarın intihar edecektim” baba, dedi… “Baba, ben senin… Çünkü ben senin… Beni hiç sevmediğini… Beni hiç önemsemediğini düşünüyordum… Ama artık her şey çok farklı. Sen baba, şu an… oğlunun hayatını kurtardın!…”

Sizin de sevginizi duymak, hissetmek isteyen insanların var olduğunu sakın unutmayın…

Şubat Güneşi

“Başa döndük ayrımında mısın?” dedi Ahmet soluk soluğa, hayaletlerin dans etiği merdivenlerden çıkarken… “Evet dün akşamdı  değil mi? Yoksa asrılar öncesi miydi?” dedi Zeynep gülerek. “Asırlar öncesiydi sanırım!” “Üşüyor musun?” Evet üşüyordu ama “hayır daha değil ancak birazdan üşüyeceğim galiba!” dedi.

“Üşüyorsun işte korkma söyle  bende üşüyorum.” “Ne olacak ki azıcık üşürsek, ne  kadar mutlu olduk ama değmez mi üşümeye?” “Bakalım yalnız üşümekle mi ödeyeceğiz  iki dakikalık  mutluğun diyetini?”

“Ahmet aşk olsun ama yalnız iki dakika mı? Bizi bir hafta idare eder  bu mutluluk, birde  düşün ki her anımsadığımızda mutlu olacağız!”

Ahmet aniden durup Zeynep e baktı. “Ne bakıyorsun dedi kız. Senin bir anı kutun yok mu?” “Ne kutusu ne?” “Anı, anı, yaşadığın mutlu anları sakladığın, gerektiğinde kapağını açıp onları dışarı çıkarabildiğin ve onlarla yeniden hayata tutunduğun anları topladığın bir kutucuk?” “Vardır  tabi olmaz mı… Herkesin bir kutusu vardır.”

“Peki kötü anları ne yapacağız? Onları da bir kutuya mı hapsedeceğiz?” “Hayır onları hemen silip atmamız gerekir.” “O kadar kolay mı bu?” “Tabi ki değil.  Ancak olanaksızda değil. Kendini onlara karşı güçlendirirsen ve onların yerine daha iyilerini koyarsan unutulmaz belki ama etiklerini kesinlikle kaybederler.”

Kapının önüne geldiklerinde hala konuşuyorlardı. Ahmet kapıyı açtı ama hemen içeri girmedi. “Geldik küçük sahip” dedi. “Konuşmaya sonra devam ederiz Bakalım kötü anları ne yapmalıyız sizin bin yıllık deneylerinizden yola çıkarak.” “Pis ne alay ediyorsun” diye Zeynep hala Ahmet’in elinde olan elini hızla çekti.

Ahmet gülerek “Asla sahiple alay etmek yazmaz bizim kitapta” diyerek kızı itti. “Hadi   çıkar şu üstendekileri.” “Ben sana gösteririm” diyerek  Zeynep yağmurluğu ve botları çıkardı çoraplarını da, saçlarındaki suyu sıkarak süzdü. Sonra içeri girdi. Ahmet’te aynı şeyi yaptı. İkisi de mumların ışığında sanki gündüzmüş gibi hareket ediyorlardı. Bunu ilk fark eden Ahmet oldu.

“Dikkat ettin mi gözlerimiz alıştı bu titrek buğulu aydınlığa.” “Evet” dedi Zeynep “Ben zaten alışkınım karanlıkta hareket etmeye üstelik şimdi on tane mum var her tarafta yani karanlık değil ki?” “Bin yıllık yaşamın boyunca karanlıklardaydın ruhlarla birlikte değil mi sahip?” Zeynep katıla, katıla gülüyordu sonunda “Ben banyoya gidiyorum” dedi.

“Tamam havlular banyo dolabında bulursun değil mi? Ama sen zaten biliyorsun?” Zeynep yeniden gülmeye başladı “pis ne olacak” diye bağırdı yeniden. Ama suyu açınca onu kötü bir sürpriz bekliyordu. Su sıcak değildi. Bir an düşündü  sonra hemen duşu açıp altına girdi. Ilık su üzerinden buz gibi soğuyarak iniyordu ama aldırmadı. Saçını başını nerdeyse yola yola yıkadı  sonrada hemen kalın havlulara sarıldı. Dişleri birbirine çarpıyordu ama hiç oralı olmadı.

Ahmet’te diğer banyoda aynı şeyleri yaşıyordu suyu açıp soğuk aktığını görünce hemen dışarı fırladı “Zeynep su soğuk” diye bağırdı ama Zeynep banyonun kapısında havlulara sarınmış duruyordu bile. Sanki bir şey olmamış gibi. “Her tarafı da çok kötü kirlettik annen gelinceye kadar temizlemeliyiz” dedi.

Ahmet öylece kıza bakıyordu. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. “Soğuk suyla mı duş aldın bu havada?” “Zaten bizde soğuktuk!” Arkası Yarın

Günün Sözü

Kendinizi boş, çaresiz ve yararsız hissediyorsanız kötü… Bu demek oluyor ki, tez elden despot bir yönetimi başınıza efendi olarak getireceksiniz. Akıllı despot bunu bildiği için köleleri arasında yararsızlık ve çaresizlik hissini pekiştirmeye çalışır.

Frank Herbert

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here