İnce Bir Sızı Yüreğimde

0
69

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bu cadı korona hanım hayatımızın altını üstüne getirdi. En temel ihtiyacımız olan dostlukları, sevgileri, sımsıcak kucaklaşmayı, bir birimize sarılıp doya-doya gülmeyi, ağlamayı ertelemek zorunda kaldık, onun yüzünden ve zaman bunu affetmedi kayıp gitti ellerimizin arasından. Pişmanlıklar, içimizi kavuran acılar kaldı geriye; sevdiklerimiz bir-bir kaydı gitti elimizden kimseye dur diyemedik, yanında, yakınında olamadık, elini tutamadık, derdimizi paylaşamadık… Gözyaşlarımız birbirine karışmadı.

Oysa ne kadar iyiydik ya! Ne kadar zamandan yana güvendeydik, biz olmadan akıp gitmez sanırdık. Arada bir yan yana gelip, kitaplardan, sanattan, edebiyattan, siyasetten, havadan, sudan konuşurken. Ne kadar kaygısızdık, gülümsememiz azıcık utangaç, hep sürecek sanırdık. Son zamanlarda hiç görüşmesek de yazılarımızla ortak paydalarda buluşur, konuşmadan görüşmeden anlaşırdık. Özel bir şey vardı aramızda, kardeşlikten, büyük arkadaşlıktan çok dostluktan öte? İlyas ve Helga gibi. Nasıl bir şey bu bende anlamıyorum? Şimdi yalnızca incecik, zarif, nahif bir sızı var yüreğimde, kafamın ta içinde, ağrı değil, sancı değil, ağırlık değil, sıkıntı değil ama işte sızı; nahif, zarif, ince!

Ah keşke bunları söylemek zorunda bırakmasaydın bizi be sevgili Gürcan arkadaşım. Seninle aynı zamanda buluşmuştuk, sonradan ailemiz olacak İskenderun Gazetesinde! Yazılarına hayrandım sık-sık bunu konuşurduk. “Yazı türümüz ayrı ama içeriği aynı” derdin gönlümü almak istercesine. Oysa kütüphane gibiydin. Arkadaşım demekten onur duyduğum özel insan.

Hastalığında “dualarınıza ihtiyacım var…” demiştin, dualarımız gece gündüz seninleydi. Ama hastalık amansızdı, oburdu ve beslenmek için acımasızca saldırıyordu…

Direniyordu, derdine rağmen hep sevgi doluydu! Atölyemi dolduran minik öğrencilerine resimleri anlatırken ne kadar mutluyduk, sevgili can arkadaşım Gürcan beyle. Hep birlikte başlamıştık yazmaya, sonradan ailemiz olacak İskenderun Gazetesinde!

& & & & &

Hangisini İyi Beslersem

Yaşlı Kızılderili reisi kulübesinin önünde torunuyla oturmuş az ötede birbiriyle boğuşup duran iki köpeği izliyordu. Köpeklerden biri beyaz biri siyahtı ve on iki yaşındaki çocuk kendini bildi bileli o köpekler dedesinin kulübesi önünde boğuşup duruyorlardı. Dedesinin sürekli göz önünde tuttuğu, yanından ayırmadığı iki iri köpekti bunlar. Çocuk kulübeyi korumak için biri yeterli gözükürken niye ötekinin de olduğu, hem niye renklerinin ille de siyah ve beyaz olduğunu anlamak istiyordu artık.O merakla sordu dedesine.Yaşlı reis, bilgece bir gülümsemeyle torununun sırtını sıvazladı.

“Onlar, dedi, benim için iki simgedir evlat”

“Neyin simgesi?” diye sordu çocuk.

“İyilik ile kötülüğün simgesi. Aynen şu gördüğün köpekler gibi, iyilik ve kötülük içimizde sürekli mücadele eder durur. Onları seyrettikçe ben hep bunu düşünürüm. Onun için yanımda tutarım onları.”

Çocuk sözün burasında, mücadele varsa, kazananı da olmalı diye düşündü ve her çocuğa bitmeyen sorulara bir yenisini ekledi: “Peki sence hangisi kazanır bu mücadeleyi?”

Bilge reis, derin bir gülümsemeyle baktı torununa: “Hangisi mi evlat? Ben hangisini daha iyi beslersem o!”

& & & & &

Atina’da önemli bir tartışma yapılırken kürsüye Demostenes çıkar, ancak dinleyiciler sürekli kendi aralarında konuşmakta, filozofu dinlememektedir. Demostenes, “Bir hikâye anlatıp ineceğim” der ve anlatmaya başlar: “Uzun zaman önceydi, bir delikanlı Atina’dan Megara’ya gitmek için bir eşek kiralamıştı. Eşeğini kiraya veren adamın da Megara’da işi vardı, beraber yola düştüler. Konuşa konuşa giderlerken öğle sıcağı bastırdı, biraz dinlenmek ve öğle yemeği yemek için bir su başına çöktüler. Ama ortalıkta hiç gölgelik yoktu ve eşeğin sahibi yemeğini alıp eşeğinin gölgesine sığındı. Eşeği kiralayan genç buna içerledi, ‘Sen çekil gölgede ben oturacağım’ dedi. Beriki itiraz etti: ‘Ben oturacağım, çünkü eşek benim.’ Delikanlı Ama ben eşeği kiraladım’ deyince, eşeğin sahibinden ‘Ben sana eşeği kiraladım gölgesini değil’ cevabını aldı ve aralarında kavga çıktı.”

Hikâyenin tam burasında Demostenes kürsüden iner yürümeye başlar. Dinleyiciler, “Sonunda ne oldu, sonunu anlat” diye bağrışmaya başlayınca Demostenes kürsüye döner: “Sizin için çok önemli bir konuda bir şeyler anlatmaya çalıştım, dinlemediniz. Şimdi ise eşeğin gölgesini merak ediyorsunuz. Ne fikrimi söyleyeceğim ne de eşeğin gölgesine ne olduğunu…”

Kürsüden iner, yürür gider.

& & & & &

Atina halkı, yöneticilerinden fena halde şikâyetçiydi ama onları nasıl göndereceklerini bir türlü bilemiyorlardı. Tartışmaların sonunda somut bir fikir çıkmıyordu. Bir gün Antisthenes kürsüye çıktı: “Atinalılar size bir teklifim var: Hemen bir kararname çıkarıp bütün eşeklerin at olduğunu ilan edin. Bundan sonra da eşeklere eşek demeyin, hep at deyin.”

Biri sorar: “Peki bunun bize ne faydası var?”

Antisthenes cevap verir: “Ne demek ne faydası var? Yeni yönetici konusunda anlaşamadığınıza göre, çözüm bulunana kadar eşekler tarafından yönetilmek utancından kurtulmuş oluruz.”

Günün Şiiri

Bir Büyük Karamsar Üzerine Düş

Bir düş gördüm:
opera binası karşısında Badanacı*
tam patlatacakken o büyük söylevini,
birden bir patates belirdi, kocaman,
orta boy bir tepedn iri,
ve bekleşen kalabalığın karşısına çıkıp
başladı o da söylev vermeye.
Ben, dedi alçak sesle,
sizi uyarmaya geldim.
Biliyorum, patatesten başka bir şey değilim,
küçümen, önemsiz bir kişi,
pek öyle yüzüne bakılmaz cinsinden,
tarih kitapları anmaz adımı,
tepedekilere hele hiçbir etkim yok.
Büyük şeyler olunca söz konusu,
yani şan, şeref, namus falan filan,
gerekir benim kenarda kalmam.
Çünkü asalete hiç uygun düşmezmiş
beni şan ve şerefle bir tutmak.
Ama gene de yaptım ben bana düşeni.
Yardım ettim insanların bu gözyaşı vadisinde
yaşamlarını sürdürmelerine.
Şimdi, benimle şuradaki adam arasında
bir seçim yapma vakti geldi.
Haydi, ya o ya ben!
Onu seçerseniz yitirirsiniz beni.
Ama ille de ben gereksem size,
onu burdan siktir etmelisiniz.
Onun için, bana kalırsa,
daha fazla vakit kaybetmeyin dinleyerek onu,
çünküz az sonra yakapaça o atacak beni burdan.
Ona karşı ayaklanırsanız öleceğinizi söylese bile
unutmayın şunu sakın:
bensiz de ölürsünüz çocuklarınızla birlikte

İşte patates böyle konuştu
Ve badanacı böğürürken operada,
ve hoparlörler ilettikçe bu böğürtüleri halka,
o yavaş yavaş,
sanki ne dediğini göstermek istermiş gibi,
tüm halkın görebileceği tuhaf bir gösteriye başladı,
Badanacının ağzından çıkan her sözcükle
içine çekile çekile,
küçücük oldu,
biçimsiz, bumburuşuk.

Bertolt BRECHT

Günün Sözü

Sık ve çok gülmek; zeki insanların saygısını ve çocukların sevgisini şefkatini kazanmak; dürüst eleştirilerin takdirine layık olmak ve yanlış arkadaşların ihanetlerine katlanabilmek; güzelliği takdir edebilmek, başkalarındaki “en iyiyi bulabilmek”; sağlıktır…
Ralph Waldo Emerson

Haksızlığa sapıp bütün insanların senin peşinden gelmeleri yerine, adaletli davranıp tek başına kalman iyidir.
Gandhi

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here