Krallık, Diktatörlük, Aşiret, Kabile veya Hanedanlık… İtaatkârlık düzeniyle yönetilen devletler… ‘Demokrasiden’ nasibini alamamış talihsiz ülkeler… Demokrasi kervanının yolu buralara düşmüyor. Buralarda demokrasinin, ‘özgürlük ve eşitlik’ kokan o güzel havasını solumak, adını bile anmak yasaktır. Demokrasi rüzgârının hiç esmediği, temeli bozuk gecekondu, göçebe ve çadır devletleri…
Demokrasiye hava ve su gibi muhtaç olan toplumlar, “umutsuz, çaresiz ve karamsar” bir tablo ile karşı karşıya. Kabile devletlerinin yurttaşlarının yüzde doksanı fakirlik düzeyinde, kaynağı yüzde onluk bir avuç azınlık yiyor.
Yoksulu bol, demokrasisi fakir ülkeler topluluğu…
1940’lı yılların başlarından itibaren petrolün önem kazanmasıyla birlikte, ‘petrol zengini’ kabile devletleri, ‘sömürgeci’ devletlerin kıskacında ve ineği sağar gibi sağılıyorlar. Ülkeyi yönetenler, hanedanlıklarını koruma karşılığında düpedüz “haraç” veriyorlar.
Aslında bu düzen, kabile devletlerinin fıtratında vardır. Yağmacı devletlerin kuklasıdırlar. Kendilerini yasakçılıkla koruyorlar. Saltanatlarını baskı ve sindirme yoluyla devam ettirmek isteyen yönetimler, egemen devletlere petrolü “altın tepsiyle” sunmaktan geri kalmıyorlar.
Varlık içinde yokluk çeken ülke halkları, demokrasinin “sihirli değneğinden” yararlanamıyor, çağdaş olmaktan uzak “kör, sağır ve dilsiz” olmaya mahkûm ediliyorlar. Katı disiplin zihniyetiyle kendi gölgesinden korkan bir halk, kendi vatanlarında “mülteci” durumuna düşmektedir.
Kabile veya aşiretler, tapulu malları gibi ülke topraklarına el koymuş, vatandaşlarını sömürürken, kendi haklarına “astığı astık, kestiği kestik” dayatmalarıyla hükmedenler, himayeleri altına girdikleri devletlerin karşısında “iki büklüm, el pençe divan” durmaktan da geri kalmıyorlar.
Yolsuzluk ve hırsızlıktan dolayı devleti soyan onlarca prens, gözaltına alınarak beş yıldızlı otel odalarında rehin tutulmuş. Çaldıkları milyarlarca doları iade etme koşuluyla “serbest” bırakılıyorlar…
Hani şerait kanunları geçerliydi? Hani hırsızın eli kesilir cezalandırılırdı?
Paranın hatırına her şeye göz yumuluyor. Ama hırsızlık yapan sıradan vatandaşın gözünün yaşına bakılmadan, eli kesiliyor, zindanlara atılıyor.
Çelişkilerle dolu çifte standart uygulamaları… Şeriat kanunlarının hepsi palavra!
Kabilecilik saltanatının, eninde sonunda, bir daha geriye dönmemek üzere tarihin derinliklerine gömülmesi kaçınılmazdır. Peki, ne zaman? “Petrol biter, saltanat uçup gider…” işte o zaman kabile devletlerini yönetenlerin de yüzüne kimse bakmaz.