Sanat Yazısı
Değerli okurlarım, İslam Âlemi’nin dini bayramlarından birisidir, ‘Kurban’ Bayramı! Sesiz gelişi kimseyi yanıltmasın, bu bayram faziletlerle doludur. Bu bayramda, kurbanlık bir koçtan aldığım ilhamla ve duygularımı da ilave ederek sizlere seslenmek istiyorum.
Hoş geldin Bayram!
Soğuk bir geceyi “dün” yapıp, kendini gömerken; öksüz bir çocuğun başını okşadığımızda duyduğumuz hazzı, bir yudum demli çayın dudağımı yakıp içimi ısıttığı gibi… Hoş geldin!
Kurbanlık koçların bıçağa terk ederken kendilerini ve terk edişlerin, kavuşmalar olduğunu hatırlatarak; içimizi yakışı gibi… Hoş geldin!
Hoş geldin Bayram!
İnsanlara, adam olmalarını hatırlatırken, dünya yalancıdır derken; korkmuş kuş sürülerinin havalanışı ve kurbanlık koçun son haykırışı gibi Hoş geldin!
Sonu olan âlemde sonsuzluğa gark ederken kendini; bir tas çorba, bir hırkanın saadetiyle, ıssız dağ başlarındaki loş odasında “Yaradan”ı arayan gözü yaşlı bir dervişin yalvararak, avuç açtığı gibi… Hoş geldin!
Hoş geldin Bayram!
Gücün fendi yendiği vahşi ormanlarda her canlı kendini güçlü sansa da; bakışlarıyla bile çevreyi sessizliğe boğan, simge haline gelmiş bir aslanın kükreyişi gibi… Hoş geldin!
Hoş geldin Bayram!
Bir bebeğin yüzünü gül bahçesine çeviren ilk gülüşleri; çocuğunun yürüdüğünü gören ananın babanın sevinç çığlığı gibi… Hoş geldin!
Hoş geldin Bayram!
Bitmez tükenmez, uçsuz bucaksız yolları dürüp koydun heybene ve tıklattın kapımızı; o ermişlerin yüzü hürmetine, gelişler kadar, yaptığımız dualar kadar… Hoş geldin!
Hoş geldin Bayram!
Tek sayfalık ama ciltler dolusu kitaplar gibi okunmaya sunarken kendini… Karlar arasından yükselip, doğaya meydan okuyan o muhteşem kardelen asaletiyle… Hoş geldin!
Sayısını unuttuğum ve anılarla dolu, mutlu ya da mutsuz kurban bayramları yaşadım hamdolsun. Son on beş yıldır özellikle bu bayramda yeğenlerimi, çocuklarımı ve kardeşlerimi başıma toplayıp beraber oluyorum. Ne olur ne olmaz diye! Çünkü seneye bayramları gören canlar sevinsin. Bu güzel duygularla, çalışma arkadaşlarımın ve okurlarımın bayramlarını kutlar, nice mutlu günler dilerim…
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Gönül Köşemden
Çağrıların En Büyüğü
Değerli okurlarım, güzel bir koçtu, bağlıydı ve el arabası içindeydi yanımdan geçti gitti. Bana öyle güzel baktı ki… O bakışı sizlere anlatabilmem mümkün değil. Korku, endişe yok! Sanki sitem doluydu o bakışlar… Kurban edileceğini biliyordu Allah yoluna. Yine de bana öyle bana öyle baktı. Kendime engel olamadım, yoluna çıktım, durdu araba. İçimden sıcak bir şeyler aktı adı olmayan.
Hava çok soğuktu, iğneler saplanıyordu sanki dört yanımdan ve yapraklarından soyulmuş kavaklar inliyordu Ankara’nın acımasız ayazını yiyince…
Kurbanlık koç! Çaresizliğin değil, teslim oluşun en büyük asaleti vardı gözlerinde. Yanında ki cellâdına bakmıyordu bile. Sabah namazından çıkmış ve bu bayram namazı için vakit öldürüyordum. Sırtım sağlamdı ama soğuk yine de etkiliyordu. Ve de çağrıların en büyüğünü yaşıyordum.
Yanına gittim, dokundum ona, ilk defa karşılaşsak da; okşadım eski bir hatıra gibi… Alnında dolaştı elim, burnunun üstünde, sonra çenesinin altında… Sonra iki elimle avuçladım yüzünü ve öptüm, yumuşacıktı. Ağzının kıyısında ki ince kılların üstünden…
Sürücüyü fark ettim, kıpırdadı yürümek için, araba ilerledi. Hava çok soğuktu ve rüzgar bildiği havayı çalıyordu ıslıklarıyla…
Durdum orada. Zemin arıyordu sanki, Ben batıyordum ıslak toprağa. Çağrıların en büyüğü vardı bakışlarında. Çağrıldı ve gitti! Son anı için gelmemi istiyordu sanki… “Gel” diyordu… “En azından beni yolcu et!” Gittim! Çaresizliğin değil, teslim oluşun en büyüğü vardı gözlerinde. Dokunamadım bir daha, okşayamadım da ve de öpemedim. Sevdim sadece gözlerimle…
Onun bakışlarında en büyük çağrı vardı. Ne yapacağımı, nereye gideceğimi şaşırdım. Siz hiç ağaçların özellikle kavakların soğuk rüzgarda üşüdükçe nasıl işlediğini işittiniz mi? Nasıl ağladığını? Feryatlarını uzun-uzun…
Kavaklar ağlıyordu ve rüzgarın buzdan seken iğneleri saplanıyordu her yanıma. Çağırıyordu bakışları! Bakışlarında çağrıların en büyüğü vardı, beni en azından yolcu et diyordu. Kan “içimde” aktı. Kavaklar ağlıyordu…
Yarım asır önceki bir anımdı bu. Daha sonraki yıllarda hiç mi kurban kesmedin sanki. Çok, hem de pek çok. O bakışlardan neden bu kadar etkilenebildiğimi hala anlamış değilim. Bayramınızı en iyi dileklerimle kutlarım. Nice güzel, mutlu günlere!
Mutlu olun, mutlu kalın… SAYGILARIMLA
Günün Nabzı
Selam Vermek
Dünyaya ne için gelmişsek gelmiş olalım. İster yaşamak, ister mutlu olmak, isterse imtihan için. N’olursa olsun bir kere gelmiş bulunduk. Onun için, dostlar arasında “selamı-sabahı” keserek bu süreci zorlaştırmayalım. Çözüm var, biter mi hiç! Tanıdıklarımız veya arkadaşlarımızla karşılaştığımızda, selam vermeyi ihmal etmeyelim. Selam çok anlamlı bir yaklaşımdır. Onunla dost olduğumuzu, bir sorun bulunmadığını falan beyan ediyorsunuz.
Selam beklemek hiç gerekmez. Selam veren kayıp da değildir. Dostluğun devamı ve pekişmesi için selamlaşmak şarttır. Bazıları hacıyım, hocayım diye selam vermez, selam beklerler. Zararı yok siz onlara da selam verin. Selam bedavadır, satın alınmaz. Selam vermek, nohuttan ve kömürden daha faydalı ve kalıcıdır. Benden söylemesi…
Günün Sözü
Gösteriş İçin Kurban Kesilmez
Öcal’dan İnciler
Kestiğin Kurbanda Fakiri Unutma!