Hikâye Günü Olsun Bugün

0
88

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Bugün “Hikâye Günü” olsun diyerek, iki güzel hikâye var dağarcığımızda sizlerle paylaşmak istediğim… Sevgiyle ve sağlıkla kalın Yase

Sihirli Keman

Çok eskiden, genç bir kadın, kocasını ve küçük yaştaki oğlunu terk ederek ortalıktan kaybolmuş, bir daha da ortalıkta görünmemişti. Kocası bir müddet sonra yeniden evlenmiş, çocuk da üvey anne eline düşmüştü. Vakti gelince çocuk okula başladı. Ama derslerinde hiç başarı göstermiyordu. Yaşıtları arasında en başarısızı o idi. Çocuk derslerini başaramadıkça baba ve üvey annesi tarafından aşağılanıyor, ara sıra da tartaklanıyordu. Çocuk böyle aşağılandıkça daha başarısız oluyor, başarısız oldukça da aşağılanıyordu. Bu durumda işin içinden çıkması mümkün değildi. Adı bir defa “aptal”a çıkmıştı.

Sonuçta beklenen oldu. Baba çocuğu okuldan aldı, bir ustanın yanına çırak olarak verdi. Fakat çocuk bu çıraklığında da bir varlık gösteremedi. Eli hiçbir ise yakışmıyordu. Sakarlığı, kırıp dökücülüğü çok göze batıyordu. Ailesi tarafından olduğu kadar çevresi tarafından da itilip kakılıyordu.

İşte bu haldeki çocuğa; bir gün, yıllar önce kendisini ortada bırakıp kaçan annesinden bir mektup geldi beraberinde bir paketle. Anne, mektubunda; oğlunu çok özlediğini, hiçbir zaman aklından çıkarmadığını, kaderin kendisini öyle davranmaya ittiğini yazıyor ve bir çeşit özür diliyordu. Gönderdiği paketin içinden de bir keman çıkmıştı. Çocuk gerek mektup gerekse keman için çok sevinmişti. Annesi tarafından unutulmamış olması onu son derece mutlu etmişti.

Bu başarısız çocuk, kısa zamanda kemanı çalmayı öğrendi. Hatta o kadar güzel keman çalmaya başladı ki herkes şaşırıp kaldı. Bu derece kabiliyetsiz, eli bir ise yakışmayan çocuk nasıl böylesine ustaca keman çalabilirdi? Başta, babası ve üvey annesi olmak üzere, hemen herkes gelen kemanın sihirli olduğuna inanmaya başladı. Başka türlüsü akıllarına sığmıyordu. Çocuk da giderek keman çalmada daha da ustalaşıyor, adeta kemanı konuşturuyordu. Hemen herkeste bu işin nasıl olduğunu, gizemini araştırıp öğrenme hevesi uyandı.

Yakındaki bir kentte yaşayan bir bilgeye, çocuğun öyküsünü anlatıp, onun nasıl da bilinen yeteneksizliğine rağmen kusursuz keman çalabildiğini, kemanda bir sır olup olmadığını sordular. Yaşlı bilge şu açıklamada bulundu: “Kemanda sandığınız gibi bir sır yoktur. Çocuk da sanıldığı gibi doğuştan kabiliyetsiz değildir. Ama başlangıçta annesi tarafından unutulduğunu sanarak okulda ve iş yaşamında bir varlık gösterememiştir. Unutulmak çok kötü bir şeydir. Bütün kabiliyetleri körletir. Ama neden sonra çocuk annesi tarafından unutulmadığını, sevildiğini öğrenince içinde var olan kabiliyetler yeşermiştir. Sizin üzerine bunca yorumlar, yakıştırmalar yaptığınız olay bu kadar basittir.”

& & & & &

Sen Uyurken

Sevgili çocuğum, seni uyurken seyretmek, nefes alışını duymak için sessizce odana girdim. Gözlerin kapalı, huzur içindesin. Sarı buklelerin melek yüzünü çerçeveliyor.

Bir kaç dakika önce çalışma odamda çalışırken birdenbire içimin sıkıldığını fark ettim. Dikkatimi işime veremedim ve bu yüzden sessizce seninle konuşmak üzere odana geldim. Bu sabah, yavaş giyindiğin için sabırsızlanıp, sana söylendim. Yemek fişini kaybettiğin için seni azarladım ve kahvaltı ederken gömleğine süt döktüğün için sana sert sert baktım.

“Yine mi?” dedim, içimi çekerek ve başımı kızgınlıkla iki yana salladım. Sense bana bakıp, tatlı tatlı gülümsedim ve bana “Hoşça kal, anneciğim!” dedin.

Öğleden sonra, sen odanda oynayıp, yatağına dizdiğin oyuncaklarına bağıra çağıra şarkı söylerken, ben telefon konuşmalarımı yapıyordum. Sana sessiz olmanı işaret ettim, sonra yine bir saat kadar telefonda konuştum. Daha sonra bir asker gibi sana emir verdim, “Oyalanıp durma, çabuk ödevini yap!” Bana “Peki, anneciğim.” dedin ve hemen çalışmaya koyuldun. Sonra da odandan hiçbir ses gelmedi.

Akşam ben masamın başında çalışırken, korkarak yanıma geldin ve bana umutla, “Anneciğim, bu gece kitap okuyacak mıyız?” diye sordun. Sana kesin bir dille, “Bu gece olmaz.” dedim, “Odan hâlâ karmakarışık! Sana kaç kez anımsatacağım odanı toplamanı!” Başın önünde, odana gittin.

Çok geçmeden geri geldin ve kapının yanından bana bakınca, “Şimdi ne istiyorsun?” diye sordum aksi bir ses tonuyla. Hiçbir şey söylemedin. Yanıma geldin, boynuma sarıldın ve beni öpüp, “İyi geceler, anneciğim. Seni seviyorum!” dedin. Sonra da aceleyle odana gittin. Daha sonra, duyduğum vicdan azabı nedeniyle, boş boş masama bakarak uzun bir süre oturdum. Acaba neden böyle davrandım, diye düşündüm. Beni kızdıracak hiçbir şey yapmamıştın. Sadece büyümeye ve öğrenmeye çalışan bir çocuk gibi davranmıştın.

Bugün yetişkinlerin sorumluluklarla dolu dünyasında kendimi kaybettim ve sana harcayacak enerjim kalmadı. Bugün sen benim öğretmenim oldun, beni öpmeyi, bana iyi geceler dilemeyi unutmadın ve üstelik ruh halimin iyi olmadığını fark edip, parmaklarının ucunda gezindin.

Şimdi seni uyurken seyrediyorum ve bugünü yeni baştan yaşamak istiyorum. Yarın, ben de sana, bugün senin bana gösterdiğin anlayışı göstereceğim, böylelikle belki gerçek bir anne olabilirim -uyandığında sana sıcacık gülümseyip, okuldan geldiğinde sana moral vereceğim ve yatmadan sana kitap okuyacağım. Sen gülünce gülüp, sen ağlayınca ağlayacağım.

Kendime daha büyümediğini, bir çocuk olduğunu ve senin annen olmaktan mutluluk duyduğumu anımsatacağım. Bugün senin anlayışlı davranışın bana çok dokundu ve bu yüzden gecenin bu saatinde sana teşekkür etmeye geldim, çocuğum, öğretmenim ve arkadaşım olduğun ve bana gösterdiğin sevgi için…

Günün Şiiri

Nefes Almak

Nefes almak, içten içe, derin derin,

Taze, ılık, serin,

Duymak havayı bağrında.

Nefes almak, her sabah uyanık.

Ağaran güne penceren açık.

Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.

Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.

Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı…

Kardeşim, nefes alıyorsun ya!

Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,

Ananın südünü emer gibi,

Kana kana, doya doya…

Nefes almak, kolunda bir sevgili,

Kırlarda, bütün bir pazar tatili.

Bahar, yaz, kış.

Nefes almak, akşam, iş bitince,

Çoluk çocuğunla artık bütün gece,

Nefesin nefeslere karışmış.

Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,

Yanında karına uzatıp bir kolu,

Nefes almak.

O dolup boşalan göğse…

Uyumak, sevmek nefes nefese,

Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.

Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.

Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.

Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.

Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes…

Anlıyorum, birbirinden mukaddes,

Alıp verdiğim her nefes.

Ziya Osman SABA

Günün Fıkrası

Temel oldukça şiddetli bir ishale yakalanmış ve hastaneye gitmiş. Tabii ilk muayeneyi yapan doktor bakmış ve hemen dahiliye bölümüne sevk etmiş. İş bu ya bizimki her nasılsa evraklar karışıp dahiliye yerine psikiyatriye yatırılmış. O da pek ne olduğunu anlamamış ya… Aradan şöyle 1-2 hafta geçince sevki yapan doktor psikiyatri bölümünde bir arkadaşını görmeye gitmiş. Tam çıkıyormuş ki bizim Temel orada…

“Yahu, demiş… Sen ne arıyorsun burada.”

“Bilmeeeeem… Beni buraya yatırdılar.”

“Eeeee… n’oldu?… İshalin geçti mi bari?”

“Yok canım… Aynı hızda devam ediyor… Ama artık kafama takmıyorum!”

Günün Sözü

Attığınız tokada karşılık vermeyen kişiden sakının: O hem sizi bağışlamaz hem de kendinizi bağışlamanıza olanak bırakmaz.

Bernard SHAW

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here