Günaydın sevgili okuyucularım. Nasılsınız bu sabah? Her şey insan için. Sağlık hastalık ve ölüm! Her an biri ansızın kapımızı çalabilir. Ve bizler asla o kapıyı hayır açmıyorum lüksüne sahip değiliz. Belki ansızın gelmez, gelişini hazırlayan bir sürü neden vardır görmediğimiz ya da görüp de önemsemediğimiz. Ancak geldiğinde illa ansızın gelmiş olur ve ne olursa olsun yıkıcı… Dün böyle bir olayla büküldü belimiz. Ama kırılmadı çok şükür… Ve günümüz, gecemiz ve yine bu günümüzde de yankıları sürüyor hala olayın.
Bu yüzden Hıdır İlyas yazım bu güne sarkmak zorunda kaldı. Bazı yazılar gününde yayınlanmalı ancak bu konunun hala güncel olduğuna inanıyorum ve geçmiş ve gelecek Hıdrellez gününüz kutlu olsun diyorum. Mayıs ayının 5 ini 6’sına bağlayan gece büyük buluşma anı, gecenin hangi saati belli değil ancak o saati ve anı uyanık bekleyenler belki o buluşmaya tanıklık edebilirler?
Dünya o an geldiğinde “tıp” der susar. Kuran’ı Kerimde Süleyman peygamberin “Saba melikesinin tahtını kim getirecek bana?” diye sorduğunda yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki (gözünü açıp kapmadan) “Onu sana getirebilirim.” Süleyman, tahtı yanında görünce; “bu rabbimin fazlındandır” der ve kendine sorar; “Şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim?” Nemil süresi. 40. bölüm. İşte benim düşünceme göre Hıdır ve İlyas peygamberin buluştukları an, o ilmi Allah’tan almış kişinin tahtı getirdiği an kadar kısa ve bir o kadar kutsal!! O ana tanıklık etmek belki gözün harcı değildir ancak onun olacağına dair olan inanç en az görmek kadar önemlidir diye düşünüyorum. Ve bu buluşma anının mistik ruhu ile dileklerin kabul edilip, kaderin, dünyanın yeniden devinimi gibi devineceğine inanıyorum. İnanan herkes gibi…
Halk arasında bu buluşma anı, çeşitli etkinliklerle kutulanıyor. Dev ateşler yakılıyor ve kardeşlik türküleri söylenip dansları ediliyor. Her yerde birlik ve kardeşlik görüyorsunuz. İnsanlar aynı dünyanın insanı olarak bu gece bir oluyorlar. Kimse kimseyi ayırmıyor, sen, ben demiyor. Herkes belki bir tek bu gece, bu kadar birlik ve biz oluyor diye düşünüyorum. Ve belki en çok bu gecede dilekler dileniyor. Denize atılan dilekler inanca göre denizlerin koruyucusu olan İlyas peygamberin iletimine sunuluyor. Karadakiler ise Hıdır (as)’a Allah’a iletilmesi için sunuluyor.
Bu etkinliklerle hepimiz dileklerimizi sunarken yaradana tek ruh olarak. İşte mucizenin gerçekleştiği an bu diyoruz… Tek ruh olmak olabilmek! Her ne kadar mucize anı kısa sürse de bu gerçekleşiyor. Gören gözler ve yaşayanlar için?
& & & & &
Peki ama Hıdır as ve İlyas peygamber. Nasıl oluyor da yılın bir gecesi bir araya geliyorlar? Hıdır as. Kuran-ı Kerim’de “kahf” süresinde anlatılan Hz. Musa’nın yol arkadaşı olan Allah’tan bilgi almış kimse. 65- derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular. Dediği kimsedir… 66- Musa ona dedi ki: ‘Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana öğretmen için sana tabi olabilir miyim?’ diyerek yoldaşlık ve bilgi istediği kişidir. Açıkça isim belirtilmediği halde işaret edilen kişidir bence…
Bazı İslam bilginlerine göre peygamber olup, asıl adı “Elyasa”dır. Bazı bilginler ise Hz. Hızır’ın veli veya melek olduğunu iddia etmişlerdir. Rivayete göre Hz. Hızır ile hazreti İlyas “ab-ı hayat” içmişler ve ölümsüzlüğe kavuşmuşlardır. Bu iki arkadaş ab-ı hayatı içtikten sonra; Hızır karadakilerin, İlyas ise denizdekilerin yardımcısı olmuştur. Hızır ile İlyas 6 Mayıs tarihinde buluşurlarmış. Bu buluşma ile birlikte dünya da yeşilliklere bürünürmüş.
Hıdrellez inancı Türklerdeki bahar bayramı geleneği ile doğrudan ilgilidir. Diğer yandan Türk inançlarında, Türk destan ve efsanelerinde görüldüğü kadarıyla “Boz Atlı Hızır” inancı eski Türk inançlarından “Boz-atlı yol Tengrisi” yani “yol iyesi” ile izah edilebilir. Bu eski Türk inancı, İslamiyet’in kabulünden sonra “Hızır Nebi” veya “Hızır-İlyas (Hıdrellez) inancı olarak karşımıza çıkmaktadır. Halk arasında Hızır’dan beklenen şeyler ise darda kalanlara, sıkıntıda olanlara yardım etmesi, insanlara bolluk-bereket bahşetmesi gibi hususlardır.
Türklerdeki bazı deyim veya atasözleri bunu güzel bir biçimde aksettirmektedir: “Kul daralmayınca / sıkışmayınca Hızır yetişmez”
Türk dünyasında Hıdrellez etrafında oluşturulan gelenekler, inançlar, törenler bir bakıma Sultan Nevruz ve diğer baharı karşılama gelenek ve törenleri ile karıştırılmıştır. Daha açık bir ifade ile Türklerdeki bahar törenleri bir veya bir kaç önemli gün üzerinde yoğunlaşmış ve yapılan törenler o günün etrafında toplanmıştır. Bu bakımdan Nevruz, Hıdrellez veya diğer bahar törenlerinin tamamını herhangi birinin kutlanması sırasında görmek mümkündür.
Sağlıkla sevgiyle kalalım içimizden bahar eksilmesin sevgili okuyucularım bütün dileklerimiz tez yerini bulsun diliyorum… Yase
Not: Paoul Coelho, 5. inci dağ adlı kitabında okuduysanız. Hz İlyas’ın hayatını romanlaştırmış. Roman fikir verme yönünden faydalı olabilir. Eğer bazı şeyleri kale almasanız tabi. Burada özetlemek isterdim ancak uzun sürebilir. Bu yüzden okumayanlara öneriyorum.
Günün Şiiri
Bu Bahar Olmazsa Gelecek Bahar
Sabreyle sultanım bir gün gelirim,
Bu bahar olmazsa gelecek bahar,
Düşümdesin sanki her gün ölürüm,
Bu bahar olmazsa gelecek bahar.
Bekle çiçeklerin moru derilsin,
Ak ellere al kınalar sürülsün,
Deniz kızı yakamozda görülsün,
Bu bahar olmazsa gelecek bahar.
Katar,katar göçler yola dizilsin,
Bekle gölgelerin sırrı çözülsün,
Namerdin yaptığı büyü bozulsun,
Bu bahar olmazsa gelecek bahar.
Gün ışısın mehtabına karışsın,
Gök kuşağı yağmur ile yarışsın,
Bu baharda küsülüler barışsın,
Bu bahar olmazsa gelecek bahar
Zikrettin KARACA
Şirincan’ın Günlüğü
Bugün yıkandım. O tatlı dili hanım sabah beni aldı içeri banyoya dedikleri bir yere geçirdi su dolu bir leğene bıraktı beni çok korktum; silkelendim kurtulmağa çalıştım ellerinden, üstelilik elleri yumuşak değildi hışır hışırdı.. Fakat o bırakmadı her defasında” hım yaramazlık yok, güzel, güzel kokacaksın yıkandıkça büyüyeceksin yoksa büyüyemesin söyleyeyim. Diyerek tüylerimi ovuşturdu çok kötü bir şey onu tırmalamak istedim.. Sonra ne yaptı biliyor musunuz sıcak hava verdi her yerden gelen az kalsın korkudan çıldıracaktım kaçmaya çalıştım bırakmadı. Neyse ki daha sonra her şey bitti ve kutuma yerleştim yine. Off ne güzelmiş bu kutu. Bir daha asla o suya girmeyeceğim tam uykuya dalıyordum ki yine geldi. Dışarı güneşe çıktık sonrada merdivenlerden bir yere… Dam diyorlar. Orada kutudan çıkarıp sıcak bir yere bıraktı beni. Ayaklarım yandı. Acıyla bağırdım iyice silkelendim ilk kez kendi sesimi duydum… Nasıl bir şey bu? Ama keyfim yerine gelmiş rahatlamıştım yinede. Keyifli keyifli mır, mırlandım… Sonra sütüm geldi bir şeyler vardı içinde… Ama güzeldi “ekmek koydum küçük” dedi yeniden elleri yumuşak olan kadın. “ iki lokmacık daha çoğu olmaz.” ama bana zaten yetmişti hatta çok doymuştum. Sokaktan çocukların sesi geliyordu.” İçimden geçenleri anlamış gibi. Yarın seni çocuklarla tanıştıracağım” diyip oradan uzaklaştı tatlı sesli kadın.
O gün onu bir daha görmedim. Karanlık olana dek yürüdüm, yuvarlandım, uyudum sıcak taşlar üzerinde bana çok iyi gelmişti bu. . Ancak geç bir saate gökte beyaz beyaz bir şeyler parlıyorken çıktı geldi. Karanlıkta onu göremiyordum ama ayak sesini tanıyordun artık. Ona çok kızmıştım beni bu saate dek hep yalnız bırakmıştı verdiği yemeği yemedim bir kenara pustum durdum. Çevremde dolandı.” Lütfen kızma, şehre indim geç kaldım “gibi bir şeyler söyledi fakat ben hiç anlamadım bildiğim bir şey varsa beni bırakmıştı. Sonunda kutuya koydu beni ve üzerini kapattı aşağı indirmedi kutuda ve evin dışında uyuyorum giderken “şimdi burada uyu, yarın görüşürüz” dedi beni affedeceğini umuyorum. Neyse affetmek?
Arkası Yarın