Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Havalar ısındı ısınacak derken sıcaklar bastırdı bile. Tabi börtü böcekte ortalığa döküldü. Sivrisineklerden karafatmalara kadar her şey… Yürüyüşe çıkıyorsunuz ayağınızın altından karafatmalar süzülüyor. En korktuğum böcekler… Garip biçimde korkuyorum valla. Sivrisinek deseniz insanlar pencere açmaz oldu. Belediye sağ olsun ilaçlamak zahmetine girmiyor hala. Ne bekliyorlar bilmiyorum? Hoş milyon kez yazdım kocaman fareler çıkıyor diye onu da hiç duymadılar. Yollar aynı durumda hala. Şimdilerde sahildeki ağaçların alt taraflarını kireçlemişler yarım yamalak etraf kir içinde. Zaten dün itibari ile sahilin her tarafı piknikçilerce zapt edilmiş durumdaydı. Bir tek ağaç yok ki altında kocaman bir aile olmasın, çimenlere sere serpe yayılmış. Ellerinde avucum -küçük kalıyor- ondan büyük telefonlar. Dünya umurlarında değil.
Hoş ne yalan söyleyeyim bendeniz bu manzaradan hoşlanmıyor değilim seviyorum insanların mutlu olmasını ya da en azından öyle görünmelerini. Ancak o kadarda değil yani. Özellikle çoluk çocuğun elindeki o telefonlar? Bir tek kişinin elinde kitap bulunmaz mı? Deniz müzesi iki adım ötede. Resim sergisi var. Bir tek kişi ilgilenmez mi? Müzeyi gezmek istemez mi? Öğrencilere bedava… Yok! Herkesin derdi, sanal alemde kaybolmak, yemek, yemek ve çevreyi kirletmek. Kömür yakanlar, pijamayla oturanlar… Kömür yakmak etrafı dumana boğmak normal bir şey mi? Soruyorum yetkililere hiç bekçi, hiç etrafı koruyan bir merci olmaz mı kardeşim, kimse karışmaz mı, “kimse ne yapıyorsun” demez mi? Etraf toz duman ve çöp dolu tabi çekirdek kabuğu dağlarından hiç söz etmeyeceğim. Düşünüyorum oralarda koşup oynayan sizin çocuklarınız. Oraya bir tatlı nefes almaya gelen sizsiniz, ne oluyor da kendi kendinizi sabote ediyorsunuz?! Biz en fazla yürüyüp geçiyoruz tabi patenli ve bisikletlilerden sıyrılabildiğimiz ölçüde. Kimse öğrenemedi yürüyüş yoluna araç giremez diye. Tabelalar nerdeyse gözlerinin içine girecek gören yok.
Valla artık söylemekten bıktık. Ve bıkkınlık göstermek kabul etmek gibi bir şeydir ki oda canımızı yakıyor. Nasıl bir toplum oluyoruz böyle; birbirine saygısı olmayan! Kaba saba. İnsanlar mutlu olsun istiyoruz çocuklar koşsun oynasın, uçurtma uçursun, kaygısız kahkahalar atsın. Onlarla gülsün dünya! Bendiniz gördüğüm bütün olumsuzluklara rağmen o çocuklara bakınca mutlu oluyor, kaygısızca çimenleri ezmelerine, atıkları kahkahalara ve düşüp kalkmalarına bayılıyorum. Özelikle o badi, badi yürüyen tombul bacaklı yumurcakları hemen kucağıma alıp sıkmak istiyorum bağrımda. Piknikçileri de seviyorum öyle çimenlere yayılışlarını falan. Ama kardeşim birinin özgürlüğü bir diğerini rahatsız ederse işte o işte bir yanlışlık var demektir. Ve bu yanlışlık ne yazık ki bizim toplumda net bir biçimde yaşanıyor. Eğer siz eğlenirken birileri dumandan rahatsız oluyorsa, yürüyüş yolunda saniye başı zigzag çizmek zorunda kalıyorsa, ayağının altından böcekler fışkırıyorsa yine bir yanlışlık var.
Ve birinin özgürlüğün başladığı yerde diğerinin ki bitiyorsa işte o zaman ne yapılır bilmiyorum!!! Çünkü her saniye özgürlüğün resmen gasp edildiğini hissederek yaşıyoruz ve kendimizi çok istememize rağmen mutlu algılayamıyoruz, yaşadığımız bu zamanda. Ve düzeltilmesi gereken korkunç haksızlık var biliyoruz!!! Ve biz bu durumda çok ağırlaşıyoruz, sorumlusu bizmişiz gibi her şeyin!!!
Son olarak ve yeniden sormak istiyorum neden etraf ilaçlanmıyor? Neden çöpler düzgün toplanmıyor? Neden sahil bu kadar pis? Diğer şeylere girmiyorum bile. Ve sevgili okuyucularım şimdilik sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım. Her şeye ve herkese rağmen… Gittikçe zorlaşmasına rağmen… Yase
& & & & &
HAYAT
Küçük bir çocuk parkta yürümektedir. Yere bakar ve çimenlerin içinde parıldayan bir sentlik madeni parayı görür. Onu alır, çok heyecanlanır ve sevinir. “Bedavadan” para bulmak onu o kadar memnun eder ki, her dışarı çıktığında daha fazlasını aramak için başını öne eğer ve sürekli yerlere bakınır. Yaşamı boyunca, beş, on, yirmi beş
sentlik madeni, hatta birkaç dolarlık kağıt paralar bulur. Hepsinin toplamı 12.96 dolar etmiştir. Bu paraları elde etmek ona hiçbir şeye “mal olmamıştır” ya da kendisi öyle düşünür. Ama gerçek bedel, kaçırdıklarıdır: 30 bin kadar gün batımı, 300’den fazla gökkuşağı, çocuklarının büyümesi, kuşların şakıması, cıvıldaması ve gökyüzünde uçuşması, güneşin doğuşu, insanların gülümsemesi ve daha birçok güzellik.
Kafanızı kaldırıp, yaşamın sunacağı gerçek zenginlik ve görkeme hazır olun. Yaşamı dolu dolu yaşayın ve yolculuğunuzun tadına varın.
Günün Şiiri
Mutluluk
Mutluluğun gözü kördür,
Yalnızlık sağır.
Ondandır biri tökezleyerek yürür,
Öbürü uykusunda bile bağırır.
Mutluluk yalnız kendisini görür;
Unutur bu yüzden ilkin kendisini.
Yalnızlık kendi tutukluğunda özgür,
Boyuna bekler dönsün diye sesini.
Mutluluk alışır kendisine, ölümden beter;
Borçsuzluğuyla övünür, ama kedisi doğurmaz.
Yalnızlığın gidecek bir yeri yoktur;
Boyuna kapısına döner, açan olmaz.
Mutluluğun mezarları, yalnızlığın heykeli var..
Her ikisinin de saksılarında çiçek.
Biri hep başka bir renkle solar,
Öbürüyse ha açtı, ha açmayacak.
Özdemir Asaf
Ne İçindeyim Zamanın Ne Dışında
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.
Ahmet Hamdi TANPINAR
Günün Sözleri
Herkes Benim Düşünceme Katılırsa, Yanılmış Olmaktan Korkarım.
Oscar WILDE
Bir insanı zorla susturmak ona bahşedebileceğiniz en büyük onurdur. Onun size karşı olan mükemmelliğini kabul ettiğiniz anlamına gelir.
Joseph SOBRAN