Her Zaman Birlik ve Beraberlik İçinde Olalım

0
63

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Belediye seçim sonuçları birçok yerde daha netleşmeden yeniden seçim havasına girdik. Cumhurbaşkanı seçimleri. Belediye başkanlığı seçim çalışmaları İskenderun’da bayram havasında geçmişti. Kalabalık, davullu zurnalı, konserli mitingler, ev ev dolaşmalarla falan. Seçime son bir kaç  ay kala bu mitingler sıklaşmıştı, seçim gününden bir gün öncesine dek  düğün dernek şenlik havasında. Keşke sonuçlar bakımından sürseydi bu hava diyoruz. Birçok yerde sonuçlara itirazlar yapıldı bir sürü söylenti şaibe karıştı hatta ölenler, yarananlar oldu çıkan olaylarda. Ve bayram havasıyla başlayan seçim çalışmaları sıkıntılı ve tarihe çentik atarak sona erdi.

İskenderun’da ise çok şükür büyük bir olumsuzluk yaşanmadı. Her ne kadar CHP ve MHP seçim sonuçlarına itiraz edip il seçim kuruna taşıyacaklarını söylüyorlarsa da kimseyi incitmemeye dikkat ediyorlar. Bu da İskenderun halkının seçimlere ve sonuçlarına duyduğu saygının sonucudur diye düşünüyorum. Ve geçenlerde yeni belediye başkanı Sayın Seyfi Dingil mazbatasını aldı ve resmen başkanlık koltuğuna oturdu. Hayırlı uğurlu olsun diyoruz. İskenderun için canla başla çalışanların her zaman yanında yer aldık ve destek olduk. Bundan sonrada aynını yapacağız kuşkusuz.

Sayın Yusuf Civelek beş yıl önce mazbatasını alırken; “Parti rozetimi çıkarıyorum, bundan sonra herkesin başkanıyım” dedi ve dediğini yaptı. Sayın Dingil de mazbata töreninde, “Ben Ak Parti adayıydım ama şimdi İskenderun’un Belediye Başkanıyım!” diyerek aynı mesajı verdi. Ve bu mesajlar gerçekten önemlidir ve şahsen bendeniz çok ciddiye alırım. Ve yeni belediye başkanımıza ve çalışma arkadaşlarına yeniden  hayırlı olsun derken başarılar diliyoruz. Dilerim bundan sonra  her şey  çok kolaylıkla birlik ve beraberlikle ayrımsız gayrımsız yaşansın. Ve sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım sevgili okuyucularım her zaman. Yase

Şubat Güneşi

Annesi. Zavallı annesi kızına bir lokma yedirebilmek için neler çekmişti. Okula aç gider aç döner aç gezer, gözlerinde siyah bantlarla merdiven inerçıkar. Kadın aklını başından alırdı.  Zeynep o günleri düşünce sürekli annesinden özür dilerdi çok üzmüştü onu bu davranışları ile. Kendi çocuğu böyle yaparsa bir gün o nasıl davranacaktı bilmiyordu doğrusu. Ama yinede biliyordu ki annesi içten içe kızını destekliyordu hatta çoğu zaman kendini onun kadar düşünceli olmamakla suçluyordu.

“Acıktım ya” diye bağırdı. Yeniden  “A ,c,ı,k,t,ı,m…”

“Of kulağımın dibinde ne bağırıyorsun. Acıktıysan kalk kalkabiliyorsan.” “Bak ısıracam ha bırakmasan!” “Aman Allah’ım biraz önce ağlıyordu şimdi canavar kesildi?” “Kim ağlıyordu ya? Acıktım diyorum acıktım. Annene şikayet edeceğim seni…” “Hımm. Belli ki ruhun dönmüş. Kızdırma beni yollarım onu geldiği yere sonra.” Kız artık yumrukluyordu Ahmet’in göğsünü. “Hadi ya gerçekten acıktım.” “Ağlıyor musun?” “Hayır, ağlamıyorum acıktım diyorumm.” “Hadi, hadi inandım” diyerek Ahmet kızı dikkatlice yere bıraktı. Kendiside kalktı boynu ağrımıştı. “Şirret ya” diye söylendi kızı bırakmadan çünkü bıraksa kız gerçekten açlıktan düşecekti. “Ne yemek istiyorsun?” “Ne olursa yerim” “Tamam, hadi mutfağa gidelim yaslan bana sesin kadar güçlü değil bedenin.” “Kim ben mi güçlü değilim?” “Yok, yok sen güçlüsün valla ben olsam yerinde lapa gibi dökülürdüm.” “Sakın sen dökülme sakın” diye beline sarıldı Zeynep Ahmet’in. “Allah, Allah bu ne muhabbet biraz önce ısırıyordun?” “E, her şeyin zamanı var canımm… “Hadi ya?”

Zeynep ona çok renkli ve alışılmadık geliyordu. Onu anlamak, çözmek için dayanılmaz bir arzu duyuyordu içinde. Ve kız onu her defasında  şaşırtıyordu. “Karanlık” dedi kız “Mumlar bitti mi?” “Eyvah sanırım bitti, neyse şimdi kapıcıya söylerim alır gelir.” “Banyoya gitmek, elimi yüzümü yıkayıp kendime gelmek istiyorum önce, ruhum suyun başında bekliyor beni” dedi Zeynep.

“Tamam, istikamet banyo o halde. Önünü görebiliyor musun?” “Evet. Bizim merdivenleri bazen gözlerimi kapatarak çıkardım. Evde ışık yakmadan dolaşırdım. Annem çok kızardı. Düşüp bir tarafımı kıracağım diye.” “Peki, neden böyle yapıyorsun?” “Gözleri görmeyenler nasıl yapıyor bu işleri anlayım diye. Ve bir gün gözlerim görmese nasıl olur diye.” “Nasılmış peki anlayabildin mi?” “Anladığımı sanıyorum ama ukalalık yapmak istemiyorum. Çünkü gözümü açtığımda yeniden görebileceğimi biliyordum. Bu işleri değiştiriyor tabi. Yani tam olarak anladım dersem yalan olur ama karanlıkta yaşamamın zorluklarını öğrenmiş oldum. Ve renklerin büyüsünü yeniden keşfettim. Ama açlıktan nasıl ölüneceğini çok iyi bilirim!”

“Hadi ya kaç kez öldün ki?” “Şimdi ölüyorum ya?” “Sen çok konuştun ama gir içeri çabuk. Sen ruhunla buluşurken ben sana çorba ısıtayım.” “Ne çorba mı? Kahvaltı olsun ne olur.” “Tamam, o da olur. Ayakta durabiliyor musun?” “Evet durabilirim.”

Kız duvara tutunarak lavaboya gitti. Suyu açıp yüzünü tek elle yıkadı su buz gibiydi. Ama ona iyi geldi. Sonra yine duvara tutuna, tutuna dışarı çıktı, mutfaktan ocağın ışığı vuruyordu koridora. Işığı takip edip mutfağa girdi.

Mutfağa girince Ahmet gelip kızı kolundan tutup mutfak masasının çevresindeki sandalyelerden birine oturttu.  Kızın kalbi deli gibi atıyordu yorgunluktan. Birkaç metre yürümek bile onu çok yormuştu. Arkası Yarın

Taş Yürekli O Değil Benim 

Bütün halkın başını yarmış da tutmuş, hastayım diye başını bağlamış. Feleğin sırtından, çekmiş, hırkasını almış da çıplağım diye bir laftır ortaya atmış.

Ah o taş yüreğinden, o rengârenk, çeşitli işvelerinden. Fakat hayır, taşyürekli o değil, benim. Çünkü asıl bu fitneleri karıştıran, bu esrikliği ortaya atan benim.

Kan deryasının ta dibindeyim. Kan içmeden sarhoş olmuşum. Fakat bir görsen, hani dersin ki bu kan içmiyor da üzüm suyuna gark olmuş.

Ey aşk, yüceliğinden göklere bile sığmıyorsun. Böyle olduğu halde nasıl oldu da gizlice şu gönlüme sığdın sen?

*Gönül evine sıçrayıp girdin, kapıyı da içerden sürmeledin. Bense ya ışık konan yerle sırça kandilim yahut da nur içinde nur.

Beden, gebe bir zenci kadın, gönül onun karnındaki beyaz saçlı çocuk. Şu halde benim yarım miskten, yarım kâfurdan.

Gönlümü sen aldın da ben onu mahsustan başkalarında arıyorum. Görmediğime el atmadayım amma bu çeşit körlerden değilim ben.

Şu sapsarı yüzüm, bir gün olurda toprağa girerse baş uçumdaki topraktan sarı gül bitecektir cancağızım.  Nihayet Süleyman’da bir karıncanın derdini dinlemedi mi? Sen de Süleymansın ya, farz et, bir karıncayım ben.

Ne diye ağlarsın yüzlerce kovan balın var dedin. Ben hem ağlarım, hem petek yaparım. Bal arısıyla aynı hırkaya bürünmüşüm ben.

Bu dertten ağlamadayım amma yüzlerce devlete erişmişim de zevkimden ağlamadayım.

Bu dert yüzünden çektiğim eziyetin bir zerresini bile ellere satmam.

Çenk gibi ağlarım çünkü gül bahçesinin bülbülüyüm. Yılan gibi kıvranırım çünkü definenin başındayım.

Kibirle, benlikle eşsin, ben deyip durmadasın diyorsun. Canım, ben benlikten uzağım amma o benlik, senin aksindir.

Ben hem hamım, hem kavrulmuş kebap olmuşum. Hem gülmedeyim, hem ağlıyorum. Âlemi de hayretlere salmışım, kendim de hayretteyim. Vuslat içinde ayrılığa düşmüşüm ben.

Mevlana Celaleddin RUMİ

Günün Şiiri

Beni söylediklerimde arama…

Ben söyleyemediklerimde gizliyim…

O göremediğin koskoca derya gönlümdür,

Gördüğün sahil ise dilim…

Kıyılarıma vuran dalgalara şaşma…

Onlar aşktan gel-git’im…

Beni kendinde, kendimde arama…

Ben hem bende hem sende bir gizim…

Beni Mecnun’dan, Leyla’dan sorma…

Ben yalnız Mevla’dan bir izim…

Hz. Mevlana

Günün Sözü

Bazen insanlar da ikiye ayrılır; Yanınızdakiler, aklınızdakiler.

Marlynn Longston

Dünyanın en güç işi bir şeyin nasıl yapılacağını bilirken, başka birinin nasıl yapamadığını ses çıkarmadan seyretmektir.

Mevlana Celaleddin RUMİ

İnsanı ateş değil, kendi gafleti yakar. Herkeste kusur görür, kendisine kör bakar. Neye nasıl bakarsan, o da sana öyle bakar.

Mevlana Celaleddin RUMİ

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here