Günaydın sevgili okuyucularım önceki gün öğleden sonradan beri yangın yeri yüreğimiz, kömür kusuyor kanla karışık. Kenarda durmuş bekleşiyoruz neyin umudu bilmeden. İçerde yangın sürüyor diyorlar. Ne isyan var dilimizde ne umut, ne umutsuzluk. Koyu bir suskunluk bütün bedenimizde patlamanın başladığı ilk dakikadan beri… Kulak kesilmişiz madenden gelecek iyi kötü her habere. Artık söz bitti düşünceler durdu. İçerden çıkan bir iççi “çizmemi çıkarayım mı?” diyor. “Sedyeyi kirletmesin!” Kırılıyor zincirleri gönlümüzün, hıçkırıklarla ağlamaya başlıyorum. Çaresizlik dank ediyor, bir sürü şey akın ediyor kafama, ilk başta isyan, insan hayatının ucuzcuğuna. Sömürüye, hiç bitmeyen köleliğe…
Sözün bittiği yerdeyiz. Umudun tükendiği, yastayız, yasta, 3 gün değil her gün yüreğimiz yana yakıla yasta olacağız artık. Dünyanın en büyük facialarından biri yaşandı Soma’da. Ve güneş yine neden doğuyor? Neden durmadı zaman facia başlamadan önceki saatlerde! Kelime bulamıyorum bu acıyı anlatacak. İçimiz kömür karası yüzümüz gözümüz kömür karası.
Aldığımız soluk kömür hepimiz maden işçiyiz de ne faydamız oldu onlara? Dışarı da kaldığım için kendimden utanıyorum. Yerin altında yüzlerce metre aşağıda dolaşıyorum düşlerimde dün bütün gece kafamda baretim, yüzüm kara her taraf kapkara. “Neredesiniz” diye soruyorum “kimse yok mu?” Kanat çırpması duyuyorum madende yankı yapan binlerce kuşun kanat çırpması, bir ses geliyor çok uzaktan; “Biz cennetteyiz seni içeri almayız çabuk çık dışarı” diyor. Ter içinde uyanıyorum. Teselli olur mu acaba şimdi cennette olmaları ailelerine diye düşünüyorum yerimden kalkmadan. Tutunacak dal arayanlar muhakkak bu düşünceye sarılacaklar yoksa nasıl yaşamaya devam edecekler? Bu düşünceyle hep tutunduk hep uyuttuk kendimizi ama yapacak daha güzel bir şeyde yapmadık ki ne gideni getirebildik ne de yıllardır bu ölüm makinelerinden kurtulabildik.
Yastayız dünden önceki günden beri, yastayız bugün, yarın ve her gün. Maden işçilerinin durumu düzeltilinceye ölümler asgariye ininceye kadar. Kaybettiğimiz bütün canlar için Allah sabır versin bütün ailelere ve yakınlara ve yüreği onlar için yanan herkese. Mekanları düşümde gördüğüm gibi cennet olmuştur inşallah. Hastanelerdeki kardeşlerimize de acil şifalar diliyoruz.
Şubat Güneşi
Ahmet dizlerini yastık yapmış uyuyakalan kızın yüzüne dikkatle baktı. Çocuklar kadar saf ve masum görünüyordu. Başına sardığı örgüleri düşmüş örgüler çözülmüş Ahmet’in dizlerine tülden bir şal gibi yayılmıştı. Yüzü huzur doluydu Sık siyah kirpiklerinin gölgesi yanaklarına düşmüştü. Ahmet o duru, huzur dolu yüzü öpmek istedi. Şefkatle sevgiyle. Ama yalnızca bakmakla yetindi. Kız ona kayıtsız şartsız güveniyordu. Öyle olmasa şimdi dizlerinde yatıyor olabilir miydi? Oya ile arkadaşlıklarının ikinci yılında bile bu kadar yakınlaşmamışlardı. Oya’nın hastaneye yatmadan önceki zamana dek… O zaman bile yakınlaşmaları tedavi maksatlı olmuştu. Oya ona hiçbir zaman Zeynep kadar güvenmemişti.
“Zeynep, acıbadem kurabiyesi gibi” dedi kendi kendine. “Acı ile yoğrulmuş bal kaymak! Güzel bir benzetme” dedi kendine. “Duyunca ne söyleyecek bakalım çok bilmiş minik şey.”
Çok bilmiş deyince gülümsedi. “Gerçekten çok şey biliyor. Doğrusu yaşadığı ortamı görmek isterdim çok okuduğu kesin. Çok okumakla kalmamış düşünce ve mantık yeteneğini de geliştirmiş. Bir çok öğrencimden çok fazla şey biliyor, ben bile onun kadar kafa patlatmadım bu konularla o nasıl zaman buldu da bu kadar kafa patlattı? Ama ne demişti “acılar bazı insanları bilge yapar”. Acıyı bilgiye çevirmek isterse… Evet işte Zeynep’in yaptığı bu” dedi kendine. Acıyı bilgiye çevirmiş. Ama daha çok genç… Kızın yüzüne yeniden ilk kez görüyormuş gibi baktı. O yüz, çocuk yüzüydü hala. Saçlarını alnından geriye çekerek eğilip alnına bir öpücük kondurdu. Aslında kızı öpmekten hoşlanıyordu, onu öpmek sanki dünyanın en doğal şeyiymiş gibi geliyordu ona. Ya onu deniz kenarında bulmasaydı? Tüyleri diken, diken oldu. Kızın başına ne gelirdi acaba? Bu düşünceyle kızı rahatsız etmemeye çalışarak kollarına aldı. Bağrına bastı sıkı, sıkı gerçi “sen halledersin” demişti ama onu bulduğunda hiçte bir şeyler halledebilecek gibi durmuyordu. Hemen eline sarılmıştı önce o eli tutmak istemişti ama sonra…
“Ah, Zeynep ah sen nasıl girdin hayatıma böyle ansızın hiç düşünmediğim bir zamanda? Gerçekten kader mi seni yolladı bana? Ama öyleyse teşekkür ederim ona. Çünkü ödül gibi bir şeysin sen” diyerek kızı yeniden göğsünde sıktı… Yüzünden hasretle öptü Zeynep kıpırdandı ama uyanmadı sevgi dolu kolların arasında olduğunu bilmenin güveni ve huzuru içinde yatıyordu. Derindi uykusu asırlar öncesine kadar uzanan. Arkası Yarın
Günün Şiiri
Yastayız, Yasta….
Ağlayan Çocuklar
Kafesli evlerde ağlar çocuklar,
Odalarda akşam olurken henüz.
O zaman gözümün önünde parlar,
Buruşuk buruşuk, ağlayan bir yüz.
Ne vakit karanlık kaplasa yeri,
Başlar çocukların büyük kederi;
Bakınır, korkuyla dolu gözleri:
Ya artık bir daha olmazsa gündüz?
Gittikçe kesilir derken sedalar,
Gece; bir siyah el gözümü bağlar;
Duyarım, içime sığınmış, ağlar,
Bir ufacık çocuk, bir küçük öksüz…
Necip Fazıl Kısakürek
Yastayız
Yüreğimiz Kan Ağlıyor
Kaza değil resmen
Katliam
Görür gerçekleri
Şayet var ise insanım diyen de vicdan
On beş yaşında çocuk madenci
‘Kemal Yıldızın’
Cansız cesedi çıkıyor
Ocaktan
Sorarım sorumlulara,
Sorarım yetkililere
Her Hafta, Cumaya koşuyorsunuz
Başınızı ,secdeye koymakla övünüyorsunuz
Bak çocuk madencinin cenazesi karaağaçta
Morgda da değil
Mezbahane deposunda
NEREDE YÜREĞİNİZDE’ Kİ
DİN ile İMAN
Ali Cemal AĞIRMAN
YAS
Bir yıl geçti güneş doğmaz dünyama,
Gece gündüz sis var sakın dokunma.
Başka sesler kulağımda yok ama,
Kızım diyen ses var sakın dokunma.
İzi geçmez yaşadığım o anın,
Anlamazsın yanmadıysa hiç canın.
Hasretiyle kapandığım zindanın,
Kilidinde pas var sakın dokunma.
Son yolcumu uğurladım buradan,
Mekanını cennet etsin Yaradan.
Günler değil yıllar geçse aradan,
Yüreğimde yas var sakın dokunma.
Yıldız TOKSÖZ
Günün Sözü
Kendini ulusuna hizmet etmeye adayan siyasetçiye devlet adamı denir. Ulusun kendisine hizmetetmesi gerektiğini düşünen devlet adamına ise siyasetçi.
George Pompidou
Eğer aç ve kimsesiz bir köpeği alıp bakar ve rahata kavuşturursanız sizi ısırmaz. İnsan ve köpek arasındaki temel fark budur.
Mark Twain