Hem Varım Hem Yok!

0
108

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yüzümü ellerimin arasına aldım. Parmaklarımla şakaklarımı, düşüncelerimi tutsunlar diye sımsıkı sıkıyorum. Ama düşünceler akıp gidiyor, yolunu bulmuş sel gibi. Engel olamıyorum. Parmaklarım sıkmaya devam ederken konsantre olmaya çalışıyorum içinde bulunduğum ana ama o da olmuyor. Dualarım dilimde donuyor. “Garip” diyorum. Ne uykuluyum ne uykusuz, ne açım ne tok. Ne canım bir şey istiyor ne bir şey istemiyor. Ne yerdeyim ne gökte. Ne rüyadayım, ne gerçekte, okuduğumu anlamıyorum ama sorsalar anlatıyorum. Yazmadığımı sanıyorum ama sayfalar doluyor.

Başım benim değil, ancak ağır, sıcak ve darmadağın içi biliyorum. Ciğerlerimde dolaşırken temiz hava birden yer değiştiriyor rüzgârın yönü, içimde kıyamet var. Ben bilmiyorum. Hem sıcak ve acılıyım hem sağlıklı hem neşeliyim. Hem yokum, hayalim düşmüyor yere, hem yaşıyorum el üzerinde. Hem görünmüyorum herkesin gözü üzerimde, hem görünüyorum alacakaranlıkta…

Parmaklarım baskısını artırıyor şakaklarıma. Bu hareketin düşünceleri tuttuğunu sanan var mı? Hem sanıyorum hem sanmıyorum.

Bir garibim bu sabah ama garip miyim aslında bilmiyorum. Ne garip, ne değil, kim biliyor ki? Sıcak başım, benim değil, uykusuz gözlerin başımın derdi. Akıp giden düşünceler beynimin ürünü. Başımdan uzağım, hem başım var hem başım yok çünkü. Hem kızgınım, kırgınım hem değil.

Yüreğimin sıkıntısı bedenin derdi, hırıldayan nefesim ciğerlerin. Parmaklarımın sıkıntısı, ellerim.. Ve yorgun bedenin derdi, derdim değil. Çünkü bu beden benim değil. Ve aslında hem varım hem yok. Ve hem varım hem yokum çoktan beri…

Hem yoklukta olmak, hem varlıkta. Hem görünen hem gizli hem duygulu hem duygusuz, hem insan, hem hayal olmak bu mudur acaba?

Parmaklarım sıkmaya devam ediyor şakaklarımı. Düşüncelerimi hem tutuyor hem tutmuyor… Kalkıyorum güne karışmam gerek. Kalkan kendim değil… Acaba kendinin kendisi olan var mı bu alemde yoksa herkes kendi kendinden uzak mı yaşıyor böyle.

Ve aslında kendim neydim? Kendimi özlüyorum çokkk hiçbir şeyi özlemediğim kadar ama kendimin kendisi kimdi neydi ya!!! Bu sabah garibim gariplik neydi bilmiyorum artık ama ne uykuluyum ne uyanık ne yazdım ne yazmadım. Biliyorum… İki alem arasında bir salıncaktayım, bir arşa yükseliyorum bir yerin dibine yönüm. Ne bilmiyorum. Ama hep o orta yerde salıncaktayım. Bir o yana bir bu yana…

& & & & &

İnsan kendine yapar ne yaparsa. Ve en çok yazıklandığım insanın o insan ki en büyük kötülüğü yine kendine yapan insan. Hani son günlerde moda ya… “Kendine iyi bak” deriz ayrılırken. Bu aslında öylesine söylenmiş bir söz gibi düşse de dilimizden aslında çok ciddi ve düşündürücü bir sözdür. Düşünebilenler için. Kendine iyi bakmak, doğru beslenmek, doğru yaşmak ve görüşü kurtarmak değildir yalnızca. İyilik, güzellik ve elindekini paylaşmaktır aslında. İnsanın kendine iyi bakması… Tatlı bir söz içten bir gülümsemedir, kendine iyi bakması insanın. Maneviyatını ve bedenini iyi doğru kullanmaktır… Gönül kırmamaktır insanın kendine iyi bakması ve bencil olmamaktır asla.

Ve bencillik. Devasız bir derttir. Bugün hem garibim hem değilim dedim ya. Hem kendimi arıyorum hem kendimleyim! Ve sevgili okuyucularımı şimdi sağlık ve sevgiyle kalalım deme zamanı bu gerçek ama ne var, ne yok, değil, hep birlikte her zaman. Yase

& & & & &

Silkin ve Sıçra

Çalışkan bir çiftçinin bir katırı varmış. Güngörmüş, çok yol tepmiş, inatçı, sabırlı bir katır… Özellikle bahar günleri boş çayırlarda dolaşıp otlamaya bayılırmış. Çiftçi de katırını çok severmiş. Günlerden bir gün katır yanlış bir adım atmış ve kendisini çiftçinin kuyusunun dibinde bulmuş. Allah’tan ki kuyunun içindeki su fazla değilmiş.

Bu sayede hayatını kurtarmış, boğulmamış. Bu güzel bahar gününde kendisini kuyunun dibinde bulan zavallı katır bir iki debelenmiş. Ama bakmış ki, buradan çıkabilmesi mümkün görünmüyor. Ne duvarı tırmanacak gücü var ne de uçup gidebilecek kanatları… Yine de bir iki hamle yapmış; ama nafile. Bu kuyudan kendi gücüyle çıkış olmadığını anlamış. Başlamış yüksek sesle bağırmaya, anırmaya, daha doğrusu kuyuya düşüp dibe vurmuş bir katır ne yaparsa öyle şeyler yapmaya.

Bu canhıraş sesleri duyan çiftçi, kuyunun başına gelip durumu görmüş. Koskoca katırı kuyunun dibinden nasıl çıkaracak? Çaresiz, civardaki köylüleri yardıma çağırmış. Düşünmüşler taşınmışlar, dibe vurmuş katırı çıkarmanın bir yolunu bulamamışlar. Bu arada katırın bağırış çağırışları yürekleri dağlıyormuş! “Bari daha fazla acı çekmesine engel olalım.” demiş katırın sahibi. Bu kuyu nasıl olsa artık ise yaramaz. İyisi mi içini toprakla dolduralım, hem katırın acısına son vermiş hem de kuyuyu kapatmış oluruz…

Derken yukarıdan kürek kürek taş toprak atmaya başlamışlar. Önce umudu kesip, ölmeyi kabullenmiş katır. Sonra, kafasına bir taş düşünce beyninde bir şimşek çakmış! Bir çare gelmiş aklına ve başlamış uygulamaya! Yukarıdan sırtına taş toprak yağdıkça şöyle bir silkiniyormuş. Sırtındakiler yere düşünce, sıçrayıp üzerine çıkıyormuş. Bir daha, bir daha yapıyormuş bunu.. ‘silkin ve sıçra, silkin ve sıçra, silkin ve sıçra!’ diye mırıldanıyormuş bir yandan da. Silkin ve sıçra! Yukarıdakiler onu gömmek için kürek kürek toprak atmaya devam etmişler; ama bir süre sonra, bizim katır kuyunun tepesinde belirmez mi! Katır hâlâ SİLKİN VE SIÇRA diye mırıldanmaktaymış.

Evet, dibe vurmuş katır, kuyunun dibinden silkinip sıçrayarak kurtulmuş. Pes etmeyip çaba gösterdiği için.

& & & & &

Başımıza gelen olumsuzluklar, felaketler kafamıza düşen taş gibidir. Bu felaketler karşısında silkinirsek üzerimizden atarız. Silkinmek yetmez, felaketlerin üstüne basa basa, kör kuyulardan kurtulmayı başaramasanız, sizi o kuyuya gömecek çok dost (!) görürsünüz çevrenize.

Merkep bile kafasına düşen taşlarla kendine gelip silkiniyor. Başınıza gelen olumsuzluklar karşısında pes etmeyin. Silkinin ve sıçrayın!

Günün Şiiri

Uzun İnce Bir Yoldayım

Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece
Dünyaya geldiğim anda
Yürüdüm aynı zamanda
İki kapılı bir handa
Gidiyorum gündüz gece

Kırkdokuz yıl bu yollarda
Ovalarda dağlarda çöllerde
Düşmüşüm gurbet ellerde
Gidiyorum gündüz gece

Şaşar Veysel iş bu hale
Kah ağlaya kah güle
Yetişmek için MENZİLE
Gidiyorum gündüz gece

Aşık Veysel Şatıroğlu

 Bir Deniz Kıyısı

Deniz kıyısında ruhlarımız,
Yeminler edilirdi kadere inat
Ve biz yalnızlığı paylaşan iki çocuk..

Hiç olmamış,
Ölmemiş,
Kimsesiz bir rıhtımda,
Bekleyen gemi gibi,
Hiç olmadık
Ölemeyiz biz
Ne sen
Ne ben
Ne deniz

Sen benim tellerime
hangi notayı isteyerek vuruyorsan,
ben o makamdan inliyorum SEVGİLİ…

Mevlana

Asılmış Adam

Asılmış bir adam

Çocuklara en güzel oyuncak

çarşıda pazarda satılan.

Ama satılmıyor artık,

boşuna aramayın onu.

Söyleyin çocuklara,

tükeneli epey oldu.

Ey, nazi kamplarında

ölenlerin ruhları!

Berlinli bir Yahudi değil

bu asılmış adam,

benim halkımdan

bu asılmış adam,

benim gibi Arap.

Asanlar kardeşleriniz!

Yanlış söyledim,

afedersiniz,

onu nazi subayları

astılar Sion’da.

Ey, nasi kamplarında

ölenlerin ruhları!

Bilmem nasıl anlatmalı!

Bilmem nasıl anlatmalı!

Salim JABRAN / Çevirenler: A. KADİR – Süleyman SALOM

Günün Fıkrası

Delileri uçağa bindirmişler, bir şehirden ötekine naklediliyorlardı. Ama o kadar çok gürültü yapıyorlardı ki, sonunda pilot dayanamadı, uçağı ikinci pilota teslim ederek içeride ne olup bittiğini görmek istedi. Deliler uçakta hep bir ağızdan bağırıp çağırıyorlardı. Baktı, en başta bir deli, ötekilere uymamış, akıllı uslu oturuyordu.

“Sen neden bağırmıyorsun?” diye soracak oldu. Adam:  “Ben bunların öğretmeniyim” diye cevap verdi. “Onlarda benim öğrencilerim. Şimdi teneffüsteler de onun için ses çıkartmıyorum.”

Pilot, çaresiz yerine döndü. Bir süre geçti. Bir an geldi ki sesler büsbütün kesiliverdi. Pilot: “Aman çok güzel!” diye sevindi. Herhalde kendinin öğretmen olduğunu sanan deli, ötekileri derse almış olsa gerek, diye düşündü. Ama dakikalar geçiyor, arkadan hiç bir ses seda çıkmıyordu. Pilot biraz daha bekledikten sonra merak etti. Gidip bakmak istedi. Bir de ne görsün! Uçağın kapısı açık ve içeride öğretmenden başka kimsecikler yok değil mi!  Dehşetle sordu; “Öğrencilerin nerede?” diye…

“Dersler bitti. Hepsini evlerine gönderdim!”

Günün Sözü

Doğruluğun en güzel meyvesi sükûndur.

Epikuros

Ben susuzların kulağına gelen su sesiyim. Ben yağmur gibi gökten yağarım.

Mevlana

Ben ışık olmaya, gecelerin susuzluğunu çekmeye ve yalnız olmaya mecburum.

Friedrich Nietzsche

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here