Hayırlı Bir Sabaha Uyanmak Dileği İle

0
150

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Oyumuzu kullandık… Bu yazıyı okuduğunuzda da büyük olasılıkla sonuçlar açıklanmış olacak. Sonuç her ne olursa olsun dilerim milletin cumhuriyetin ve laikliğin teminatı olsun.

Çok şey istemeyeceğim, olmayacak duayı da etmeyeceğim.  Yalnızca huzursuzluk olmasın, kimse kimseyi ne sözleri ne de davranışları ile kırmasın incitmesin artık. Akla, mantığa, insanlığa, İslam’a yakışmayacak sözler etmesin. Zaten son iki gün içinde herkes içinde kalmış tortuları dile bir döktü pir döktüğü için baya bir karışıklık vardı ortalıklarda. Dilerim herkes artık aklını başına alıp diline hakim olur artık.

& & & & &

PASKALYA

Ve son akşam yemeği çok anlamlı bir sahne düşünün Hz. İsa Romalı askerler tarafından tutuklanacağını önceden biliyor ve bir gece öncesi havarileri ile bir akşam yemeği yiyor. Bu yemek  Kuran-ı  Kerim’in maide suresi  ile destekleniyor. Düşünceme göre  Maide süresi 111 bu akşam yemeği şöyle geçer. Havariler: “Ey Meryemoğlu İsa, Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?” dediler. İsa da: “İnanıyorsanız Allah’tan korkun” dedi.

113 – Havâriler: “İstiyoruz ki ondan yiyelim, kalplerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve bunu bizzat görenlerden olalım” dediler.

114 – Meryemoğlu İsa da: “Allah’ım, Rabbımız, bizim üzerimize gökten bir sofra indir ki, bizim için, önce ve sonra gelenlerimiz için bir bayram ve senden bir mucize olsun. Bizi rızıklandır, sen rızık verenlerin en hayırlısısın!” dedi.

Ve o son akşam yemeği huşu ile yendi. Ve selam olsun ona ve  doğduğu ve yeniden gelmek için gittiği güne. Bizler Hristiyan kardeşlerimizle büyük oruçtan sonra değişik günlerde kutlanan paskalya, yeniden diriliş gününe inanıyoruz! Ve bizde bu bayramı kutluyoruz. Bütün, inananlarla birlikte aslında  bu akşam çok anlamlı. Son yemeğin ertesi günü  Hz. İsa Romalı askerlerce tutuklandı!

Ve sevgili okuyucularım sağlıkla sevgiyle kalalım her zaman hep birlikte ayrımsız gayrımsız. Yase

& & & & &

Küçük Ama Çok Büyük

Adaleti ile dillere destan Gazneli Mahmut’un çekik yüzlü, uzun boylu, kuru ciltli, kalkık burunlu, köse biridir. Aynanın karşısına geçip yüzünün güzel olmamasından şikayet ettiğini, durumu veziri Ahmet b. Hasan’a bildirdiğinde “Efendimiz, halkın sizi sevmesi için siz altını sevmeyin yeter” dediğini anlatır ve o günden sonra hazinenin altınlarını halka dağıtarak halkı zengin ederek devleti güçlendirdiğini, adaleti ülkenin her tarafına yaydığını ve “Sultan” lakabını ilk olarak hakkıyla onun kullandığını, sultanın yüzünü görmeyenlerin, sultanın adaletini gördüğünü anlatır.

(Nizamülmülk, Siyasetname)

Pepuk Kuşu Efsanesi

Bir varmış bir yokmuş… Vakti – zamanda Anadolu’nun küçük bir dağ köyünde anne baba ile iki çoçuğu yaşarmış. Çocuklarının biri erkek diğeri de kız imiş. Bu ailenin herkesi imrendirecek derecede neşe, mutluluk ve sevinç içerisinde dilekleri gerçekleşir her şey gönüllerince olurmuş. Oturdukları köyde gayet sevilen bu iki güzel çocuk da gün gelmiş cıvıl cıvıl kuş sesleri, kuzu meleyişleri, dere çağlayışları arasında; mavi ve yeşilin alabildiğine uzandığı yaylaların güzelliği içinde, boylu boyunca dağların eteklerinde bulunan ağaçların gölgeleri ve serinliği içinde güle, oynaya, büyümüşler.

Taa ki günün birinde anneleri aniden rahatsızlaşıp ölünceye dek. Bu durum,ailenin tüm neşesini, huzurunu, mutluluğunu üzüntüye çevirip yok etmiş. İki kardeş de artık eskisi gibi ne gülmüş ne de sevinip oynamışlar. Her tarafa ağır bir yas ve sis bulutu çökmüş…

Bir müddet sonra evde aş pişirecek kimsesi olmadığı için babaları yeniden evlenmek zorunda kalmış. Evlenmişte üvey anneleri kısır olduğu ve de çocuğu olmadığı için çocukları hiç sevmez, düşmanca davranırmış. Fırsat buldukça kötülük eder, elinden gelen her zulmü yapmaktan geri durmazmış.

Hele babaları evden çıkınca vay haline çocukların, onlara türlü türlü eziyetler eder rahat yüzü göstermezmiş. Çocukları gece gündüz çalıştırp, döver ve kimseye anlatmamaları için de korkuturmuş. Zavallı çocuklar bütün bu kötülüklere rağmen yine de babaları üvey annelerinin yaptıklarına inanmaz diye çaresiz her eziyete katlanarak yaşamlarını sürdürme çabası gösterirmişler…

Babalarının yine evde olmadığı bir bahar günü, üvey anneleri iki kardeşe torba, bıçak ve kazma vererek,dağa kenger toplamaya gönderir . İki kardeş sabah erkenden evden ayrılarak kenger toplamak için dağın yolunu tutmuşlar. Abla bir bir topladığı kengerleri kardeşinin sırtında taşıdığı torbaya koyarmış ve böylece de hava kararmaya başlayıncaya kadar kenger toplamışlar. Artık köye dönmek üzereyken Abla, kardeşinin sırtında taşıdığı torbanın dolup dolmadığını anlamak için torbayı yere indirip bakmışki ne görsün, torbada bir tek kenger yok. Bu duruma şaşıran iki kardeş, “Sabahtan beri topladığımız kengerleri gizli gizli yedin değil mi?” Biz şimdi eve nasıl döneriz? üvey annemiz bizi öldürür!.. ” deyip çıkışmış kardeşine.

İlgili resim

Kardeşi ise “Hayır abla, bana yemem için verdiğin bir tek kengerin dışında yemin olsun ki yemedim!” demiş. Ancak ablasını bir türlü inandıramamış. “Abla eğer hala bana inanmıyorsan istersen karnımı aç da bak!” demiş. Ablası almış bıçağı karnını yarmış bakmış ki kendisinin verdiği bir kengerin dışında midesi bomboş kardeşinin, meğerse kengerleri o yememiş!… Kardeşi doğru söylemiş. Kardeşinin karnını dikmeye çalışmışsa da kardeşi oracıkta ölmüş.

Gidip torbaya tekrar bakmışki torbanın dibi delik ve sabahtan bu yana topladıkları kengerlerin döküldüğünü anlamış. Meğer üvey anneleri onlara (akşam kötülük etsin diye) dibi delik torbayı vermiş.

Kardeşine inanmamakla hata yapıp onun ölümüne sebep olan abla, bu acı ve vicdan azabıyla neye uğradığını şaşırmış ve orada bulunan pınarın suyuyla kardeşini yıkayıp ağlaya ağlaya gömüvemiş. Gömütün yeri belli olsun diye de başucuna bir fidan dikmiş.

Eve döndüğünde kardeşini soran babasına. “O biraz yoruldu oduncularla gelecek” demiş. Oduncular gelmiş, çocuk gelmemiş.

– Nahırla gelecek demiş.

Nahır da gelmiş, ama çocuk yine yok.

– Davarla gelecek.

Davar da gelmiş çocuk hala ortalada yok.

Genç kız bir yandan baba korkusu, diğer yandan vicdan azabıyla kıvrılmış,yanmış, tutuşmuş parça parça olmuş yüreği.

Kardeşine inanmamakla hata yapıp onun ölümüne sebep olan abla, bu acı ve vicdan azabıyla Allah’a yalvarmaya, dua etmeye başlamış. “Allah’ım beni pepuk kuşu yap bu dağlara sal ki dünya döndükçe dağlardan dağlara kardeşim diye seslenip durayım!…“

Efsane bu ya o gece kızın dileği kabul olur, genç kız o gece Allahtan, pepuk kuşu olmuş ve gidip kardeşinin başucundaki ağaca konup hep kardeşi için seslenip durmuş. Ve işte o gün bu gündür bu kız, pepuk kuşu olarak dağlarda; oradan oraya dolaşarak, kardeşini öldürdüğü için herkese kendini ihbar eder durur:

Her bahar mevsimi kengerin yerden bitmesi ile beraber pepuk kuşunun acıklı ötüşü de başlar.

Günün Şiiri

Memleketim Adına

Ne zor günler geçiriyor memleketim.
Tarih tekarür (tekrar) ediyormuş meğer.
Tarihçiler olmaz diye beyhude (boşuna) konuşuyorlarmış.
Memleketimin hali beter.
Dünyadan bir haber cahil, cühelayı içinde barındırıyor.

Tarih tekarür (tekrar) ediyor.
Öncesinde ne yaşandıysa, konusu aynı tiyatroda,
Farklı kişilerce sergileniyor.
Aklım hükmetmiyor.
Kendim bendimi zapt etmiyor.

Cahil , cühelaya laf , söz hiç etki etmiyor.
Ülkenin hali harap, gelecekte umut var diyenler boşuna konuşmasın.
Geleceğin hali müşkül (zor)
Gelecek çok zor olacak.

İlerleme yok , ümit yok.
Vatanımın insanlarında ümit çok.
Ümit bize bir cam kadar , bir gökyüzü kadar uzak kalır.
Ümidin sonu memleketimde kursak da bir kuru ekmek gibi,
Ümidin sonu hüsrandır.

Geçiyor yıllar, geçecek.
Kuşlar geldi, geçecek.
Bağımsızlık ruhu, azmi var.
Bağımsızlık bize yar kalacak.
Ömrümde en acı sahne eski sahnelerin farklı kişilerce tekrarı olacak.

Ziyan, hüsran,mazlumdur memleketimin bir diğer adları.
Memleketim hürriyetin evladıydı.
Yakışmadı memleketimin şanlı babasına , anasına
Ziyan , hüsran , mazlum yakıştırmaları.

Yazıklar olsun kahredene
Yazıklar olsun hissedemeyene,
Yazıklar olsun ırzına geçene,
Memleketimin, aşkımın ,vaziyetimin

Bu şiir memleketime hediyem olsun.
“Memleketim Adına ” memleketim adına bir kâr kalsın.
Memleketimin şehidinin ruhu ,
Haliyle memleketimin ruhu şâd olsun.

Ne yazık yurduma,
Ne yazık düşlere,
Ne yazık insana , çocuğa , yaşlıya.
Ne yazık ki memleketimin haline.

Zehra ÇETİN

Günün Sözü

Memleketler kılıçla alınır, lakin adaletle muhafaza edilir.

Timurlenk

Acı tanımamış olmamak, büyük bir acıdır.

Cicero

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here