Hayatı Okumak

0
62

Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Okumak yazmaktan güzel geliyor bazı zamanlar ben denize. Kendimi bir kaptırıyorum okumaya zamanın ayrımında bile olmuyorum. Bilgilenme ağırlıklı okuduklarım. Bilgilenmek çok rahatlatıyor, hafifletiyor önümü görmemi sağlıyor, ön yargılardan ve sanılardan uzaklaştırıyor. Ve tabi bilgilenmek yalnızca okumakla olmuyor, bazen de gözlemlemek gerekiyor oda yetmiyor yaşamak gerekiyor, evet yaşamak gerekiyor hayatı ve yaşarken iyi okumak onu.

Çoğumuz öylesine savurgan yaşarız ki hayatımızı ona baktığımızda gelişi güzel çiziktirilmiş buruşuk bir resim buluruz karşımızda. Hayat okulu okumak için çok seçenekler sunar bize. Araştırmak, öğrenmek ve uygulamak için. Bazen çok acımasız olur öğretirken, sabrımızı dener. Bazen sevgimizi sınar, bazen de her şeyi önümüze serer alabilen alsın diyerek. Çünkü almakta bir başarı, bazen bize sunulanları görmeyiz bile nasıl alabilelim ki? Görebildiğimizin de ancak alabileceğimiz kadarını alabiliriz bu az olabilir çok olabilir hepsi olabilir görme yeteneğimize göre…

Elimde Halit Ziya Uşaklıgil’in Bir Yazın Tarihi adlı kitabı var. 15 değişik öykü içeren. Hayatın kendisi olan 1888 kuşağı Serveti Finun yazarı olan Halit Ziya’nın bu öykü kitabı eski yazım tamlamaları ile dolu. Yani onu okurken bu tamlamaları da çözmek zorundasınız konu bütünlüğü için. Şifre çözmeyi sevenler ben deniz gibi bu kitabı okumaktan yüksünmez. Hatta çok hoşuna gider. Bu kitabı okurken bir taraftan yaşadığımız hayatı düşünüyorum. Hayat bazen bazılarımız için böyle bir kitaptır, doğru okuyabilmek ve bütünlüğü sağlayabilmek için tamlamaları gerekli yerlere doğru yerleştirebilmek sanatıdır. Bazılarımız için de su gibi akıp giden bir kitaptır, derinliği olmayan. Herkes kendine en uygun kitabı alıp okuduğu gibi hayatını yaşayabilir. Bazılarımızda okumaktan hoşlanmaz. Yalnızca izlerler ve akışına bırakırlar her şeyi. Ancak akışa ayak uydurmanın da kuralları var düşünenler için kuşkusuz. Bazıları akışa uyumlu olur düşünerek, bazıları da uyumun ayrımında olmadan uyumu yakalar o özel bir şey olmalı!! Doğrusu kendi hesabıma özel ve kolayı sevmediğimden hayatı Halid Ziya bu kitabındaki gibi yaşamayı sevdim. Bazen akışına bıraktım uyumu, bazen kolay geldi su gibi akması, bazen de ağır bir taş gibi. Ama sevmek varsa özde her şeyi, işte o zaman okumak çok güzel her şeyi.

& & & & &

Soframızın Annesi Ekmek

Ekmek sofranın annesidir diye düşünürüm her zaman demir başı da pilav. Pilavsız sofra olabilir ama ekmeksiz sofra olmaz. Ve ekmek israfı da ne yazık ki kaçınılmaz. Hemen hepimiz bu israfı yapıyoruz. Utanarak söylüyorum. İsrafın en büyük günahlarından biri olduğunu bilerek üstelik… Küçükken yere bir kırıntı ekmek düşürsek onu daha sonra kirpiklerimizle toplamak zorunda olacağımızı söylerlerdi büyüklerimiz. O kadar önem verilirdi ekmeğe ve hepimiz bu sözü kulağımıza küpe yaparak büyüdük. Büyürken de yerde bir kırıntı görsek hemen öpüp başımıza koyarak bir köşeye kaldırdık. Bu kültürle büyüdük, büyütüldük ancak yinede istediğimiz gibi israftan koruyamadık kendimizi. Çocukken işler kolaydı, sokakta oyna açık ekmeğe saldır son lokmaya kadar mideye indir, artarsa zaten paylaşacağın bir sürü canlı var. Tavukların, kuşların seninle sebepleniyor kırıntı toplamak zorunda kalmayacağız öbür dünyada ne güzel. Ama biraz büyüyünce ekmeğe şöyle bir üstten bakmaya başladık. Kilo aldırıyor ne yapayım? Kenarlarını kabuklarını ye. İçini at. Olsun yine tavuklara veriyoruz. Biraz daha büyüdük. Ne tavuk kaldı ne kuş ve ekmek artıyor. Artan ekmeği ne yapacağız? O zaman artırmayalım peki nasıl olacak bu? Bazen alalım bazen almayalım. Bazen alınca canımız istemiyor ya da dışarılarda bir yerde geçiyorsa yemek zamanı, ekmek hiç dokunulmadan kalıyor bayatlayınca da kimse yemek istemiyor. Hadi o zaman torbaya koyalım sütçüye verelim ineklerine yedirir. Bu rahatlığı bulduk ya ekmek almaktan korkmuyoruz. Ancak bu güzel bir şey olanakla birlikte… Herkesin böyle bir olanağı yok.

Ve ekmek gerçekten çöpe gidiyor. Yere düşürmekten korktuğumuz ekmeği çöpe atar olduk toplumca. Bakın yılda ne kadar zarar ediyoruz yalnızca attığımız ekmekten bir inceleme yapılmış ve ortaya çıkan sonuçlar korkunç! Araştırmaya göre yalnızca ülkemizde 1,546 milyar TL. değerinde 2,1 milyar adet ekmek israf ediliyormuş… Bu da yıllık un ihracatımızdan elde ettiğimiz gelire eşdeğerde imiş. Yani dünya birincisi olduğumuz bir ihracattan bu durumda hiçbir şeyimiz geriye kalmıyormuş çöpe atıyormuşuz bunca mahsulün parasını. Bu gerçekten dehşet bir şey… Ve hemen hiç zaman kaybetmeden kendimize gelmeliyiz diye düşünüyorum eğer ülkemize ve kendimize saygımız varsa. Ve Allah’tan korkuyorsak… Kendi hesabıma ilk savurganlık çağım geçer geçmez ev ekmeksiz kalmasın ve ekmek israf edilmesin diye eve aldığım ekmeği dilimletiyorum. Sonra buzluğa atıyorum. İhtiyacım olduğunda bir dilim ya da daha çok çıkarıyorum bir lokması bile böylece çöpe gitmiyor. En kolay yol bu inanın. Bu şekilde kendinizi çok rahat algılayacaksınız. Hem cebinizden hem de vicdanınızdan ödün vermemiş olacaksınız. Şahsen benim vicdanım hiç rahat etmiyordu sütçüye bile verirken ekmeği ne yalan söyleyeyim. İskenderun’da balıklara atmakta çok rahatlatmıyordu vicdanımı. Şimdilerde bayat ve artık olmayanı veriyorum yani paylaşıyorum taze aldığım ekmeği paylaşacak kimi bulursam onunla paylaşıyorum.

Ve sevgili okuyucularım haydi hep birlikte ekmek, yemek ve hayat israfına son verelim. Eminim herkes kendine en uygun çareyi bulacaktır. Bakın bizim çaremiz; buzluk ya da hiç ekmek yememek, yani eve ekmek almamak. Bu da doğru bir şey değil aslında. Ev ekmeksiz olmamalı annesiz de. Keşke fırıncılar yarım ekmek verebilseler bu da iyi olurdu. Benim çocukluğumda vardı, veriyorlardı yarım ekmek. Şimdi neden olmasın ki? Ufak gramajlı ufak maliyetli ekmeklerde yapılabilir.

Evde Klasik Somun Ekmek Tarifi, Nasıl Yapılır? (Resimli Anlatım) - Yemek.com

Aslında ekmeği nerdeyse hayatımdan çıkarmama rağmen yemek istediğim bir tek dilim bile olsa onun şöyle kızarmış kıtır, kıtır üzeride incecik sürülmüş tereyağı ve vişne reçeli olmasını isterim. Ohh mutluluğun binlerce adından biride bu. Ama sorsanız ne zaman yedin diye. Nerdeyse üç aydır ağzıma bile sürmedim böyle bir şeyi. Ancak istediğimde yapabileceğimi biliyorum ya işte o da yetiyor. Bence yasaklardan çok insanlara otokontrollü olmayı öğretmek gerekiyor ama o da ne yazık ki çok zor. Ve kültür diyorum her şeyin başı sonu ve aile değerleri toplumun direği ailedir çocuk ailenin aynasıdır. Öyle aileler görüyorum ki bütün umutlarım sönüyor geleceğin toplumundan. Ve ulus olmak o kadar uzak ki aslında bizden.

Ve sevgili okuyucularım dergahımız umutsuzluk dergahı değildir. Bu yüzden umutsuzluğu umutla değiştirmeye çalışalım, birbirimize saygımızla insan olduğumuz için. Sevdiğimiz için değil. Aynı gök kubbenin altında yaşadığımız aynı güne aynı geceye erdiğimiz için. Aynı havayı soluduğumuz için.

Ve birimiz hepimiz için diyebilmek için. Ve şimdilik sağlık, sevgi, birlik, beraberlik içinde ön yargısız kalalım diyorum sevgili okuyucularım. Yase

Günün Şiiri

Beni Güzel Hatırla

Beni güzel hatırla
Bunlar son satırlar
Farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından
Yada bir yağmur, sel oldum sokağında
Sonra toprak çekti suyu, kaybolup gittim
Belkide bir rüyaydım
Senin için..
Uyandın ve ben bittim
Beni güzel hatırla
Çünkü sevdim seni ben her şeyini
Sana sırdaş oldum dost oldum koynumda ağladın
Yüzüne vurmadım hiçbir eksikliğini
Beni üzdün kınamadım
Alışıktım vefasızlığa, el oldun aldırmadım
Beni güzel hatırla
Sayfalarca mektup bıraktım sana
Şiirler yazdım her gece
Çoğunu okutmadım
Sakladım günahını, sevabını içimde
Sessizce gittim, senden öncekiler gibi sende anlamadın.
Beni güzel hatırla
Sana unutulmaz geceler bıraktım
Sana en yorgun sabahlar
Gülüşümü gözlerimi sonra sesimi bıraktım
En güzel şiirleri okudum gözlerine baka baka
Söylenmemiş merhabalar sakladım her köşeye
Vedalar bıraktım duraklarda
Ne arasan bir sevdanın içinde
Fazlasıyla bıraktım ardımda
Beni güzel hatırla
Dizlerimde uyuduğunu düşün
Saçını okşadığımı üşüyen ellerini ısıttığımı
Mutlu olduğun anları getir gözünün önüne
Alnından öptüğüm dakikaları
Birazdan kapını çalan kişi olabileceğini düşün
Şaşırtmayı severim biliyorsun
Bu da sana son sürprizim olsun
Şimdi seninle yaşanan günleri ateşe veriyorum
Beni güzel hatırla
Gidiyorum.

Orhan Veli KANIK

Akşam Yıldız

Yaz ortasındaydı
Ve gece yarısı,
Ve yıldızlar yörüngelerinde
Ölgün, ölgün pırıldarken,
Daha parlak ışığında
Kendisi göklerde
Köle gezegenlerin arasında,
Işığı dalgalarda olan soğuk ayın.
Soğuk tebessümüne dikmiştim gözlerimi
Fazlasıyla – fazlasıyla soğuktu benim için
Derken kaçak bir bulut,
Geçti örtü niyetine,
Ve ben sana döndüm,
Mağrur akşam yıldızı.
Senin ışığın daha değerlidir benim için.
Çünkü yüreğime mutluluk verir
Göklerdeki gururun geceleri,
Ve daha çok beğenirim
O alçaktaki daha soğuk ışıktan
Senin uzaktaki ateşini.
Edgar Allan POE

Günün Fıkrası

Öğretmen sınıfa geç gelen öğrenciye sordu: “Neden geç geldin oğlum?”
“Bizim ineği damızlık boğaya götürdüm hocam.”
Öğretmen biraz kızararak: “O işi baban yapamaz mıydı?”
Çocuk bu soruya gülerek: “Belki yapabilirdi hocam ama bizim inek boğalardan daha çok hoşlanıyor.”

Günün Sözü

Hiçbir şey bilmeyen hiçbir şeyi sevmez. Hiçbir şey yapamayan, hiçbir şey anlamaz. Hiçbir şey anlamayan değersizdir. Oysa anlayan kişi aynı zamanda sever, farkına varır, görür… Bir şeyin aslında, ne kadar bilgi varsa daha fazla sevgi vardır…
Paracelsus

 

CEVAPLA

Please enter your comment!
Please enter your name here