Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Yağmur havası var sanki… 2006’da anımsarsanız İskenderun’da sel felaketi olmuştu orada baya bir mal kaybı olmuştu çok şükür can kaybı olmamıştı ama yaralananlar evsiz barksız kalanlar çok olmuştu. Hala unutmadık o perişanlığı, gerçek bir felaketti Allah yeniden anımsatmasın o günleri… Sel felaketi bütün felaketler gibi kötüdür Allah vermesin artık dilerim. Ve sevgili okuyucularım her zamanki gibi sağlık ve sevgiyle hep birlikte kalalım… Yase
& & & & &
Ebû’l-Haseni’l-Harkânî (k.s) hazretleri şöyle anlatır:
‘İki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hizmete muhtaç bir anneleri vardı. Her gece kardeşlerden biri annenin hizmeti ile meşgul olur, diğeri Allah Teâlâ’ya ibâdet ederdi. Bir akşam, Allah Teâlâ’ya ibâdet kardeş, yaptığı ibâdetten, duyduğu hazdan dolayı kardeşine: ‘Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibâdet edeyim, dedi.
‘Kardeşi kabul etti. İbâdet ederken secdede uyuya kaldı ve o anda bir rüya gördü. Rüyasında bir ses ona:
‘Kardeşini affettik, seni de onun hatırı için bağışladık, deyince genç:
‘Ben Allah Teâlâ’ya ibâdet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz, dedi. Ses ona:
”Evet, senin yaptığın ibâdetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Fakat, kardeşinin annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı vardı, karşılığını verdi.
Alıntı: Fazilet Takvimi 1997-Nisan
& & & & &
Ve şimdi yazarını bilemediğimiz bir şiir. Bir zamanlar Doğan arkadaşımın yolladığı…
Bir gidişi yaz dediler, “yazarım” dedim… Gitmeleri öğrenmiştim.
Susardı, susardım, susardık, suskularca…..
Bilinir bilinmez bir şarkının içinde kaybolurduk. Biz en çok susmayı sevdik, sevmeyi sevemediğimiz kadar.
Koptuk ve dağıldık her şeye. Giderken durduramadık birbirimizi. Durdurmaya elin, elim, ellerimiz yetmedi.
Eğitemedim çocuk kalmış korkularını, yanılgılarını törpüleyemedim. Sana gerçekleri gösteremediğim gibi.
Giderken durdurmalıydın beni, yapmalıydın, yapamadın.
Durdurmaya gücün, gücüm, gücümüz yetmedi. Belki de yoktu, biz var sandık.
İnsan isterse yolları aşıyor, sen kapının eşiğini aşıp gelemedin.
Geldiğim gibi gidemedim, gittiğim gibi dönemedim yüzüne.
Sen, bildiğim sen değilsin artık.
Ben, bildiğin ben, değişemem.
Değişmelere suskun dudaklarım.
Şimdi acı, yolunu şaşırmış bir deniz kaplumbağası gibidir yüreğimde. Şaşkın ama inatçı.
Şimdi sen, adı geçmişte saklı ince bir sızı.
Şimdi biz, bir şarkıdan çalınmış iki nota gibiyiz.
Eksiğiz ve yokuz.
Dilsiz ama mutluyuz.
Bir kapının eşiğinde kaldı her şey.
Beni dışarıya göndermeyecektin, içerde tutacaktın, arkamdan gidişimi seyretmeyecektin, yollara yürümeyecektim, sesimi gidişlerde yitirmeyecektim.
Sesimi geceye vermeyecektin.
Şimdi, kaldır gözlerini ve geceye bak.
Sesimi gör yukarıda, ortada bırakılmış tellerimi.
Densiz ama dengeli satırlarımın anlamını kavra.
Geceye bak, sesimi kaydırma.
Kimsenin öğretmediği bir şeyi öğretmeni dilerdim, ayrılırken ama sen herkesin öğrettiğini yineledin şimdi aşk, inançlarını yitiren bir ayyaştır köprü altlarımda..
Biz ki geceleri paylaştık, yastığı, şarkıları.
Biz ki sözleri paylaştık, kelimeleri.
Biz ki yüreği paylaşamadık, paylaşamadım galiba.
Nedendir bilmem, eksik kaldık korkulara.
Nutku tutulan gecelerin isimsiz sabahlarında, yanlış ve yangın kaldık.
Geride kalan kırık ezgiler ve yorgun ruhların dansı.
Sokağımın serseri gülüşü, gençliğimin asi sevgisi, isyanımın suskun gezgini
Gitmeye meyilli değildim, olduğum gibiydim, dinletemedim, dinletemedin, dinletemedik belki de.
Şimdi sen, aksak bir hüzün, nerede coşacağını bilmeyen…
Şimdi ben, değişemeyen bir şehir, nasıl sevileceğini bilen.
Şimdi biz, olmayan bir şeyiz.
Bir kapının eşiğinde kaldı her şey.
Konuşmak anlamsız, susmak kalabalık, ayrılık bulaşıcı.
Sevda, kör topal yürüyen bir dilenci gibidir artık.
Seni sevdim ama gönderdin.
Gönderilince dönemiyorum.
Ben bir çiçeğim asi yanım, solunca aynı elde açamıyorum.
Susuyorum, susuyorsun, susuyorlar, suskularca….
gerçekte kim olduğunu çok düşündüm, özleminin yer yer sağanak yağışlı olduğu zamanlarda
galiba artık biliyorum sen, büyümeye zamanı olmayan çocukların, dar zamanlarda attığı içten bir kahkahasın
beni beklemeye gidiyordun, galiba yolu şaşırdın
Bir gidişi yaz, dediler, yazarım dedim. Gitmeyi öğrenmiştim, kalmayı öğretemediğim kadar.
Bir gidişi yaz, dediler, yazarım, dedim. Gitmeyi giyinmiştim, yakıştırılmıştım veda sözlerine, merhabalara alıştırılamadığım kadar.
Bir gidişi yaz, dediler, yazarım, dedim. Çok gitmiştim, söz gitmiştim, uzun gitmiştim, sesimi duyuramayacak kadar.
Bir gidişi yaz, dediler, yazmaya giderken kendimden geçmişim. Arkama dönüp baktım, sende beni gördüm, el salladım.
Artık çok geç, sendeki ben için çoktan bitmişim!
Günün Şiiri
Genç Ölmek
Ay mıdır kar mıdır pencerede
Boğulmuş çocukları martılara taşıyan
Kara köpek karşı kıyıda uluyor
Bence o çocuk öyle gülmemeli
Atları çayıra saldım diş kamaştıran erik ağaçları altına
Nisan toprağı kalbimde ağarıyor
Bence o çocuk öyle gülmemeli
Şimdi bir kadın çay demlese
Bahçemdeki korkuluk nar ağacıdır
Erken ölmüş, iyi giydirilmiş
Sular soğuyor ovada duran ince gölgesinde
Büyük ateşler, kuytu köyler gibi
Alınlarına vişne çiçekleri yağan
O kızlar, delikanlılar ve lohusalar
Oyulmuş bir bebektirler ıhlamurdan
Kestane mangalları, masallar, talikalar
Ölüm alışsın artık bize
Bir dans gibi bahçemize gelsin
Gelsin otursun ılık minderimize
Ben o çocuk öyle gülmemeli
Ay kar gibidir pencerede
Ergin GÜNÇE
Mandolin
Eski bir mandolindi ölümdü anlatılan
Kır kahvesinde çocuklara çalardı
Temmuz örerken evini sarmaşıkla
Çan çiçekleri göğsünde kuru kalbi
Serilince bahçeye rakı sofrası
Kucağında mandolin, mandolin ve parmakları
Ne yalnızlık kalır ne aşk
Ne gizlice bildiği av şarkıları
Ay dudağında kuruduğu zaman
Ve ne zaman görse çocukları
Serin yaz geceleri penceresinden
Balkona akınca gölgesi
Saçlarında deniz ve uçuşan şapkası
Eski bir mandolindi ölümdü anlatılan
Şimdi kış ve uykusuz çocuklar
Uzak bir mandolin kulaklarında kalan
Ergin GÜNÇE
Günün Sözü
Yirmi yaşındaki bir insan, dünyayı değiştirmek ister. Yetmiş yaşına gelince, yine dünyayı değiştirmek ister, ama yapamayacağını bilir.
Clarence S. Darrow
Düşman isterseniz dostlarınızı geçmeye çalışınız. Dost isterseniz, bırakın, dostlarınız sizi geçsin.
La Rochefoucauld
Boş zaman yoktur boşa geçen zaman vardır.
Tagore
Büyük adamların hataları güneş tutulmasına benzer, onları herkes görür.
Cucong