Günaydın sevgili okuyucularım nasılsınız bu sabah? Sanırım hepiniz derin bir “ohh” çekmişinizdir benim gibi. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağarken ve gök gürültüsü gümbür, gümbür yürekleri ağza taşırken… Kaç gündür süren sıcak ve gri havalar, korkunç bir baskı oluşturuyordu göğsümüzde zaten sıkıntımız büyük yaşanan acı ve kötü olaylardan. Bir de havanın baskısı…
Urfa’nın Akçakale ilçesinde Suriye tarafından atılan havan topu ile yaşamını yitiren anne ve dört çocuğunun tüyler ürperten, yürek dağlayan acısı kemiklerimizi kemirirken dün yine bir ne olduğunu bilemeyeceğim bir yaratığın acımasızca şehit ettiği üç genç polis kardeşimin haberi tvlerde yankılandı. Hatay’ın Reyhanlı ilçesine bir havan topu düşmüş bu haber de gelince ardından artık patlama noktasına gelmiştik. Ama yine idare ediyorduk. Ancak kahverengi çakıl taşlarla kaplı mezar başında ellerini göğe kaldırmış dua eden üç çocuğun masum görüntüsü gelince ekranlara… Artık hiçbir güç engel olamazdı haykıra, haykıra ağlamamıza, aynı anda havada aynı sıkıntılarla doluydu ki sonunda oda patlayıverdi, gök gürültüleri şimşekleri ve kocaman yağmur damları ile gece boyu patlamalar yaşadık birlikte. Ancak özlenen rahatlığı yakalayamadık hala ve sıkıntı sürüyor havayla birlikte göğsümüzde…
& & & & &
Savaş günümüzün konusu. Ancak, düşüncesi bile korkunç bir şey. Komşularımızdaki iç savaş bile bizi bu kadar etkilerken… Yürüyüş yaparken birkaç ay öncesi sahil kenarında, sıkıntılarımız vardı tabi, ancak yinede, kaygısız olduğumuzu bilemezdik ne kadar şanslı olduğumuzu da ama şimdi? O sıkıntılı günleri bile özler olduk. Her yerde yurdunu, evini geride bırakıp savaştan kaçan Suriyeli sığınmacılar var… Bu insanlar savaştan kaçan insanlar. Düşünceleri ne olursa olsun. Yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlar. Bizde bir gün bu duruma düşersek ne olur? diye düşündüğümüzde tüylerimiz diken, diken oluyor anında. Buz gibi bir el yüreğimizi sıkıyor. Ve eminim onlarda bu sıkıntıları yaşıyorlardır… Bu yüzden her zaman ve yine her defasında dileğimiz “yurtta sulh cihanda sulh” oluyor…
En kötü barış bile savaştan iyidir… Ve her defasında sağduyu, akıl ve sabra sığınıyorum. Bir saniye durup düşünmek derin bir nefes almak bile insanları geri dönüşü olmayan bazı hatalardan koyabilir diye düşünüyorum. Ancak bütün yollar tıkanırsa, kimse savaş istemez ama gerekirse tabi ki oda uzak olmayabilir.
& & & & &
Ve yağmur yeniden başladı. Yurdun her tarafından sel haberleri geliyor. Bir taraftan sevinirken yağdığına bir taraftan “lütfen zarar verme” diye rica etmek zorundayız zahir.
& & & & &
Yüreğimiz kalınlaştı derken aslında incelip daha da yufkalaşıyor. Buna rağmen her acı bizi daha güçlendiriyor. Ve insan diyoruz aslında ne kadar tahammüllü? Ne kadar güçlü… Dayanamam dediği her şeye nasılda dayanabiliyor…
& & & & &
Şehit polislerimizin resimleri gözümün önüne geliyor ve arkalarında bıraktıkları dayanılmaz acılar ve alevli yangınlar. Hepimiz bu acıları yaşıyoruz çünkü hepimiz birimiz bu acı günlerde. Nur içinde yatsınlar mekanları cennet olsun. Vatan sağ olsun. Polis teşkilatı ve ailelerine Allah sabır versin.
Ve İskenderun Belediyesi
Ve sevgili okuyucularım şimdi aldığım duyumlara bir bakalım. Üç yıl önce İskenderun Limanı “B” kapısından bir trafik polisi arkadaşımız kaza yapıyor. Bilirkişi heyetine göre suçlu yol ve yolu yapılandırmayan İskenderun Belediyesi. Belediye suçu kabul ediyor. Ve belli bir ödemede anlaşıyor trafik polisi ile. Ancak aradan üç yıl gibi bir zaman geçmesine rağmen hala belediye bu arkadaşa bir ödeme yapmamış. Defalarca başvurulmasına rağmen kazada zarar gören haşata dönen aracı tamir ettirmek ve bir aile babası olmak gibi sorumlulukları ve masrafları olan ve aldığı maaş belli olan bu arkadaşa yapılan muamele etik değil diye düşünüyorum ve borcuna sadık diye bellediğim belediyenin bu durumu beni düş kırıklığına uğrattı ilave etmek istiyorum. Belediye, bu borcuna hemen sahip çıkıp hemen ödeme yapar diye diliyorum ve takipçisi olacağımı da ilave ediyorum. Ve şimdi sağlık ve sevgiyle kalın sevgili okuyucularım. Yase
Günün Şiiri
CİNAYET GIRNATA’DA İŞLENDİ
CİNAYET
Tüfekler arasında yürürken görüldü o,
Uzun bir sokaktan
Çıktı soğuk kıra,
Gün doğarken daha
Şafakta, yıldızların altında
Öldürdüler Federico’yu.
Cellâtların mangası
Bakamıyordu yüzüne.
Kapadılar hepsi gözlerini.
Dua ettiler: Tanrı bile kurtarmayacak seni!
Düşüp öldü Federico
– Alnında kan, kurşun barsaklarında. –
Cinayet Gırnata’da işlendi.
Biliyorsunuz, – zavallı Gırnata’da. –
Onun Gırnata’sında.
OZAN VE ÖLÜM
Ölümle başbaşa yürürken görüldü o,
Korkmadan tırpanından.
– Gene de kuleden kuleye güneş
Çekiçler örste, örste, demirci ocaklarının örsünde.
Konuşuyordu Federico
Okşayarak, ölümle. Ölüm dinliyordu onu.
“Daha dün mısralarımda can yoldaşım,
Kuru avuçların şaklıyordu senin
Daha dün mısralarımda,
Daha dün kırağını verdin şarkıma
Ve ağlatı’ma gümüş tırpan keskinliğini,
Seni şakıyacağım, sende artık kalmayan eti,
Olmayan gözlerini,
Rüzgârın dağıttığı saçlarını şakıyacağım
O öpülen kırmızı dudaklarını…
Ölüm, güzel çingenem, ölümümsün dün de bugün de,
İçime çekerken Gırnata’nın havasını, Benim Gırnata’mın.”
Yürürken görüldüler onlar…
Bir mezar yontun bana dostlarım
Ozan için
Taştan ve düşten, -Elhamra’da,
Suyun ağladığı bir çeşme üstüne,
Sonsuza kadar desin o:
Cinayet Gırnata’da işlendi! Onun Gırnata’sında!
Antonio MACHADO
DÜŞÜMDE GÖRDÜM Kİ
Düşümde gördüm ki alıp götürüyorsun beni
beyaz bir patika üzeri
yemyeşil kırlar ortasında
mavi tepelere
dingin bir sabah vakti.
Hissettim ellerini ellerimde,
senin dost elini,
ve kız çocuğu sesin çaldı kulaklarımda
yeni bir çan gibi,
baharın şafağından
bakire bir çan gibi.
Ordaydılar, sesin ve ellerin,
düşümde, nasıl da gerçektiler!...
Sen yaşa, ey umut: Kim der ki
toprak aldı sinesine seni.
Antonio MACHADO
Günün Fıkrası
Genç deve annesine sormuş: “Anne niye bizim ayaklarımız bu kadar büyük?” Anne cevap vermiş: “Çölde kuma batmamak için.” Genç deve tekrar sormuş: “Peki kirpiklerimiz niye bu kadar gür.” Anne tekrar cevap vermiş: “Çölde kum fırtınalarında kum kaçmasın diye.” Merakı yatışmamış olan genç deve bir soru daha sormuş: “Bizim niye hörgüçlerimiz var.” Anne deve sabırla yanıtlamış: “Çölde çok uzun süre susuz idare edebilmek için suyu hörgüçlerimizde depolarız.” Sonunda dayanamayan genç deve sormuş: “Peki biz Ankara Devlet Hayvanat Bahçesinde ne halt yiyoruz??”
Günün Sözü
Birinin izinden yürünürse, onu geçmek mümkün değildir!